Prof. Dr Niyazi Beki yazdı: Peygamberin elçiliğini tasdik eden imzalar

Prof. Dr Niyazi Beki yazdı: Peygamberin elçiliğini tasdik eden imzalar

Herkesten ziyade Allah’ı bilen ve bildiren, dinde bulunan bütün ibadetlerin bütün çeşitlerinde en ileri olan ve herkesten ziyade takvada bulunan, Allah’tan korkan ve Allah’ın rızasını elde etmek için cehd-u gayret gösteren, hatta savaş meydanları gibi en dağdağalı hallerde bile, tam tamına ubudiyetin en ince esrarına riayet eden, peygamberimizin kullukta da bir benzeri yoktur. Hz. Muhammed’in (s.a.v)’in elçiliğini tasdik eden imzayı hakikatlerin ışığında açıklamaya devam ediyoruz...

Dünkü yazımızda Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğini şahsiyetinin verdiği onayları anlatmaya başlamıştık. Ümmilik, ilim ve eminlik ışığı maddelerini açıklamıştık. Bu manevi güneşin -külli manada- yedi renkli ışığını yansıtan bir tabloyu anlatmaya devam edeceğiz. Bugün o renklerin dördünü açıklayacağız...

Fazilet ışığı

“Ya Sin. Hikmet dolu Kur’an’a yemin olsun ki, sen gönderilmiş peygamberlerdensin. Dosdoğru bir yol üzeresin” (Yasin, 36/1-4).

“Şüphesiz sen pek büyük bir ahlak üzeresin” (Kalem, 68/4) mealindeki ayetlerde bütün dünyaya onun en güzel bir ahlak ve fazilet abidesi olduğu ilan edilmiştir.

Kendisi de pervasızca “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8) hakikatini haykırmaktan çekinmemiştir.

Eğer bu ilanlara muhalif bir davranışı görülseydi, muarızları tarafından elbette seslendirilir ve onun nübüvvetine halel getirmeye çaba göstereceklerdi. Bu takdirde, bırakın ona yeni tabi olanların olmasını, daha önce tabi olanlar bile onu terk edeceklerdi. Demek ki bu ayetlerin ve hadisin ilanı onun hayatıyla aktif şekilde tasdik edilmiştir.

Evet, Hz. Muhammed (s.a.v)’in mümtaz şahsiyeti, güneş gibidir, hem çevresini hem de kendi kendini aydınlatır. Bilindiği üzere, küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, münazaralı bir davada, hicapsız, pervasız, küçük fakat hacâlet-âver/utandırıcı bir yalanı, düşmanları yanında hilesini hissettirecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez. “Şimdi bak bu zâta: Pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedar, pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete muhtaç bir halde, pek büyük bir cemaatte, pek büyük husumet karşısında, pek büyük meselelerde, pek büyük bir davada, pek büyük bir serbestiyetle, pervasızca, tereddüt etmeden, çekingenlik göstermeden, telâşsız, samimî bir safvetle/içten gelen bir duruş ve durulukla, büyük bir ciddiyetle, hasımlarının damarlarına dokunduracak şekilde, hak ve hakikati haykırmıştır. Acaba, yalnız hakkın hatırını esas alan bu zatın, ulvî bir surette söylediği sözlerde hiç hilâf bulunabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür? Kellâ! Ve kat’a! Ve asla!

Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnîdir, hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın!” (Sözler, 238).

Ciddiyet ışığı

Bilindiği üzere, ciddi insanlarla gayr-ı ciddi olanlar arasındaki fark onların tutum ve davranışlarına yansır. Onların davranış biçimleri kısa zamanda kendini ele verir. Örneğin, küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, münazaralı bir davada pervasızca; küçük fakat utandırıcı bir yalanı, düşmanları yanında hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telaş göstermeden söyleyemez. Bu durum insan fıtratının bir tezahürüdür. İsterseniz, şimdi de Hz. Muhammed (s.a.v.)’in durumuna bakalım... Pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedar, pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete muhtaç bir halde, pek büyük bir cemaatte, pek büyük husumet karşısında, pek büyük meselelerde, pek büyük davada, pek büyük bir serbestiyetle, hiç kimseden perva etmeden, hiçbir tereddüt eseri bir endişe göstermeden, telaşsız, samimî bir safvetle, büyük bir ciddiyetle, hasımlarının damarlarına dokunduracak tarzda söylediği o pek ciddi, çok vakarlı, yüksek hakikatleri ortaya koyan sözlerinde hiç hilaf-ı hakikat bulunabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür? Elbette mümkün değildir. Zira onun söyledikleri “Allah tarafından kendisine bildirilen ilahi vahiyden başkası değildir” (Necm, 53/4).

“Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnidir. Hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki, hakikat görünsün aldatsın?” (Sözler, 238).

Ubudiyet ışığı

Ubudiyetin kıymeti, ibadet eden kişinin kulluk şuuruyla mütenasiptir. Kulluk şuuru ise kişinin akıl, kalp, fikir ve diğer manevi latifelerinin sahip oldukları idrak mertebesinin boyutuyla yakından alakalıdır. Kulluğun şuur ve idraki iki açıdan değerlendirilebilir: Birincisi marifetullah dürbünüyle mabud-u hakikinin rububiyet makam-ı muallasını temaşa etmek. Mabudu idrak etmek, onun mehabet ve azametini, rahmet ve muhabbetini, ilim ve kudretini ve bilumum isim ve sıfatlarının kudsiyet ve ulviyetini bilmekle olur. İkincisi ise abdin/kulun kendi mahiyetinde var olan cahilliğini, acizliğini, fakirliğini, bir istinad/dayanak ve bir istimdad/yardım alma noktalarına her zaman muhtaç olduğunu kavramakla olur. Özetle, ibadet ve ubudiyetin kemali, Abd ile Mabud arasındaki ulaşım ve iletişim hattının mükemmelliğine bağlıdır. Bu da kulun acizlik ve fakirlik hamuruyla yoğrulmuş olan kendi nefsinin küçüklüğünü ve her şeye kadir olan Rabbinin azametini idrak etmenin boyutuyla doğru orantılıdır.

Bu nokta-i nazardan bakıldığında, ubudiyet ve kulluk vazifesinde Hz. Muhammed (s.a.v)’in en zirvede olduğu görülür. Tarihçe-i hayatının şehadetiyle herkesten ziyade Allah’ı bilen ve bildiren, dininde bulunan bütün ibadetlerin bütün çeşitlerinde en ileri olan ve herkesten ziyade takvada bulunan ve Allah’tan korkan ve Allah’ın rızasını elde etmek için fevkalâde bir surette daima cehd-u gayret gösteren, hatta savaş meydanları gibi en dağdağalı hallerde bile, tam tamına ubudiyetin en ince esrarına riayet eeden, savaş esnasında bile cemaatle namaz kılmayı terk etmeyen bir kul olarak hayatını tamamlayan Hz. Muhammed (s.a.v)’in elbette ubudiyet ve kullukta da bir benzeri yoktur.

Tevazu ve affedicilik ışığı

Hz. Ömer  anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Sakın beni -Hıristiyanların İsa’yı aşırı övdükleri gibi- aşırı övmeyin. Ben ancak Allah’ın kuluyum. Onun için bana ‘Allah’ın kulu ve resulü’ deyin” (Tirmizi, Şemail, 293).

Hz. Enes  anlatıyor: Bir kadın “Ey Allah’ın resulü! Bir ihtiyacım var, seninle görüşmem gerekir” dedi. Efendimiz “Medine’nin hangi yolunda/hangi semtinde, neresinde görüşmek istiyorsan oraya geleyim” buyurdu (Tirmizi, Şemail, 294).

Hz. Peygamber (s.a.v) kendisinin heybetinden titremeye başlayan bir adama: “Kendine gel! Ben bir hükümdar değilim, bilakis, Kureyş kabilesinden kurutulmuş et/kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğuyum” diye buyurdu (Gazali, İhya,2/382).

Gavres b. Haris’in olayı: Gatafan ve Enmar gazvesinde, yolda bir istirahat esnasında Gavres isminde cesur bir kabile reisi, kimseye görünmeden, tek başına bir ağacın gölgesinde yatan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanına kadar sokuldu ve elinde yalın kılıcı olduğu halde, tam onun başına gelip dikildi ve “Kim seni benden kurtaracak?” diyerek meydan okudu. Hz. Peygamber (s.a.v) “Allah” diye cevap verdikten sonra “Allah’ım! Dilediğin şekilde beni ondan koru!” diye dua etti. Gavres birden iki omuzu ortasına gaipten bir darbe yedi ve kılıcı elinden düşüp yere yuvarlandı. Bu defa Hz. Peygamber (s.a.v), kılıcı eline aldı ve “Şimdi seni kim kurtaracak” dedi fakat sonra affetti. O pek cesur adamın bir şey yapmadan geldiğini gören arkadaşları “Ne oldu sana? Niçin bir şey yapamadın?” diye sordular. Gavres, başından geçen hadiseyi anlattı ve “Ben şimdi insanların en iyisinin yanından geliyorum” dedi (-Buhari, Cihad, 84).

Amcasının katillerini affetmesi: Hz.Peygamber (s.a.v.)’in çok sevdiği amcası, şehitlerin efendisi Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi; aynı olayda bu suikastin baş mimarı olan ve Hz. Hamza’nın cesedine bile hakaret etmekten çekinmeyen ve ciğerlerini sökerek ağzında çiğneyen Hind’i affetmesi onun eşsiz affediciliğinin yüksek boyutunu göstermesi bakımından dikkate değer örneklerden.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN