Hardanger’in bahçelerinden gelen ‘elma kokusu’

Hardanger’in bahçelerinden gelen ‘elma kokusu’

Norveçli şair Olav H. Hauge’nin şiirleri Türkiye’de ilk kez Orhan Tekelioğlu’nun çevirisiyle Yitik Ülke Yayınları tarafından okura sunuldu. Hauge’nin şiirlerine çarpıldım desem bile, inanın, kifâyetsiz kalır. Meyvelerden narı ve vişneyi pek sevmeme rağmen, Hauge’nin şiirlerindeki ‘elma kokusu’ beni yeni bir kavşakta bıraktı...

TANER AY

Olav H. Hauge’nin ismini ilk Orhan Tekelioğlu’ndan duydum. Aylar önce, Orhan ve Adnan Özer ile birlikte Fethi Paşa Korusu’nda şiirden ve dünya müziğinden konuşurken, sohbetimiz bir ânda Hauge’ye kilitlenivermişti.

Orhan, on yıldır Hauge’nin şiirlerine çalıştığını, çevirdiklerini kitâblaşması için Yitik Ülke Yayınları’na teslim ettiğini belirtmişti. Orhan ve Adnan ile ‘Üç Çiçek’ ile ‘Stüdyo İmge’ dergilerinden beri arkadaşız. 1984’te ben askere gittiğimde, Orhan da 1991’e kadar kalacağı Norveç’e gitmişti.

Orhan’ın ne kadar titiz ve seçici bir şâir/yazar olduğunu bildiğimden, Hauge’nin şiirlerini merâk etmeye başlamıştım. Korudan dönerken de aklım hep Hauge’deydi. O gece Danimarka’da yaşayan yazar arkadaşımız Süleyman Bilgi’ye Hauge’nin şiirlerini sordum ve onun şiirlerinden bir seçkinin Tekelioğlu’nun çevirisiyle Türkiye’de yayımlanacağını söyledim.

Çok şaşırmıştı ve bana Hauge’yi çevirmenin hayli meşakkatli bir iş olduğunu ifâde etmişti. Ardından Orhan çevirisinin dosyasını bana göndermek nezâketinde bulundu. Hauge’nin şiirlerine çarpıldım desem bile, inanın, kifâyetsiz kalır. Beni, tıpkı William Butler Yeats ve tıpkı Ezra Pound şiirleri gibi, bambaşka bir dünyaya uçurmuştu.

olav-g.jpg

Hauge’nin ilk kitâbı olan ‘Glør i oska’ (Noregs boklag, 1946) münevver tabakanın dikkatlerinden kaçar. Ardından ‘Under bergfallet’ (Noregs boklag, 1951) gelir. Ancak üçüncü kitâbı olan ‘Seint rodnar skog i djuvet’ (Noregs boklag, 1956) ile fark edilmeyi başarır. Az sayıda tutkulu bir okuru oluşur ve onlar sayesinde ‘kült bir figür’ olur.

Tekelioğlu bence çeviri şiirde bir ‘devrim’ yapmıştır. Aslında Özer’in Pablo Neruda çevirisi ‘Evrensel Şarkı’ ile Tekelioğlu’nun Hauge çevirisi ‘Elma Bahçesinden’ bu yılın çeviri şiirdeki en büyük sürprizleridirler. Neruda’yı kişilik olarak pek fazla sevmesem de, Hauge bana daha fazla yakın biri.

Bundan daha önemlisi, Hauge’nin şiirlerini okurken Hardanger’in elmalarının kokusunu hissetmem. Meyvelerden narı ve vişneyi pek sevmeme rağmen, Hauge’nin şiirlerindeki bu ‘elma kokusu’ beni yeni bir kavşakta bıraktı…

olav-kitap.jpg

ŞİİRİN ‘BAHÇE İŞÇİSİ’

Olav H. Hauge, 1908’de Hardanger Fiyordu’nun en uç noktalarından biri olan Ulvik’te doğmuştu. Alt sınıftan bir ailenin çocuğu olan Hauge okumayı geç sökmüş, sıkça hastalandığı için de tahsiline devâm edememiş. Ancak 21 yaşındayken bahçevanlık meslek okuluna gönderilebilmişse de, mezûniyet sınavına bir türlü giremez.

O günden sonra da yaşamını hep bir ‘bahçe işçisi’ olarak sürdürecektir. Şair, dil ve imlâ açılarından tuzaklarla dolu şiirler yazar. Eski Çin şiiri, Japon haikuları ve Viking sagaları başlıca esin kaynakları olur.

Kullandığı kelimelerinin pek çoğu lûgatlarda bulunmaz, bulunsa bile ancak ikinci veya üçüncü anlamlarıyla açıklanır. Bu da onun çevrilmesi pek zor bir şâir olduğuna işâret eder. Tekelioğlu’nun çevirisinin değeri ve önemi de tam da buradadır.

Olav H. Hauge'nin ilk kitâbı olan ‘Glør i oska’ (Noregs boklag, 1946) münevver tabakanın dikkatlerinden kaçar. Ardından ‘Under bergfallet’ (Noregs boklag, 1951) gelir. Ancak üçüncü kitâbı olan ‘Seint rodnar skog i djuvet’ (Noregs boklag, 1956) ile fark edilmeyi başarır.

Az sayıda tutkulu bir okuru oluşur ve onlar sayesinde ‘kült bir figür’ olur. Yaşamındaki en önemli dönüşümlerden biri de, ressam ve kumaş tasarımcısı Bodil Cappelen ile olan mektûb arkadaşlığıdır.

Hauge ne kadar taşralıysa, Cappelen de o kadar şehirlidir. Bodil'e Hauge'nin şiirlerini şâir ve grafiker kocası Finn Strømsted önermiştir. Mektûb arkadaşlığı aşka dönüşünce Bodil kocasından boşanır ve Hauge'nin taşrasına kaçar.

ÇEVİRİ ŞİİRDE DEVRİM

Orhan Tekelioğlu -arkadaşım olduğu için söylemiyorum, benim ne kadar ‘tarafsız’ bir okur olduğum herkesin malûmudur- bence çeviri şiirde bir ‘devrim’ yapmıştır.

Aslında Adnan Özer'in Pablo Neruda çevirisi ‘Evrensel Şarkı’ ile Tekelioğlu'nun Olav H. Hauge çevirisi ‘Elma Bahçesinden’ bu yılın çeviri şiirdeki en büyük sürprizleridirler.

İkisi de on yıl boyunca çevirileriyle hemhâl arkadaştırlar. Neruda'yı kişilik olarak pek fazla sevmesem de, Hauge bana daha fazla yakın biri.

Bundan daha önemlisi, Hauge'nin şiirlerini okurken Hardanger'in elmalarının kokusunu hissetmem. Meyvelerden narı ve vişneyi pek sevmeme rağmen, Hauge'nin şiirlerindeki ‘elma kokusu’ beni yeni bir kavşakta bıraktı…

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN