Prof. Dr Niyazi Beki yazdı: Hatim-i Asam’dan sekiz önemli ders

Prof. Dr Niyazi Beki yazdı: Hatim-i Asam’dan sekiz önemli ders

İslam alimlerinden Hatim-i Asam, tasavvuf erbabından meşhur Şakîk-i Belhî’den 33 yıl ders almış ve sekiz şey öğrenmiş: Allah’a samimiyetle ibadet etmek, onun sözünü uygulamak, baki olanı fani olana yeğlemek, onun emir ve yasaklarına riayet etmek, onun taksimatına razı olmak, insanların düşmanlığından vazgeçmek, helal ve harama dikkat etmek, Allah’a güvenip dayanmak.

Tasavvuf erbabından meşhur Şakîk-i Belhî hazretleri ile talebesi Hatim-i Asam hazretleri arasında şöyle bir diyalog geçmiştir:

Hoca sormuş:

Ne kadar zamandır benden ders alıyorsun?

Talebe cevap vermiş:

33 senedir.

Bu kadar zaman içinde benden neler öğrendin? 

Sekiz şey öğrendim.

Çok üzüldüm, emeklerim boşa mı gitti?

Hocam, siz sordunuz, ben de doğrusunu söyledim. Sekiz şey öğrendim.

Peki, nedir bu sekiz şey? 

 

Birincisi: İnsanlara baktım. Herkesin sevdiği bazı şeyler var. Fakat bunlar, o kimselerle mezara kadar arkadaşlık ediyor ve sonra onu yalnız bırakıp ayrılıyorlar. Ben de kabirde benimle birlikte olacak salih amel gibi bir sevgili buldum, Rabbime samimiyetle ibadet etmeye karar verdim.

İkincisi: Baktım ki Allah şöyle buyuruyor: “Ama kim Rabbinin divanında durmaktan korkar da nefsini heva ve hevese uymaktan dizginlerse onun varacağı yer şüphesiz cennettir” (Naziat, 79/40-41). Ben de -Allah’ın sözünün en doğru olduğuna iman eden biri olarak- onun bu tavsiyesini hayatıma tatbik ettim.

Üçüncüsü: Baktım ki insanlar, kendileri için kıymet ifade eden değerli eşyalarını titizlikle muhafaza edip saklıyorlar. Sonra baktım ki Allah şöyle buyuruyor: “Sizin elinizdekiler fanidir tükenir ama Allah’ın elinde olanlar bakidir” (Nahl, 16/96). Ben de bütün benliğimle baki olanı fani olana tercih etmeye karar verdim. Dünya için topladıklarımı, Allah yolunda harcadım.

Dördüncüsü: Baktım ki insanlar, mal-mülk, makam-mevki, soy-sop gibi değerlerle şeref kazanmaya çalışıyorlar. Sonra baktım ki, Allah şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah katında sizin en şerefliniz en çok takvalı olanınızdır”(Hucurat, 49/13). Ben de takvayı/Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmeyi en önemli görev bildim.

Beşincisi: Baktım ki insanlar özellikle maişet konusunda birbirlerini tenkit edip düşmanca davranıyorlar. Bunun da asıl nedeninin haset olduğunu gördüm. Sonra baktım ki Allah şöyle buyuruyor: “Bu dünya hayatında onların maişetlerini/rızıklarını aralarında taksim eden biziz” (Zuhruf, 43/32). Ben de Allah’ın bu kesin ve açık beyanına iman eden biri olarak onun bu taksimatına razı oldum, huzur buldum rahat ettim.

Altıncısı: Baktım ki insanlar birbiriyle kavga ediyor ve düşmanca davranıp birbirini öldürüyorlar. Sonra baktım ki Allah şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman edinin” (Fatır, 35/6). Ben de bu ilahi ikaza uyarak insanların düşmanlığından vazgeçtim, yalnız şeytanı düşman kabul ettim ve onunla mücadele etmeye karar verdim.

Yedincisi: Baktım ki insanlar rızık ve geçim uğruna şeref ve haysiyetlerini feda ediyorlar. Bu konuda helal-haram demeden her yolu mübah görüyorlar. Sonra baktım ki Allah şöyle buyuruyor: “Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki onun rızkı Allah’a ait olmasın” (Hud, 11/6). Ben de Allah’ın yegâne Rezzak olduğuna, her canlı gibi benim de rızkımın ona ait olduğuna iman ettim, bundan böyle bana düşen görevimi yaparken ve sebepler dairesinde rızkımı ararken de, helal ve harama azami derecede dikkat etmeye gayret ettim.

Sekizincisi: Baktım ki insanlar genellikle -sanatlarında, ticaretlerinde, sağlıklarında- kendileri gibi aciz bir mahlûka güvenip dayanıyorlar. Sonra baktım ki Allah şöyle buyuruyor: “Kim Allah’a güvenip dayanırsa/ona tevekkül ederse, o ona kâfidir.” (Talak, 65/3). Ben de yüce Allah’a güvenip dayandım ve “O bana kâfidir” dedim.”

 

Şakik-i Belhi hazretleri, talebesi Hatim-i Asam’ın bu tespitlerinden çok memnun oldu ve ‘bunların bütün semavi dinlerde çok önemli köşe taşları olduğunu’ belirterek kendisini tebrik etti (İhya,1/65-66).

Evet “İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahiddir. Hem insan, zîhayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini, belki zîhayatların sultanı hükmünde iken, geçmiş lezzetleri ve gelecek belaları düşünmek vasıtasıyla, hayvana nispeten en edna bir derecede ancak kederli, meşakkatli bir hayat geçiriyor. Demek insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür (Lem’alar/ 25. Lema, s 206 -207). Bir zaman gafleti dağıtmak için şöyle demiştim:

 

Ölüm Gerçeği

 

Biz onu hep tanırdık/Çok uzakta sanırdık

Gelse komşuya uğrar/Hep öyle inanırdık

Gün geldi bizi andı/Kapımıza dayandı

Selam bile vermeden/Canımıza abandı

Buna dayanmaz demir /Çok garip bir misafir

Elveda dost elveda/ Gelen semavi sefir

Ölüm bir acı gerçek/Hayat gelip geçecek

Uyanmak isteyene/İncecik mercek gerek.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN