Nazlı Eray: Evim süslü püslü bir açık cezaevi

Nazlı Eray: Evim süslü püslü bir açık cezaevi

Sokak yasağında 65 yaş üstü kesimin tamamına yönelik ‘evde oturan emekli’ yaklaşımı birçok yazardan, ilim-bilim insanından tepki görüyor. Erkek yazarlar süreci daha kolay kabullenirken, yazar Nazlı Eray ise ‘Evim süslü püslü bir açık cezaevi. Hayatla ilişkimiz yokmuş, elimiz bastonlu insanlarmışız gibi davrandılar. Asosyalleştirdiler bizi, çok ağrıma gitti” diyor.

SALİHA SULTAN- KARAR

Koronavirüsü salgını nedeniyle hayatımızın önemli bir bölümünü evlerimize sığdırdık. Fakat son yüzyılda birçok tarihi olaya tanıklık edenler olarak, henüz dört ay önce ancak bir distopik romanın kurgusunda rastlayabileceğimizi düşünebileceğimiz bu olağanüstü süreç, gençlere oranla 65 yaş üstüne daha da kısıtlı bir yaşam formu sundu. Türkiye’de üç aydır sokağa çıkma kısıtlamasına maruz kalan 65 yaş üstü ilim-bilim ve sanat insanları ise kendilerine yapılan ‘evde oturan emekli’ muamelesinden rahatsız. Evde kalma sürecini KARAR’a değerlendiren Doğan Hızlan, Beşir Ayvazoğlu, Rasim Özdenören ve Erol Üyepazarcı gibi erkek yazarlarımız bu kısıtlamayı okuma fırsatı olarak değerlendirdiğini belirtirken, Nazlı Eray ise hiçbir neden yokken ağlayarak uyandığı sabahlardan dem vurarak, kendini yarı açık bir cezaevinde yaşıyor gibi hissettiğini söylüyor.

DOĞAN HIZLAN (83)
KIRTASİYECİLERİ GEZMEYİ ÖZLEDİM

Sokağa çıkma kısıtlaması beni aslında hiç etkilemedi. Çünkü, normalde zaten çok evden çıkan biri değilim. Bütün gün odamda yazıyorum, okuyorum bu süreçte. Yalnız arada bir kitapçıları, kırtasiyecileri gezmeyi çok severimdim, sadece onları gezmeyi çok özledim. 15’inde de yasak bitiyor dediler, bitince umarım çıkar gezerim yine.

RASİM ÖZDENÖREN (80)
YAZILARIMLA MORAL VERDİM

Ben zaten çok dışarı çıkmıyordum. Cumartesi günleri Hece dergisi ve Hece Öykü toplantısı oldukça çıkıyordum. Bu süreçte faaliyetleri bitirdik, evden çalışıyoruz. Yani bende en ufak bir değişiklik olmadı, zaten bana evde bile okumak, yazmak için normalde 24 saat yetmiyor. Ayrıca bu süreçte akciğerden sıkıntım vardı, bir atak geçirdim, on gün hastanede yattım. Bu zaten beni çok etkiledi, o günden sonra da hekimlerim dışarı çıkmamamı tavsiye ettikleri için de çok dikkat ettim. Yazılarımla insanlara moral vermeye çalıştım. Bu günler geçecek, yaşadıklarımız bireysel ilişkilerimize yansımayacak, yeniden sarılacağız, bir araya geleceğiz.

EROL ÜYEPAZARCI (82)
PANDEMİ’DEN HÜSEYİN CAHİT ÇIKTI

Kısıtlama başladığında İstanbul’daydım. Apartmanda kapalı kalınca, kütüphanemi düzeltme işine soyundum ve beni çok oyaladı. Kitap okuma mesaisi olanların bu süreci strese girmeden atlattığını düşünüyorum. Bayramda verilen izinde hemen Bodrum’a geldim. Şimdi sitede dolaşabiliyorum. Edebi verimliliğim etkilenmedi, Sherlock Holmes’un yeni baskısı için çalıştım. Bir de hoşlukla karşılaştım, kütüphanemi düzeltirken Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fikir Hareketleri dergisini buldum. Unutmuşum, yıllar sonra okuyabildim. Çok ilgin bir şahsiyet olan Hüseyin Cahit Yalçın hakkında bir kitap yazmaya başlayacağım. Sürecin bana getirisi bu oldu.

BEŞİR AYVAZOĞLU (67)
DOSTLARIMI GÖREMEMEK BENİ ÜZDÜ

İlk bir hafta kendimi mahpus gibi hissettim. Yazıhanemde de normalde kapalı çalıştığım için bir müddet sonra adapte oldum tabii. Fırsat bulamadığım kitapları okudum. Kuğu’nun Son Şarkısı kitabımı yeniden yazdım, üç kitabımın yeni baskılarını hazırladım. Ciddi birkaç makale yazdım. Dostlarla buluşamamaya üzüldüm sadece. İnsan böyle zamanlarda dostluğun değerini daha iyi anlıyor, bir çay kahve içerek onlarla sohbet etmeyi, tavla oynamayı özledim. Etkinlikler sıfırlandığı için kendimi bir boşlukta hissettim. İnsan yalnız kalınca kendine daha fazla dönüyor. Bu biraz stresi arttırıcı bir şey. Kütüphanelere gidemedim, bereket versin bazılarının dijital arşivlerine ulaşma imkanı var. Bulamadığım kaynaklara ulaşamamak çok canımı sıktı. Bir de kütüphanem ayrı yerde olduğu için ulaşmak zor oldu. Basın kartım var ama yine de Kaymakam beyden izin kağıdı aldım, haftada bir iki bu kağıtla gittim gelebildim.

NAZLI ERAY (74)
YAŞAM VE ÖLÜM ARASI BİR ŞEYDİ

Bu süreç beni edebi yönden hiçbir şekilde etkilemedi. Aşkın Güney Batısı romanımı bitirdim, çocuk romanımın üzerinde çalıştım. Fakat genel hayatımı, dostlarımla ilişkilerimi ve bağlantılarım kısıtlandığı için zorluk çektim. Ben insanlarla hep ilintisi olan biriyim. Bir yıldır İstanbul’daydım, Ankara’ya evime geldiğimde bu yasak kondu. Ben de evi kurcaladım, eski mektupları buldum, eski parfümlerimi, anılarımı... Hayatımda psikolojik değişimler oldu, kendimi hapsedilmiş gibi hissettim. Bodrum’daki evime gidemedim, izin almam gerekiyor. İki sokak ötedeki arkadaşımı göremedim. Hep telefonlara bağlı bir hayat... Hayatımda daha önce böyle bir dönem olmadı, sokakları, insanları seven gece yarısı eve dönen biriydim. Hiç yapamam sanıyordum ama bu süreçte kendimde garip bir sabır keşfettim. Hiç korkmadım virüsten. Bir kabullenme yaşadım. Ağlayarak uyandığım sabahlar da oldu ortada hiçbir şey yokken. Her şey beni çok duygulandırdı. Normalde böyle biri değilim. Demek insan her şeyi kabullenebiliyor. Evim süslü püslü bir açık cezaevi, Allah’tan çok kitabım vardı. Kabullenmek ve arada çocuk gibi kaçmak arasında kalıyorsun. 65 yaş üstüne neden bu yasak yapıldı? Bunu koyun gibi de kabullenmemek lazım. Asosyalleştirdiler bizi, hayatla ilişkimiz yokmuş, elimiz bastonlu insanlarmışız gibi davrandılar, bu çok ağrıma gitti. 65 yaş ve üstü kültürlü insanların en verimli çağı halbuki... Baharı kaçırdığımı hissettim. Ağaçların dibinde oturmayı, akasyaların kokusunu kaçırdık. Yaşam ve ölüm arası bir şeydi.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN