‘Korkmayın! Ben namuslu adamım’

‘Korkmayın! Ben namuslu adamım’

‘Babam Ahmet Midhat Efendi’ kitabında babasının hatıralarını kendi gözlemleriyle okuyucuya aktaran Kâmil Yazgıç, Sultan Abdülhamid’le yakınlığı nedeniyle II. Meşrutiyet’in ilanının ardından ‘jurnalci’ şüphesine maruz kalan Ahmet Midhat’ın “Korkmayın, çocuklarım. Ben namuslu adamım. Bu memlekete iyilikten başka hiçbir şey yapmadım!” sözlerini de okuyucuya aktarıyor.

NECATİ TONGA-KARAR

Ahmed Midhat Efendi’nin oğlu Kâmil Yazgıç, bundan tam seksen yıl önce (1940), babasıyla ilgili hatıralarını Tan gazetesinde yaklaşık bir ay süren bir tefrika hâlinde yayımlar. Yayımlandığı dönemde edebiyat çevrelerinde dikkat çeken bu yazı dizisi, tefrikanın bitişinin ardından aynı yıl Ahmed Midhat Efendi -Hayatı ve Hatıraları- ismiyle Tan Matbaası’nda kitap olarak basılır. Ne var ki aradan geçen seksen yılda bu kitabın yeni bir baskısı yapılmaz. İsmail Alper Kumsar, bahsi geçen kitabı titiz bir edisyonla tekrar edebiyat dünyasının gündemine soktu. Ancak bu sefer kitabın adı Ahmed Midhat Efendi -Hayatı ve Hatıraları- değil Babam Ahmed Midhat Efendi’ydi. Kumsar, önsözde bu isim değişikliğine gerekçe olarak ismin, içeriği tam olarak yansıtmadığını, mevcut ismin Ahmed Midhat’ın kendisinin kaleme aldığı hatıralar intibaını uyandırdığını, oysa eserde Yazgıç’ın gözlemleri ve birikiminin öne çıktığını belirtiyor.
Aktar çıraklığından gazete patronluğuna uzanan bu sıra dışı hayatta hem gençlerimiz hem de aydınlarımız için örnek alınacak birçok husus var. Ahmed Midhat, aktar dükkânında karın tokluğuna çalıştırılıp her gün dayak yiyen bir çırakken, okuma yazma bilenlere imrenerek dükkân komşusu Hacı İbrahim’den kendisine okuma yazma öğretmesini ister. Ustası, mesai saatlerinde okuma yazma öğrenmesine izin vermediği için onca çalışmanın üzerine iş çıkışlarında okuma yazma öğrenir.

Yazgıç’ın aktardığına göre Ahmed Midhat; Çerkesçe, Arapça, Farsça ve Fransızcayı ana dili gibi konuşup, okuyup, yazmakla birlikte İngilizce, İtalyanca, Bulgarca, Latince ve Yunancayı da okur, anlar fakat ‘sadece’ iyi konuşamazmış. Ahmed Midhat’ın kütüphanesi bahsi geçen dillerde yazılmış eserlerle doluymuş. Beykoz’daki çiftliğe her hafta dünyanın muhtelif yerlerinden, kocaman paketler hâlinde kitaplar, mecmualar, gazeteler gelirmiş.

II. Meşrutiyet’ten sonra pek çok insan, saraya verdiği jurnallerin ortaya çıkacak olmasından korkarak paniğe kapılır. Sultan Abdülhamid’le ilişkisi nedeniyle hep şüpheyle bakılan Ahmed Midhat çocuklarına şu sözleri söyler: “Korkmayın, çocuklarım... Ben namuslu adamım. Bu memlekete iyilikten başka hiçbir şey yapmadım!” Gerçekten de jurnal çuvalları içinden Ahmed Midhat imzasını taşıyan, namuslu bir vatandaşa leke süren tek jurnal çıkmaz. Yazgıç’ın aktardığına göre Ahmed Midhat, bu durumu nedeniyle İttihatçı olmadığı hâlde İttihatçılardan bakanlık teklifi almıştır.

Kamil Yazgıç

II. Meşrutiyet’in ilanını müteakip, İttihatçı sürgünler İstanbul’a döner. Avrupa’ya firar edenler de birer birer vatana dönmeye başlar. Her yerde İttihat ve Terakki kulüpleri açılır. Kâmil Yazgıç’ın içinde bulunduğu birçok genç ‘yeşil çuha örtülmüş masa başında Kuran-ı Kerim’e el basarak ve tabanca ile hançere karşı ahdederek’ İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dâhil olur. Her tarafta mitingler yapılır ateşli nutuklar atılır. Ancak eskiden beri İttihatçılara sıcak bakmayan Ahmed Midhat onları heyecanlı gençler olarak görür.

Ahmed Midhat’ın fiziki özelliklerinden hayat görüşüne pek çok bilgiye yer veren bu kitapta yazar belli bir kronoloji gözetmeksizin sohbet havası içinde hatırlayabildiklerini aktarmış. Eserdeki bilinmeyen kelimeler (bunlar çok azdır) dipnotta gösterilmiş, kitapta bahsi geçen kişilere dair epeyce görsel kullanılmış. Kitabın ilk baskısında bulunmayan on iki yazı ek olarak verilmiş. Kâmil Yazgıç’ın Vakit’te yayımladığı bu yazılar Ahmed Midhat’ın çevresindeki kişiler hakkında önemli bilgiler sunuyor.

SAVAŞIN ANADOLU’YA HEDİYESİ 50 BİN KİTAP

Ahmed Midhat’ın dillere destan kütüphanesinin akıbeti ise oldukça ilginç. Yazgıç, kitapta, I. Dünya Savaşı sırasında Ahmed Midhat Efendi’nin çiftliğinin işgal edilişini de anlatılıyor. Çiftliğe gelen komutan, kitapların bulunduğu deponun 24 saat içinde boşaltılmasını ister. İçinde 50 bin ciltten fazla kitap bulunan deponun 24 saatte boşaltılması mümkün olmadığı için Kâmil Yazgıç, kumandana: “Bu kitapların hepsini, buradaki asker kardeşlerime hediye ediyorum!” der. Bu söz üzerine kumandan kitapları askerlere dağıtır ve kitaplar, o askerler tarafından memleketin, içine posta bile girmeyen köylerine kadar götürülür.


Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN