'Sinemada yeni şeyler denemekten korkmuyorum

'Sinemada yeni şeyler denemekten korkmuyorum

Bir otel odasındaki dört çift üzerinden yedi günah kavramını sorgulayan ‘Akis’ filminin Türkiye prömiyerini Adana Altın Koza Film Festivali’nde gerçekleştiren yönetmen İlker Savaşkurt: “Karakterler hayattan insanlar olmasına rağmen, filmdeki gibi bir gece dünyada hiçbir zaman yaşanmayacaktır. Yeni şeyler denemekten korkmuyorum. Sinemada Herkes cesaret edemiyor, tabii bunda ticari kaygılar da etkili. Ama sana güvenen insanlarla yola çıkınca, yola istediğin gibi devam ediyorsun.”

SALİHA SULTAN

'Damat Koğuşu’ filmi ile adından söz ettiren yönetmen İlker Savaşkurt’un İngilizce çekilen yeni filmi ‘Akis’ (Reflection) Türkiye prömiyerini Adana Altın Koza Film Festivali’nde gerçekleştirdi. 16 Eylül’de M1 Adana AVM’de yapılan prömiyere katılan filmin oyuncuları Selçuk Yöntem, Taro Emir Tekin, Yasemin Szawlowski, Ali Süreyya Tuncer, İbrahim Aköz ve Elit Andaç Çam da izleyiciler gibi filmin kurgulanmış halini ilk kez izleme fırsatı buldu. Prömiyerde yönetmenin yanı sıra filmin senaryosuna imza atan Mehmet Kala, müziklerini hazırlayan Ercüment Orkut ve yapımcı Hasan Adalı da konuklar arasında yer aldı.

Prömiyer sonrası konuştuğum yönetmen Savaşkurt, filmi Adalı’nın on yıl önce yazdığı bir tiyatro oyunundan sinemaya uyarladığını belirterek, “Oyundan çok etkilendim ve bir film konusu yaratmak istedim. Aziz Sodom karakteri daha fazla karaktere yansısın, dokunsun istedim” diyor. Savaşkurt, sahibini de içine alan havasıyla ‘antik-gotik’ bir otelde kalan 4 çiftin başta birbiriyle ilgisiz görünen fantastik hikayesini Tarantinovari kanlı ve sert bir üslupla izleyiciye aktardığı filmiyle ilgili şunları söylüyor: “Yedi günah farklı farklı odalarda ve karakterlerde ortaya çıkmaya başlıyor. Metinlerde, özellikle otelin sahibi Ashu’da, Aziz Sodom ve Raven karakterlerinde edebiyat yansımaları var. Raven, Edgar Allen Poe’nun ‘Kuzgun’ şiirinden esinleniyor mesela. Aziz Sodom Beat kuşağı yazarlarından William Seward Burroughs’dan, Ashu’da Zarathustra’nın bir diğer adından doğdu.

Dini bir figür gibi ama aslında değil…” “Karakterler hayattan insanlar olmasına rağmen, filmdeki gibi bir gece dünyada hiçbir zaman yaşanmayacaktır” diyen Savaşkurt, hem hikayesi hem oyunculukları hem de tekniğiyle yerli sinemaya yeni bir soluk getiren filmi çekmeye nasıl cesaret ettiği soruma ise şu cevabı veriyor: “Yeni şeyler denemekten korkmuyorum. Sinemada herkes cesaret edemiyor yeni şeyler denemeye, tabii bunda ticari kaygılar da etkili oluyor. Ama sana güvenen insanlarla yola çıkınca, yolunuza istediğiniz gibi devam ediyorsunuz.” Savaşkurt, filmin dilinin İngilizce olmasının ardında ise ‘dikkat çekmek’ gibi bir niyeti olmadığını, oyunu ilk okuduğunda metnin İngilizceye çok müsait olduğunu düşündüğü için böyle bir seçim yaptığını sözlerine ekliyor.

‘BEAT KUŞAĞI GİBİ EDEBİYAT AKIMLARINDAN ETKİLENDİM’:

Filmin senaristi Mehmet Kala, senaryoyu yazarken edebiyat akımlarından, özellikle -filmde de etkisi oldukça hissedilen- bir dönem İstanbul’da da yaşayan Beat kuşağı yazarlarından William Seward Burroughs gibi isimlerden etkilendiğini dile getiriyor. Oyunda yalnız 3 karakterin bulunduğunu, yönetmenin arzusuyla karakterlerin çoğaldığının altını çizen Kala, hikayeyi “Dünyanın herhangi bir yerinde insanların hayatına dokunduğunda nasıl sırlar çıkar gibi bir dertle yazdığım bir oyundu. Filmde farklı ülkelerden birçok karakter geliyor otele. Sadece karakterlerin sırları değil, o sırların birbirine yansıması da ortaya çıkıyor” sözleriyle değerlendiriyor. Filmin ‘bu böyledir ya da böyle değildir’ gibi bir ‘ahlaki’ önermesi olmadığı görüşünü aktaran Kala filmin bir mesajı olup olmadığı soruma “İnsanın hayatta yaşadığı şeylerin hepsinin kendi içinde iyi veya kötü diye ayrım yapmadan, neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmeden yaşadığı bir evrende, bir imtihan içinde seyrettiğini düşünmüşümdür hep. Bütün karakterlerin döngülerinin ardında da bu düşünce var” cevabını veriyor. Kala, 2012’de yazdığı oyunun Kovid sürecinde kendiyle hesaplaşan bugünkü insanlığın kaygılarıyla örtüştüğünü de belirterek, şu düşüncelerini aktarıyor:

“Hikaye, bizim birbirimizle olan derdimiz ne sorusu üzerine. İnsanların kendine koyduğu tabular, kutsallar, değerler ve bunların kendilerini nasıl yönettiği meselesi… Devlet nedir, aile nedir? Tepede kim var, bizi kim yönetiyor? Hayatımızı nasıl etkiliyor gibi sorulardan yola çıkan bir hesaplaşma…” Konusu, oyunculukları ve tekniği kadar geneline hakim olan müzikleriyle de dikkat çeken filmin müziğine imza atan Ercüment Orkut ise, öncelikle Türkiye’deki yapımlarda müziğe bırakılan alan ile Avrupa’da ayrılan alanın arasında uçurum olduğu eleştirisini yaparak, şunları aktarıyor: “Ne zamandır böyle bir şey hayal ediyordum, müzik de filmle birlikte kendini anlatabilse, bir rol sahibi olabilse diye… Bunu yapabilmek için yönetmen Savaşkurt’u ve senarist Kala’yı tanımam gerekiyormuş, kendilerine çok teşekkür ediyorum buna vesile olduğu için.”

filmc.jpg

Selçuk Yöntem, Taro Emir Tekin, Yasemin Szawlowski, Ali Süreyya Tuncer, İbrahim Aköz ve Elit Andaç Çam filmin tamamlanmış halini ilk kez Adana Altın Koza Film Festivali seyircileriyle birlikte izlediler.

‘BENİ İNGİLİZCE OYNAMAYA İKNA ETTİLER’

Filmde Aziz Sodom karakterine hayat veren usta oyuncu Selçuk Yöntem, senaryoyu okuduğunda dramaturjisinden çok etkilendiğini belirterek, İngilizce çekilen bir filmde rol almaya dair şunları söylüyor: “Karakterler beni çok etkiledi ve tamam dedim. ‘Yalnız İngilizce çekeceğiz’ dediler. ‘İyi günler’ dedim ben de. Neden diye de sordum? Fakat İngilizce olması güzel bir şey aslında, iyi bir deneyim bir aktör için. Her şeyin anlamını öğrenmek zorunda da değiliz esasında… Sanat adına hissederek bir şey yaptığımızda bunlar yönetmen, senarist, teknik ekip için de çok yararlı olabilir. Ama biz bunu yaparken halka, bir kitleye yapıyoruz, o kitleye egomuzla ‘Biz ne yaparsak yapalım buyurun seyredin’ de diyemeyiz. Bütün bunların içerisinde sezgilerimize de bakıyoruz tabii meseleye. Ben bütün yaşamımı bu sezgilerle yönlendirmiş biriyim. Sonunda beni ikna ettiler İngilizceye. ‘Yukarıyla’ da biraz irtibat kurdum, tamam yapalım dedim sonra. Senaryonun, yönetmenin, ekibin çok iyi olması da beni motive etti.” Usta oyuncuyu bulmuşken, Kovid sürecinin sinemaya etkisine dair düşüncelerini sormasam olmazdı, ancak Yöntem bütün zarar ziyana rağmen umut dolu olduğunu şu sözlerle ifade etti: “Kovid döneminde herkes gibi bol bol TV’de film, dizi izledik. Sanata, sinemaya büyük darbe vurdu ve üretkenlik çok başka yerlere yönelmeye başladı. Ama bunun sonucunda tekrar eski günlerdeki coşkulu bir bütünlükte sinema yapmak için bir motivasyon yarattı. Bu motivasyonun sonucunda belki pandemide geçirdiğimiz süreçlerin de değerlendiği yeni filmler yapılacak. Tiyatro oyunları, operetler yazılacak. Herkes aynı geçirdi bu süreci, bir takım arazlar oluştu. Bence bir yıl daha böyle gidecek ve ondan sonra bu sürecin değerlendirmesi yapılacak bütün dünyada ve bir takım eğilimler ona göre gerçekleştirilecek.”

kulturic.jpg

SARSICI BİR DOMİNO ETKİSİ

Mayıs ayında dünya prömiyerini yaptığı 16. Harlem Uluslararası Film Festivali’nde ‘En İyi Yabancı Film’ ödülünü kazanan Amirler Film yapımı ‘Akis’ (Reflection), yoluna Sofya gibi birçok dünya festivaliyle devam edecek. Festival deneyimlerinin ardından Türkiye’de vizyona girmesi planlanan film, beyazperdede yeni ve cesur bir bakış açısına tanık olmak isteyenler için biçilmiş kaftan. Sinemacılar için zorlu bir deneyim olan tiyatro uyarlaması olarak beyazperdeye yansıyan Akis, izleyicisini ancak uçuk kaçık bir romanda karşımıza çıkabilecek türdeki karakterlerinin hikayesi üzerinden kendisiyle yüzleşmeye zorluyor. Bütün karakterlerin yaşadıklarının en sonunda adeta bir domino taşı gibi birbirine bağlı olduğunu anladığınız filmi seyrederken, o tozlu, antik otel odasında yaşananların -yönetmenin de dediği gibi- gerçekte asla olamayacağını biliyorsunuz, ama yine de merakla izlemeye devam ediyorsunuz. Beyazperde karardığında ise tıpkı karakterler gibi sert bir duvara fena halde toslamış hissiyle salondan ayrılırken, bir yandan da içten içe ‘gri bir ahlâki alanın’ varlığını sorguluyor, ister istemez Sezen Aksu’nun o meşhur şarkısının mısralarını mırıldanıyorsunuz: ‘Masum değiliz hiç birimiz…’

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN