Nerede büyük sevdalar?

Kendimizi, sevdalarımızı, hayatı konuşalım biraz da. Muhabbete düşelim. Bugün biraz dertleşelim, ruhumuzun sesine kulak verelim istiyorum.

“İbadeti de arkadaşlığı da aşkla yapmak lazım” demişti bir tarihte Nusret Özcan. Alelade bir şey değil, kıymetli bir söz bu. Öyledir ama; aşkla yönelmiyorsa insan ibadete, ya bir tüccar ya da bir köle gibi yöneliyordur. Ya cennet karşılığı, ya cehennem korkusu... Namaz kılıyoruz, namaz kılmış gibi değiliz; Kâbe’ye gidiyoruz ama Kâbe’ye gitmiş gibi değiliz. “Allah vardır, birdir, güzeldir.” diyoruz ve fakat yokmuş gibi davranıyoruz. Gözyaşımız yok, ne ürperiyor ne de titriyoruz. Sıkı sıkıya metaya tutunuyoruz. Elimizden giderlerse biz de yitip gideceğiz sanki, öyle yöneliyoruz hiç düşünmeden.

Bu nasıl bir şey? Bu nasıl hâl?

Sırtlanlar gibi saldırıyoruz dünyaya. Yetmiyor evde biriktirdiklerimiz, bankalardakiler, kasalardakiler yetmiyor. Bir de başkasının kesesine el atıyoruz, yoksulun midesine göz dikiyoruz. Sonra Ebu Cehil’den şikayet ediyoruz. Müşrik ve kötü diyoruz. Oysa Ebu Cehil davasına gönülden bağlı, aşkla savunuyor gayesini. Öyleyse o niye müşrik de biz niçin müslümanız?

Ne kafamız zonkluyor bugün, ne de gönlümüz acıyor artık. Düşünmekten de hissetmekten de korkuyoruz. Kalbimiz acımadan, kafamız zonklamadan inanmış gibi, sevmiş gibi yapıyoruz. Meşakkatsiz vuslat olmazdı oysa. Gözyaşı dökmeden, ter dökmeden ve hatta kanamadan varılmazmış menzile.

Hani, nerede aşk Nusret Abi? Büyük sevdalar nerede? Nerede gençliğimizin heyecanı? Aşkımız nerede?

Adına aşk demişiz ve onun kalıplara sığacak bir tanımı yok. Resmi yok, cismi yok, rasyonel bir izahı yok. Sayılarla yahut kelimelerle hesap edemeyiz onu. O, kalbe düşen hassasiyet. Cennetten nimet, şükür vesilesi, yaşamın tadı...

Sevda bölünmez. Bölünüp parçalarına ayrılan bir şey değil. İlahisi, beşerisi diye taksim edilecek bir şey değil o. Sevda yektir ve bütündür. Varılan nokta hep aynıdır.

Dağı taştan, Türkiye’yi cennetten, dünyayı ahiretten ayırmaya ayarlı kafalarımız varken şaşkın şaşkın yaşarız ancak âlemde. Aşk n’apsın bize? Şaşkınlar için, laikler için değil ki aşk! Ben öyle bilirim ki aşk...

Bir kalbimiz var. Sadece bir kalp. Yani annemize bakarken de sevgilimize bakarken de aynı kalple bakarız. Türkistan’daki garibi severken de Maraş’ın yetimini severken de aynı kalple severiz. Türkiye’ye ayrı kalple, gariplere ayrı kalple, Allah’a ayrı kalple gidilmez. Ayrı gayrı olmaz bu yolda.

Aşk dediğiniz biraz da dert... Birisi için, bir şey için dertlenmektir. Derdimiz yoksa, yakınımızda uzağımızda olup bitenler bizi dertlendirmiyorsa yeterince, aşk yoksunluğundandır hepsi. Bölük pörçük kafalarımız yüzündendir hepsi. Dağı taştan, ülkemizi ahiretten, kalbimizi haktan ayrı görmemizdendir hepsi.

Mevzu ile alakası yok demeyin, insan iman etmeden önce insandır asıl. Hatta iman etmeden önce ya güzeldir bir adam, ya da çirkin. İmanın güzelliği ondan sonra gelir. Bir adamın güzelliğinden sonra gelir şehadetinin güzelliği…

Şehadete yönelen âşıktır.

Güzeller yönelir şehadete.

İman aşkla yürür. Bir güzellik ancak aşkla taşınır.

“Sürekli harlı kalabilmek” var. Bir de “Şevki seçiniz, günahlarınız bile şevk içinde olsun.” diyen Fethi Gemuhluoğlu…

18-12/08/ekran-resmi-2018-12-08-235727.png

18-12/09/bekir-fuat.jpg

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum