‘Bağıran karakterin sesi sözünün önüne geçiyor'

‘Bağıran karakterin sesi sözünün önüne geçiyor'

İkinci öykü kitabı ‘Deli Cesareti’ adıyla Hece Yayınları tarafından okura sunulan yazar Esra Özdemir Demirci: “Bağıra çağıra yaşamayı sevmiyor ve tercih etmiyorum. Yükselen sesin söylenecek sözün önüne geçme ihtimali korkunç geliyor bana. Bu durum seçtiğim karakterlere de yansıyor. Sesini duyurmak için mikrofona ihtiyaç hissetmeyen, kendi sesinin, sesiyle birlikte özünün bilincinde olan karakterleri ortaya çıkarmayı görev biliyorum.”

ZEYNEP DELAV

Esra Özdemir Demirci, ikinci öykü kitabı ‘Deli Cesareti’ ile okur karşısında. İmge etrafında dört dönen Demirci, kırgınların, kenarda kalanların, sessizce yaşamaya çalışanların en derinlerdeki acılarını, sadece kendilerine zarar veren telaşlarını kimi zaman ‘İğne’ batırarak, kimi zaman ‘Baston’a tutunarak anlatıyor öykülerinde. Esra Özdemir Demirci ile yeni öykü kitabını KARAR okurları için konuştuk.

Öykülerinizin bütününe âdeta “ah kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya” dizesi sinmiş durumda. Şiirle aranız nasıl, hangi şairleri okuyorsunuz?

Zarafeti mumla arar olduğumuz zamanlardan geçiyoruz. Hayatın içinde sıkça rastlayamadığımız bu tavrı öyküye yansıtmak, bir metnin satır aralarına yerleştirmek; sanırım yapmaya çalıştığım şey bu. Gelişigüzelliğe estetik dokunuşlar katma, hızlı olanı yavaşlatma, görülmeyeni gözler önüne serme isteği. Sanatın her dalının böyle bir işleyişe kapı araladığına inanıyorum. Buna şiir kadar öykü de dahil elbette. Her iki türün, kendi sınırları dahilinde bir araya gelebileceğine inanıyorum.

Şiirle aram oldukça iyi. Benzer sorulara verdiğim cevaplarla kendimi tekrarlıyormuş gibi hissetsem de aynı isimleri dillendirmek her zaman keyif verici. Ve elbette hepsini anmam mümkün olamayacağı için şimdilik Turgut Uyar, Edip Cansever, Behçet Necatigil, Asaf Hâlet Çelebi, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç, Ülkü Tamer, Metin Eloğlu ve İlhan Berk şiirine olan bağlılık ve sevgimi dile getirmekle yetineceğim.

Öykülerinizin hemen hepsi bir imge üzerinden yola çıkmış durumda. Oluşturduğunuz imgeler -ki bu epeyce bir anlatım kapalılığına denk düşüyor- karakterleri anlama çabanızı da beraberinde getiriyor. Bu sizi zorlayan bir şey mi? Yine bu soru bağlamında okura çok fazla görev düştüğünü düşündüğünüz oluyor mu?

İmgeleri birer yol gösterici olarak tanımlarım hep. Anlatının gidişatına işaret eden levhalar onlar. Bu yönüyle de öykülerimde sıkça yer veriyorum. Anlam örtücü özelliğinden ziyade işaret ediciliğinden yararlanıyorum aslında. Bir imgenin yardımıyla aştığım yokuşlar oluyor. O yokuşu çıkmak zaman zaman yazar kadar okuru da zorlayabilir elbette. Anlamaya çalışmak her zaman zordur. Önemli olan metnin sonunda okura, yokuşu birlikte aşmış olmanın hazzını yaşatabilmek. Kolay değil ama keyif verici.

‘Refleks’, ‘İğne’ ve ‘Sis’ öyküleriniz insanın canını acıtan mevzuları ele alıyor ancak bunu daha şiirsel, daha sessiz duyuyoruz. Size göre öyküdeki yüksek ses anlatılan her şeyin etkisini azaltan bir şey mi?

Bağıra çağıra yaşamayı sevmiyor ve tercih etmiyorum. Yükselen sesin söylenecek sözün önüne geçme ihtimali korkunç geliyor bana. Bu durum seçtiğim karakterlere de yansıyor elbette. Sesini duyurmak için mikrofona ihtiyaç hissetmeyen, kendi sesinin, sesiyle birlikte özünün bilincinde olan karakterleri ortaya çıkarmayı görev biliyorum.

Şimdilerde neler okuyorsunuz? Takip ettiğiniz yazarlar var mı?

Bir süredir Julio Cortázar’ın Can Yayınları’ndan çıkan üç ciltlik öykü külliyatını tamamlamaya çalışıyorum. Araya yeni çıkan öykü kitapları giriyor. Harfa Yayınları arasında yer alan Ocean Vuong imzalı ‘Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz’ adlı roman da sıraya aldıklarım arasında.

Son olarak okurlarınıza neler söylemek istersiniz?

Genel anlamıyla edebiyatın, özelde de öykünün kendine özgü, farkındalığı yüksek ve kaliteli bir okur kitlesine sahip olduğunu düşünüyorum. Yazdığımız her yeni öyküyle birlikte bu bilinçli okuma çabasını karşılayabilmeyi umuyorum. Öyküye değer ve destek veren tüm okurlarımızı içtenlikle selamlıyorum.

İNSAN KAÇAMADIĞI GERÇEKLERLE DENGELİ BİR BAĞ KURMALI

Biraz öykü yazma sürecinizden bahsedebilir misiniz? En önce ince bir hüzün mü birikiyor? Ya da önce bir imge bulup içini mi doldurmaya çalışıyorsunuz?

Başta da bahsettiğimiz gibi, imgeler. Onlarla buluşmam, en azından birini köşeye sıkıştırmam gerek. Karşıma oturtup saatlerce, bazen günlerce gözetim altında tutmalıyım. Kaçmaya yeltendiğinde tekrar yerine oturtabilmeliyim. Bu göz hapsiyle başlıyor öykü. Yolun devamında duygular eşlik ediyor. Gerçeklerden kaçamayacağımıza göre aralarında dengeli bir bağ kurmalı. Karakterler tam bu noktada dahil oluyor metne ve çoğunlukla görevlerini olgunlukla kabulleniyorlar. Tartıştığımız azdır. Kahrımı onlar çekiyor. “Bir öykü daha bitti” dediğim noktada satır aralarından göz kırptıklarını hissederim hep.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN