Ne oldu yeni müfredat?

Mayıs 2019’da M.E. Bakanı Sayın Ziya Selçuk 2020-21 eğitim-öğretim yılı itibariyle 9. sınıflardan başlamak üzere kademeli olarak liselerde yeni bir eğitim-öğretim programının uygulanacağını açıklamıştı.

Pandemi krizi ile birlikte eğitim-öğretim yılı fiilen kapanırken yeni yılda neler olacağı ile ilgili nasıl bir çalışma ve hazırlık var açıkçası bilmiyoruz. Korkarım pek çok ilgili de böyle bir geçişin olacağını unuttu bile. Bakanlığın konuyu bir sır gibi tutması umarım bir unutkanlığa delalet etmiyordur.

O günlerde yaptığım bir değerlendirmede görece derslerin adının değiştirilmesi ile sorunun çözülemeyeceğini işin bir de eğitimci boyutu olduğunu vurgulamıştım.
Mesela tek isim altında 9. sınıflarda birleştirilen “Sosyal Bilimler Deneyimi” (tarih, coğrafya ve felsefe öğretmenleri) ile “Doğa Bilimleri Deneyimi” dersleri (fizik, kimya, biyoloji öğretmenleri) nasıl ve kimler tarafından işlenecek.

Ortaokullarda bu dersler yıllardır “Sosyal Bilgiler” ve “Fen Bilgisi” adı altında tek çatıda işleniyordu ve bu yaklaşımın liseye aktarıldığı görülüyor. Görülüyor ama bu kadar kısa bir süre kalmasına rağmen hiçbir açıklamanın ve ortada bir yol haritası olmaması rahatsız edici.
İşin bir de -yazmaktan sıkıldığımız- can alıcı kısımları var.

GERÇEKTE NE İSTİYORUZ? Bu sorunun cevabını kendimize doğru vermediğimiz sürece atacağımız bütün adımlar sonuçsuz kalacaktır.

Eğitim sistemimiz kendi içinde zaten seçkinci ve bu maalesef kolaylıkla kaçınılacak bir durum değil. Ama yine de genel için yapılabilecek çok şey var.

Öncelikle sürekli olarak ‘KENDİMİZİ KANDIRMA HALİ’nden vazgeçmemiz gerekiyor. Eğitim bileşenlerinin en masum halkası olarak görülen öğrenciler dahi bir süre sonra bu çarpık yapının bir parçası haline geliyor.

Korona günlerinde MEB’in EBA üzerinden -övgüye değer- eğitimi devam ettirme çabaları bu acı gerçeği de yüzümüze bir kere daha vurmakta.

Teknolojik altyapı yetersizliği çok ciddi bir problem ancak daha ciddi problem öğrencilerimizin sürece bakışı. Hayatın tek düze aktığı dönemde bile okulu sadece sosyalleşme aracı olarak gören yüzbinlerce öğrencilerin EBA üzerinden derslere katılacağına inanmak gerçekten çok büyük bir iyimserlik.

Bir de üstüne üstlük öğretmenleri, EBA üzerinden sayısal verileri yükseltmek için gereksiz yere zorlayan il ve ilçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin anlamsız tavrı var.

Eğitimin üçlü sacayağındaki velilerin büyük bir kısmı çocuklarının takibini genelde ortaokuldan sonra zaten bırakıyor.

Neden, çünkü gidilen liseler büyük ölçüde bize gelecek hakkında az-çok bir fikir veriyor. Veli de öğrenci de kendisine itiraf etmese bile durumun farkında, yani hayallerin Paris olması -çok küçük bir ihtimal hariç- talihimizi çok da değiştirmeyecek.

Madem bunu değiştiremiyoruz, mevcut sistemin en büyük eksikleri arasında olan doğruluk, dürüstlük, hak etmek, sorumluluk almak, bedel ödemek, çevresinin farkında olmak gibi temel değerleri kazandırabilmek adına bu yeni sistem bize neler getirecek, asıl önemli olan bu.

Ama elimizde iyi niyet dışında hiçbir bilgi yok. Çocuklar integralden anlamayabilir, Everest dağından habersiz olabilir ama mesela hak yememek, dürüstlük, başkalarına saygı göstermek gibi genel ahlaki çıtayı yükseltecek bir düzenlememiz var mı?

Üniversite yıllarında iken bazı arkadaşlarımız bazı bölümler için -tabiri maruz görün- “eşeği bağlasan 4 senede diploma alıyor” diye dalga geçerlerdi.

Çok şükür(!) eğitim sistemimizi öyle bir kurguladık ki çocuklarımızın %99’u için eğitim doğal yollar -ölüm, hastalık vs.- ve isteğe bağlı durumlar dışında 14-16 yıl boyunca amaçsız ve hedefsiz bir şekilde girdisi-çıktısı olan zorunlu bir akışa dönüştü.

Sonuç olarak elde işe yaramayan bir diploma ve boşa harcanmış yıllar kalıyor.

Daha kötüsü bu süreç içinde tembellik, ahlaksızlık, ikiyüzlülük, açıkgözlülük, çıkarcılık, yalakalık vb. ilkesizlikleri temel değer haline getirmiş, yozlaşmış bir insan tipi ürettiğimizin farkında bile değiliz ya da değilmişiz numarası yapıyoruz.

Yıllar önce çok başarılı bir öğrencim bir süre sonra okulun en yaramaz ve saygısız öğrencilerinden birine dönüşmüştü. Bir gün kendisi ile konuştuğumda çocuk açık yüreklilikle “Öğretmenim ben yıllarca hep çalıştım, emek harcadım, takdir aldım ama gününü gün eden, şımarıklık yapanlar 9 zayıfla her sene yanımda oturmaya devam ettiler. Neden ben kendimi bu kadar yıpratayım ki!” demişti.

Gittiği yolun yanlışlığını anlatmak kolaydı ama ya ikna etmek?

Kim bilir mevcut durumun kendi işimize yaradığını düşündüğümüz için başkalarının çocuklarının harcanmasını çok da umursamıyoruz.

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum