Popülizm şişede durduğu gibi durmuyor

Seçim döneminde popülizm silahı biraz da seçim sonrası unutulur ön kabulüyle başvurulan bir yöntem. Bırakın diğer seçimleri, tekrarı yapılan 31 Mart seçimlerinin gündemi bile şimdiki seçimin gündemi ile uyuşmuyor. Ancak popülizm şişede durduğu gibi durmuyor. Dozaj arttıkça seçmeni ikna etmek için daha fazla hamasete ihtiyaç duyuluyor. 23 Haziran’a doğru giderken, büyük skandal olarak lanse edilen gelişmeler, bir gün geçmeden aktüalitesini yitirip yerlerini yeni skandallara bırakıyor.

Ancak seçim sonrası unutulur diye, kampanya esnasında boca edilen propagandalar farkında olmadan siyasette kalıcı etkileri olan bir söyleme hatta yapıya dönüşebiliyor. Bu acı tecrübeyi Alman siyaseti yaptı. Normal koşullarda merkez partilerin söylem bazında mesafe koyduğu aşırı sağ popülist söylem, artık siyasetin merkezinde oturmuş vaziyete.

Hessen eyaletinde 1999 yılında yapılan seçimlerde Hristiyan Demokrat Parti (CDU) adayı Roland Koch popülizm silahını tedavüle sokan ilk siyasetçi olarak anılıyor. Koch çifte vatandaşlığa karşı bir imza kampanyası başlatarak, aslında ilk kez yabancılara ,özelde Türklere karşı bir söylemi propagandasının merkezine koydu. Çifte vatandaşlığa karşı sürdürülen bu kampanya başarılı oldu ve eyalette 8 yıldır iktidarda olan SPD seçimleri kaybetti.

***

İlk kez yabancı karşıtı ki, kasdedilen aslında Türklerdi, bir söylem, kaybedilme ihtimali yüksek olan bir seçimin kaderini değiştirdi. Bu tarihden sonra siyasette, merkez partilerde, zaman zaman eyalet düzeyinde, zaman zaman ise federal düzeyde Türkler, İslam, Müslümanlar ve yabancılar konusu bazen düşük bazen yüksek yoğunlukta her seçimde konu oldu.

Yabancıların ötekileştirilmesi ile prim toplama yöntemi medyaya ve dolayısıyla orta sınıfa sirayet etti. Almanya’da siyaset ve toplum on yıllar içerisinde sınırları belli olmayan yabancı, İslam ve Türk karışımı yapay bir düşmanla mücadele eder hale geldi. Bu siyasetin sonuçları günlük hayatta dışlanma, ötekileştirme ve güvensizlik olarak ülkedeki yabancılara geri dönüyor ve ortak yaşamın önünde aşılması güç bir engel olarak duruyor.

Yıllar içinde görünmez düşmana karşı imalarla mücadele ederek seçmen devşirmeye çalışan merkez partilerinin bu yöntemi, siyasette başka bir arızanın doğmasına neden oldu. Yabancı karşıtlığı toplum içinde o denli yaygınlaştı ki, yabancılara karşı eylem ve söylemlerin yetersiz olduğunu düşünen aşırı sağ popülist AfD yeni bir aktör olarak ortaya çıktı. Çok kaba bir sınıflandırmayla yabancı karşıtı olarak nitelendirilecek AfD aynı argümanlarla merkez partilerine yönelen seçmeni kazanmasını bildi. Merkez partileri şimdi bir yandan AfD ile mücadele etmek zorunda bir yandan da AfD’ye yönelen seçmeni, yine popülist söylemlerle geri kazanmak peşinde. Tam anlamıyla bir dilemma.

***

Aslında ekonomik ve dış politik olarak tarihinin belki de en parlak dönemini yaşayan Almanya, popülizmden başka sunacak hiçbir şeyi olmayan AfD’nin gündemi tayin etmesini çaresizlik içinde seyrediyor. Siyaset açısından kolay yoldan seçmen, medya açısından rating sağlayan popülizm kabus gibi ülkenin üzerine çökmüş vaziyette. Ve kimsenin çözüm konusunda hiçbir ciddi alternatifi yok. Atılan her adım, AfD’nin güçlenmesine katkı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Merkez partiler gün geçtikçe anlamını daha fazla kaybediyor.

Ekonomisi, sosyal yapısı, bilim ve sanatı ile dış dünyada ışıldayan Almanya, içeride taşra siyaseti düzeyinde sığ bir popülizm dalgasına teslim olmuş vaziyette. 20 yıl önce bir eyalet seçiminde, oy kazanma amacıyla kullanıma sokulan kötü bir fikir, şimdi siyasetin seyrini belirliyor.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum