Bal peteği dokuyan bir sinemacının günlüğü

Bal peteği dokuyan bir sinemacının günlüğü

Dokuz yıl önce aramızdan ayrılan yönetmen Ahmet Uluçay’ın, gün gün tuttuğu satırlar ‘Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi?’ adıyla kitaplaştırıldı.

“Ben resimleri seviyordum, masalları seviyordum, renkleri seviyordum. Farklıydım, farklı olmak suçtu...” Evet, dediği gibi çok farklıydı Ahmet Uluçay. Hatta o kadar farklıydı ki Türkiye’nin en çok konuşulan sinemacılarından biri olmasına rağmen ne geldiği yeri ne de geldiği yerdeki insanları unuttu. Kütahyalı Ahmet, çocukluğunda köyü Tepecik’e giden gezici film ekibi sayesinde hayallerine, rüyalarına ve tabii ki kâbuslarına giren sinemayla tanıştı. İçine düşen sinema aşkı o kadar büyüktü ki, yaşamındaki bütün zorluklara rağmen yine de tüm benliğini saran sinemadan vazgeçmedi. Ne beyindeki tümör, ne bitmek bilmeyen maddi sıkıntılar ne de kendisini bir türlü anlamayan ya da anlamak istemeyen ‘sinema piyasası’ Uluçay’ı durdurdu. Kendini anlamayanlara ise Uluçay şu sözlerle haykırır: “Eşek arılarının mekan tuttuğu bir kovanda bal peteği dokumaya çalışıyorum.” Çektiği dokuz kısa metrajlı filmle sinema dünyasına adım atan, 40’a yakın ödülle sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ filminin yönetmeni Ahmet Uluçay’ın tuttuğu günlükler ‘Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi?’ adıyla kitaplaştırıldı. İki bölümden oluşan kitapta; Uluçay’ın 2000-2002 yılları arasında gün gün tuttuğu satırlarla 2004-2006 senelerinde hastanede yazdığı notlar yer alıyor. Uluçay’ı daha da yakından tanımak isteyenler için tam bir hazine olan kitapta, öyle cümleler, öyle duygular var ki... Bu satırlar karşısında okuyucu hem sarsılıyor hem acı çekiyor hem de derin bir kedere kapılıyor. Tutkusunun peşinden koşanların, gün geçtikçe daha da yadırgandığı bir düzende Uluçay sadece bir maceracı, hayalperest ya da idealist değildi tabii. O, beyindeki tümör nedeniyle her gün ama her gün yaşadığı nöbetlere, bir dilim ekmeğe muhtaç olduğu zamanlara rağmen bir başarı hikâyesinin adeta anıtlaşmış ismiydi. Kıymeti ne yazık ki yıllarca anlaşılamamış Uluçay, güncesinde de anlaşılamadığını, dışladığını hatta hor görüldüğünü yazmış:

“Pis, ikiyüzlü, riyakâr; terbiyesizlikten başka hiçbir nedeni olmadığı hâlde kibirli olmayı hakkı sanan bir toplum içinde yaşamak beni son derece rahatsız ediyor. Sinemacı Ahmet Uluçay’dan neden bu kadar rahatsız olduklarını anlayamıyorum. Oysa sokağa çıkarken, sinemacı kişiliğimi ceketimi çıkarır gibi çıkarıp kapının ardına asıyorum ve sokağa öyle çıkıyorum. Belki de bugünlerde bir karar verip köydeki birçok kişiyle ilişkimi kesmeliyim.” İşte tüm mahremiyetiyle, bir kitabın satır aralarına giren Uluçay böyle haykırıyor: “Sokakta yürürken ben sadece Ahmet’im.” Rüyalarıyla nöbetleri iç içe geçen, dünyası hep hayaller ve gerçekler arasında sıkışan bir hayatın elbette sadece acıyı damlatan satırları yok. Uluçay aynı zamanda umudun, mücadelenin ve sevginin de sembolüydü. Zaten sineması da bu yüzden çok özel ve farklı değil miydi? Tepecik köyünde doğan, buradan büyülü bir dünyaya uzanan Uluçay, güncesinde yaşamına dair küçük bir özeti de satır satır not eder:

“Sakatlığımdan dolayı benden nefret eden bir babam vardı. Mutsuz bir çocukluğum oldu. Hep ayak altında büyüdüm. Babamın ve amcalarımın gözüne batan bir fazlalıktım. Gençliğim, zaten öyle. İş hayatım hiç de başarılı olmadı. Kamyonculuk yaptım yıllarca, sonra tavukçuluk yaptım; iflasla sonuçlandı. Bir kere olsun kambursuz yaşamadım. Sonra sekiz yıl hamallık yaptım köy kooperatifinde. Hor görüldüm, iflaslardan sonra hamallığa düştüğüm için. Emekli oldum diye kuşlar gibi sevinirken, bu hastalık gelip çattı. Şimdi kendimden başka hiç kimsem yok.”

Sineması güzel, yüreği ondan daha da güzel olan bir sinemacının en büyük hayaliyle bitirmek belki de bu yazıyı anlamlı hâle getirecek. “Şöyle köyün kıyısında bir evim, kuzeye bakan bir evim olsa... Belki de hiçbir zaman sahip olamayacağım şeylerin hayalini kuruyorum” sözleriyle anlatıyor Uluçay hayalini kibirden, gösterişten uzak hayatı boyunca.
Bal peteği dokuyan bir sinemacının günlüğü

Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi? Ahmet Uluçay Küre Yayınları 243 sayfa/ 24 TL

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN