Bi' Karar Ver'e konuk olan Eski TMSF Yöneticisi ve Gelecek Partisi Kurucular Kurulu Üyesi Abdullah Güzeldülger, TMSF başkanıyken kurumda yapılan yolsuzlukları anlattı. "Canikli yönetim kurulu başkanını tasfiye ederek yönetmeliği değiştirdi. Böylelikle Yönetim Kurulu Başkanını baypas etti. Yönetim Kurulu Başkanı 30 kişinin yolsuzluk yaptığını biliyordu" diyen Güzeldülger, yolsuzluğu ortaya çıkarınca görevden alındığını söyledi.
DEMET İLCE | KARAR
Elif Çakır ve Yıldıray Oğur, haftanın ilk 3 günü Bi'Karar Ver'de yazılı, görsel ve dijital medyada öne çıkan haberleri yorumluyor. Bu kez konuk Eski TMSF Yöneticisi ve Gelecek Partisi Kurucular Kurulu Üyesi Abdullah Güzeldülger oldu. Güzeldülger, TMSF'nin kayyum atamalarını, Türkiye'de yolsuzluğun hangi yollarla yapıldığını ve Sezgin Baran Korkmaz'la yaptığı görüşmeden SBK'nın hangi taleplerde bulunduğunu paylaştı.
"CANİKLİ YÖNETİM KURULU BAŞKANINI TASFİYE EDEREK YÖNETMELİĞİ DEĞİŞTİRDİ"
TMSF(Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) başkanı olduğu zamanlarda TMSF'nin kayyum atadığı şirketlerde neler olduğunu anlatan Güzeldülger, dikkat çeken açıklamalarda bulundu. "Devlet TMSF'Yİ kayyum ilan etti. Mahkemenin atadığı kayyumlar bıraktı. O dönemde kayyumlarla ilgili piyasada ciddi rahatsızlık oluştu.100-150 şirketten maaş alan kayyumlar türedi" diye konuşan Güzeldülger, şu bilgileri paylaştı:
Nurettin Canikli CEO'ya çok yakındı, gidip gelip görüşüyordu ve gündelik konuşmalarında hep Erdoğan'ı öne atıyordu. Oradaki insanlara ' ben Cumhurbaşkanı ile yakınım benim söylediklerimi yapın' mesajı veriyordu. Biz getirdiği hiç bir şeyi imzalamadık. Ben Yönetim Kurulu Başkanlığı'ndan kaydırıldım. Bu süreçte CEO bir yolsuzluk planladı. Bunu ben takip ettim. Şirketin BOYDAK grubunun Almanya'da mülk deposu vardı. Bu mülk depoyu bırakıp Slovakya'da yeni bir depo kiralama icat etti. Bunu yönetim kuruluna bir proje olarak anlattı. Yönetim Kurulu Başkanı'nı uyardım. 'Bakın, bu proje sıkıntılı' dedim. Projeyle ilgili detaylara girdiğimizde de şirketin verilerini indirdik. CEO'nun Slovakya'da kendisinin lojistik müdürüyken kurduğu bir şirketi olduğunu bulduk. O şirketin kanuni temsilcisine yeni bir şirket kurdurduğunu tespit ettik. Bu şirketle de BOYDAK arasında imza atmak istediğini anladık. Yıllık 1 buçuk milyon EURO artı ucu açık masraflarla 10 yıllık geri dönülemez bir sözleşme imzalatmaya kalktı. Şirketin ismi de TEFELA'ydı. Çocuğunun baş harflerini koyuyor. Tunç Efe Laçine.
TMFS'de önemli işlerde Yönetim Kurulu Başkanı ve başkan vekili ile diğer üyeler imza atabilirler. Yönetim Kurulu Başkanlığından ayrıldıktan sonra, Nurettin Canikli yeni Yönetim Kurulu Başkanı ve Başkan Vekili olan bağlacı 'veya' olarak değiştirdi. Böylelikle Yönetim Kurulu Başkanını baypas etti. Yönetim Kurulu Başkanı olmadan Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve diğer yönetim kurulu üyeleri önemli işlerde karar alabilir hale geldi. Yönetim Kurulu Başkanı 30 kişinin yolsuzluk yaptığını biliyordu. Diğer yönetim kurulu üyelerine şöyle dedi; arkadaşlar ben imzalamadan kimse imzalamasın.
"MUHİTTİN GÜLAL 2 HAFTA SONRA BENİ BÜTÜN GÖREVLERDEN ALDI"
Uçağa bindi, Kayseri'den İstanbul'a döndü ve Yönetim Kurulu başkanı dönerken o dönemki Yönetim Kurulu üyeleri bu sözleşmeyi imzaladılar. CEO bu şirkete hemen herhangi bir teminat vs. almadan 750 bin Euro para transfer etti. Ben bunu tespit ettim. Yönetim Kurulu Başkanı'na da gitti. 'Sayın Başkan bu sözleşmeyi Muhittin Gülal imzaladı' dedim. 'Nasıl olur?' dedi. Ona 'neden bu sözleşmeyi imzaladın ben size imzalamayın demedim mi?' dedi. O da 'ya imzalayacaktım ya istifa edecektim' cevabını verdi. Ne demek bu? Bana bir talimat geldi, ben bu sözleşmeyi imzalamasaydım istifa etmeyi tercih etmek zorunda kalacaktım demek. Onurlu bir insan istifa eder. O sözleşmenin yolsuzluk içerdiği gayet açık. Ama Türkiye'de bu işler böyle yürümüyor.
Muhittin Gülal TMSF Başkanı olunca, 2 hafta sonra beni bütün görevlerden aldı. Ben zaten bekliyordum beni görevden almasını. Ama CEO yolsuzluk yaptıktan sonra benim bu gayretlerimle görevi bırakmak zorunda kaldı. Yoksa BOYDAK'ın içini boşaltacaklardı. Bir yerde yolsuzluk yapılıp yapılmadığını orada namuslu insanlar varsa anlayabilirsiniz.
"SATIŞ SÜRECİNİN HAZIRLIĞINI İSTEMİŞTİK"
Ben o zaman TMSF'deydim. TMSF Başkanımız çok muteber bir insan. Onunla birlikte görev yaptım ve vicdanımla ahlakımla doğru bir teşkilatlanma modeliyle iş yaptık. O dönemde biz TMSF'ye gelen şirketlerin yönetiminde yaşanacak sıkıntıları öngördüğümüz için, bir yandan da satış sürecinin hazırlıklarının yapılması gerektiğini düşündük. Bir yatırım şirketini bu konuda görevlendirip bu şirketleri satışa hazırlama işi. Müsadere karar verdiği zaman size satış kapısı açılıyor ve bunları ihale yöntemiyle en iyi değeri verene satıp, parasını hazineye aktarmak gerekiyor. Çünkü yöneteceğiniz yapılar milyar dolarlık yapılar. Bugün BOYDAK Grubu dediğiniz zaman Türkiye'nin ilk şirketleri arasında. Siz oraya atadığınız kayyumla bir risk alıyorsunuz. O şirketi çok kötü yönetip değerini düşürüp, 1 milyar dolara aldığın şirketi 500 milyon dolara düşürmek gibi bir riskle de karşı karşıya kalıyorsunuz.
"NURETTİN CANİKLİ VE BİNALİ YILDIRIM KARŞI ÇIKTI"
Bu yapıları yönetmek oradaki memurların yapabileceği işler değil. Bunlar nitelikli görevler. Tecrübe gerektiren, bilgi gerektiren, piyasa deneyimi gerektiren görevler. Oralara Yönetim Kurullarına atama yaptığın zaman mecburen oradaki daire başkanlarından, uzmanlardan vs. yönetim kurulları oluşturuyorsunuz. Bu riski gördüğümüz için satış yönünde bir girişimde bulunduk ama Nurettin Canikli ve Binali Yıldırım tarafından çok kabul görmedi. O süreci geriye çekmek zorunda kaldık. Şirketlerin yönetilme süreci başladı. Binali Yıldırım başbakandı. Canikli de başbakan yardımcısıydı. O şirketleri yönetmek istediler. Satıştan ziyade daha çok, 'yönetelim o süreçleri, uzatalım' gibi bir görüş sezdim. O şirketler sonuçta bir ekonomik değer.
"CANİKLİ BELİNDE SİLAHLI BİRİNİ CEO OLARAK ŞİRKETE ATADI"
Ben BOYDAK Yönetimi'ne geçtiğim zamanda buradaki agresifliği gördüm.15 Temmuz nedir? Bir halkın darbeye karşı girişimi ve şehit verdiğimiz ayaklanma. Bu FETÖ şirketleri TMSF'ye devrolduktan sonra siyasetin bu şirketlere ilgisi kaçınılmazdı. Bekliyordum ki nitelikli bir CEO atanır gruba. Ben TMSF'nin görevlendirmesiyle BOYDAK'a Yönetim Kurulu Başkanı olarak atandığımda, şirkete tecrübeli bir CEO gönderilmesini beklerken, Nurettin Canikli 30 yaşlarında, tecrübesiz, belinde silahlı birini gönderdi.
"CEO 40 BİN DOLARLIK FATURA İLE GELDİ"
Daha bir tane koltuk kanepe satmadan hemen bir sponsorluk anlaşması ile geldi önüme. Ben de benden önceki kayyumlara sordum. 'Bu basketbol takımı size sponsorluk için geldi mi?' dedim. 'Geldi' dediler. 'Ne kadar istedi sizden?' dedim. '300 bin lira istedi' dediler. CEO'nun istediği sözleşme 2 milyon 800 bin liraydı. 'Ben bunu imzalamam' dedim. CEO ile ilk krizimizi orada yaşadık. CEO yurt dışına gitti. Dolaştı, geldi. 40 bin dolarlık bir özel hava yolu şirketinden fatura ile geldi. Ben 'bizim özel uçağımız var' dedim. 'Sen neden bunu kullanmadın da bir özel havayolu şirketinden 40 bin dolarlık fatura ile geldin?' dedim. Muhasebeye faturayı verdi, konu bakan beye intikal etti, faturayı geri çekti.
"SBK BANA GELDİ 'KELEPİR ŞİRKET VARSA ALALIM' DEDİ"
Güzeldülger, TMSF'de başkanlık yaptığı dönemde, Sezgin Baran Korkmaz'ın yanına geldiğini ve 'kelepir şirket varsa alalım' talebinde bulunduğunu dile getirdi. Güzeldülger, olayı şöyle anlattı:
"Sezgin Baran Korkmaz, ben TMSF'de Tahsilat Daire Başkanı'yken yanıma geldi. Ankara'dan hatırlı bir milletvekilinin girişimiyle... Siyasette dostları vardı. SBK'nın HTS kayıtları incelenirse, yalısına kimlerin gelip gittiği incelenirse bunlar çok rahat ortaya çıkacaktır. Milletvekili beni aramadı ama SBK TMSF'ye geldi. Yıl 2014-2015 zamanlarıydı. Geldi ve dedi ki 'başkanım, sizde kelepir şirket var mı?' Ben, bizim muhafazakar camianın 'TMSF'de ucuza şirket var mı?' demesine alışkınım. Bu 5 vakit namaz kılan arkadaşların kamu malını ucuza alma arzularını anlayabilmiş değilim.
"BİZDE KELEPİR FİRMA OLMAZ' DEDİM"
Ben o satışla hazineye para gönderiyorum. Hazine sosyal yardım yapıyor. Ayşe teyzenin, ihtiyarın, yaşlının nafakasını temin ediyor, işsize işsizlik maaşı ödüyor vs. Ben buradan sana bir ucuz mal vereceğim, olması gerekenden 2-3 milyon dolar eksi tahsil edeceğim, sen de namaz kılmaya, hacca gitmeye, umreye devam edeceksin. Böyle bir şey var mı? Böyle talepler geldi bana. SBK böyle bir muhafazakar yapı profili değil. Direkt 'kelepir firma var mı?' diye sordu. Ben de 'biz de kelepir firma olmaz. Bizim satışlarımız rekabetçidir, bir şeyi satışa koyarız, ihaleye girersin, para konuşur. Paranı koyarsın şirketi alırsın. O paranın kaynağı vs. beni ilgilendirmez, devletin, MASAK'ın problemidir, o bakar. Eğer öyle bir yanlış varsa tabi paran da malın da gider' dedim.
"5 DAKİKADA SAHTEKAR OLDUĞUNU ANLADIM"
Öyle deyince benden yüz bulamadı. Ama ben merak ettim çocuğu. 'Bana bir kendini anlatsana, sen kimsin, böyle genç yaşta büyük işlerle uğraşıyorsun?' dedim. 30'lu yaşlarda bir genç. Bu parasal kaynağı nasıl edindiğini merak ettim. 'Ben Kars Digor'lu, orta okul terk bir delikanlıyım' dedi. 'İmam Hatip yaptırıyorum, Tayyip Erdoğan'a şöyle yakınım, böyle yakınım' vs. dedi. Bir yandan da Robin Hood profili çiziyor. Ben 5 dakikada bunun sahtekar olduğunu anladım. Koskoca Cumhurbaşkanının etrafındaki insanlar bunun ne olduğunu bilmiyor mu? SBK, 'Amerikalı fon yöneticileri var, onların fonlarını yönetiyorum' dedi. 'Amerika fon yöneticisi sana mı kaldı? Senin ne vasfın var? Finansal okuryazarlığın yok, master derecen yok, doktoran yok, herhangi bir başarı hikayen yok. Kars Digor'dan çıkmışsın, tamam güzel iyi de. Seninle onu irtibatlandıramadım kafamda' dedim. Sonra bunu gönderdim. 'Sen git, eğer bir şeyle ilgileniyorsan, bedelini ödersin, alırsın' dedim.
SBK Piyalepaşa semt pazarında
"2 MİLYON DOLAR VERİYOR, 10 MİLYON DOLARLIK SENET ALIYOR"
Ondan sonra bir haber çıktı. Piyalepaşa'da bir pazar kapatmış ve halka ücretsiz dağıtmış. Yakın bir arkadaşıma 'bu bir sahtekar, deşifre et' dedim. 'Bu Amerikalı bir grubun, Türkiye'deki zayıf şirketleri ele geçirme operasyonlarında kullandığı bir aygıt' dedim. Yaptığı satın almalara baktım. Kavgalı aileleri buluyor, aile üyelerinin birisine borç para veriyor. Mesela '10 milyon dolar vereceğim sana, seni ayağa kaldıracağım' diyor. 2 milyon dolar veriyor, 10 milyon dolarlık senet alıyor. Adama, 10 milyon dolar üzerinden geri kalan parayı vermeden icra götürüyor. Onun böyle değişik operasyonları var. Şirkete iyilik yapmak ister gibi yanaşıp, şirketleri ele geçirme satın alma işleri var."
Verdiği bilgiler neticesinde Güzeldülger, şu an ABD'nin isteği üzerine Avusturya'da tutuklanmış olan Sezgin Baran Korkmaz'ın 'ikinci Reza Zarrab vakası' olacağını söyledi.
"TÜRKİYE'DE 4 YOLLA YOLSUZLUK YAPILIYOR"
Güzeldülger, Türkiye'de yolsuzluğun hangi yollarla yapıldığını açıkladı. Güzeldülger, bu yolları şöyle sıraladı:
"Türkiye'de yolsuzluk 4 yolla yapılıyor. Bunlardan biri vakıf ve dernekler üzerinde hazineye girmesi gereken paraların bloke edilerek vakıf ve derneklere yönlendirilmesi. Örneğin Kızılay'ın 30 milyon dolarlık bağışı. İkinci yolsuzluk yolu, ihalelerde rekabetsiz ortamlar oluşturuluyor. Pazarlık usulü ihale yöntemiyle maliyetin olması gerekenden biraz daha yukarıda rakamlar oluşuyor. Üçüncü yolsuzluk yolu, ihale ile yapılması gereken hizmet alımlarının kişi ve firmaya özel doğrudan sözleşme yoluyla yapılması. Dördüncü yolsuzluk yolu, özelleştirme satışları ve büyük ihalelerle firma satın alımlarında, satıştan kısa bir süre sonra, gerçek alıcıya hisse devir yöntemi."
Ele alınan diğer başlıklar şöyle:
Çok bilinen bir Beşiktaş yöneticisinin (FETÖ ile suçlanan) oğlu şirketlerini kolayca devredebildi. Devrettiği şirket SAHA altında iş yapan bir şirket. Ne oğlu ne babası FETÖ ile ilgili bir soruşturmaya maruz kalmadı.
Yavaşçalar Balıkesir'de bir tank mermisi üreten, nitelikli bir fabrikaydı. Herhangi bir ilana çıkmadan Sarsılmaz Silah Sanayi Grubu'na bir bedel karşılığında el altından satıldı. TMSF tarihinde ben böyle bir şey hatırlamıyorum .
(Demirören'in Ziraat Bankasına borcu) Bir bankacılık tekniği açısından 750 milyon dolar kredinin bir bankanın tek başına bir medya grubunun satın alınmasına vermesi akla ziyan bir iştir.