Çağdaş Türk edebiyatının usta kalemi: Sabahattin Ali kimdir Kürk Mantolu Madonna'yı ne zaman yazdı kaç yaşında öldü?

Çağdaş Türk edebiyatının usta kalemi: Sabahattin Ali kimdir Kürk Mantolu Madonna'yı ne zaman yazdı kaç yaşında öldü?

Bugün hala en çok okunan ve birçok dile çevrilen "Kuyucaklı Yusuf" ve "Kürk Mantolu Madonna" romanlarının yazarı Sabahattin Ali, temiz ve sade diliyle, gerçekçilik anlayışı ve samimi duygularıyla Türk edebiyatına önemli katkılarda bulundu. Türk edebiyatının önemli isimlerinden, yazar ve şair Sabahattin Ali'nin vefatının üzerinden 74 yıl geçti.

74 yıl önce bugün trajik bir şekilde hayatını kaybeden ünlü yazar Sabahattin Ali, 41 yıllık kısa hayatında çok önemli roman ve hikayelere imza attı. Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kağnı, Ses gibi Türk edebiyatında önemli yere sahip eserler bırakan Sabahattin Ali'nin biyografisi merak konusu oldu. Edebiyatseverler, "Sabahattin Ali kimdir?", "Sabahattin Ali kaç yaşında, nasıl öldü?", "Sabahattin Ali biyografisi" ve diğer detayları KARAR.com okurları için derledik...

SABAHATTİN ALİ KİMDİR?

Ünlü yazar Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907'de o dönem Edirne Vilayeti'nin Gümülcine Sancağı'na bağlı, bugün ise Bulgaristan'ın Kırcaali şehrinde yer alan Eğridere'de doğmuştur. Babası piyade yüzbaşısı (Cihangirli) Selahattin Ali Bey'in görev yerlerinin sık sık değişmesi dolayısiyla, ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit'in çeşitli okullarında tamamlamıştır. 1921'de Edremit'e göçtüklerinde bölge Yunan işgalinde olduğu için emekli olan babası aylığını alamamış ve aile çok zor günler geçirmiştir. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okulu'na giren Sabahattin Ali, beş yıl burada okumuş, daha sonra 1926'da İstanbul Öğretmen Okulu'nda mezun olmuştur. 1 yıl kadar Yozgat'ta ilkokul öğretmenliği yapmış, Milli Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya giderek iki yıl orada okumuştur (1928-1930). Yurda döndükten sonra Aydın ve Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yapmıştır.

Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanmış (1932), 1 yıla mahkum olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin 10. yıl dönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur (1933). Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'ya giden Sabahattin Ali, Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurarak yeniden göreve alınmasını istemiştir. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un 'eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini' istemesi üzerine 15 Ocak 1934 günü Varlık dergisinde 'Benim Aşkım' adlı şiirini yayımlayarak Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalışmıştır. Aynı yıl Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'ne alınmış, Ankara II. Ortaokul'da öğretmenlik yapmıştır.

16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlenmiş, 1936'da askere alınmış, 1937 Eylül'ünde kızı Filiz Ali dünyaya gelmiştir. Yedek subay olarak askerliğini Eskişehir'de tamamlamış, 10 Aralık 1938 de Musiki Muallim Mektebi'nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlamıştır. 1940 yılında tekrar askere alınmış, askerliğini yaptıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yapmıştır (1941-1945). 'İçimizdeki Şeytan' romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştır. Hüseyin Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açmış, dava sırasında çok sıkıntı çekmiştir. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alınmış, İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başlamıştır (1945). Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, iktidarın kışkırtmasıyla meydana gelen Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kalmış, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz ile Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır (1946-1947). Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle İsmet İnönü ile alay edildiği iddiası ile kapatılmış, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açılmıştır.

Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı 3 ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba dergisinde yayımladığı 'Ne Zor Şeymiş' başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi."

SABAHATTİN ALİ NASIL ÖLDÜ?

Bir başka dava nedeniyle 1948'de Paşakapısı cezaevinde 3 ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp, yazacak yer bulamamıştır. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istemiş, alamamıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş fakat para karşılığı anlaştığı Ali Ertekin adlı kaçakçı tarafından 2 Nisan 1948 günü Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde öldürülmüştür.

SABAHATTİN ALİ KAÇ YAŞINDA ÖLDÜ?

Trajik şekilde hayatını kaybeden Sabahattin Ali, öldüğünde 41 yaşındaydı.

SABAHATTİN ALİ'NİN ESERLERİ

Roman
Kuyucaklı Yusuf (1937)
İçimizdeki Şeytan (1940)
Kürk Mantolu Madonna (1943)
Öykü
Değirmen (1935)
Kağnı (1936)
Ses (1937)
Yeni Dünya (1943)
Sırça Köşk (1947)
Şiir
Dağlar ve Rüzgâr (1934)
Kurbağanın Serenadı (1937)
Öteki Şiirler (1937)
Oyun
Esirler (1936)

KOMÜNİZM SÖYLEMLERİNDE BULUNDUĞU GEREKÇESİYLE TUTUKLANDI

Öğretmenlik görevinde 1 yılı tamamladıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığının yabancı dil öğretmeni ihtiyacı nedeniyle açtığı, yurt dışında dil eğitimi sınavını kazanan Ali, Almanya'ya giderek, Potsdam ve Berlin'de eğitim gördü.

Usta edebiyatçı, Alman edebiyatının yanı sıra Rus edebiyatına da yoğunlaşarak, özellikle Ivan Turgenyev, Maksim Gorki ve Knut Hamsun gibi isimlerin eserlerini okudu.

Yaşadığı tatsız bir olay sebebiyle Almanya'dan Türkiye'ye dönen Ali, bir müddet İstanbul'da Yüksek Muallim Mektebi'nde, arkadaşlarının yanında, Nihal Atsız, Nihat Sami Banarlı ve Pertev Naili Boratav'la aynı yatakhanede kaldı.

Ali, 1930'da Gazi Enstitüsünde açılan yabancı dil sınavlarına katıldı ve Aydın Ortaokulu'na Almanca öğretmeni olarak atandı. Burada komünizm söylemlerinde bulunduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan yazar, detaylı bir tahkikat yapılması amacıyla tutuklandı.

Aydın Hapishanesi'nde 9 Eylül 1931'e kadar kalan Sabahattin Ali, başından geçenleri, Ayşe Sıtkı İlhan'a yazdığı mektuplarda anlattı. Bu süre içerisinde yazar kimliğini geride bırakmayan Ali, daha sonra yazacağı öyküler için de malzeme biriktirdi.

Aydın'da öğretmenliğe başlamadan önce Nazım Hikmet'in çalıştığı "Resimli Ay" dergisine giden yazar, orada hem Zekeriya-Sabiha Sertel çiftiyle hem de Nazım Hikmet'le tanıştı. Yazar aynı zamanda ilk hikayesi olan "Bir Orman Hikayesi" eserini bu dergide yayınladı.

Usta edebiyatçı, beraatından sonra Konya Ortaokulu'nda Almanca öğretmeni olarak göreve başladı. Konya'daki günlerini, "Bir Skandal" adlı eserinde anlatan yazar, yalnızlığını ve yaşadığı duygu karmaşasını okuruyla paylaştı.

Sabahattin Ali, aşık olduğu Melahat Hanım'a şiirler yazdı ve bu duygularla katıldığı bir toplantıda okuduğu hicviyede, memleketin idaresinde olanlara ima ve tahkirde bulunduğu iddiasıyla yeniden tutuklandı.

Bir yıllık mahkumiyeti, temyiz mahkemesinin aleyhinde karar vermesi üzerine 12 aydan 14 aya çıkarıldı.

Cezasının dört ayını Konya Cezaevi'nde geçiren yazar, 6 ayını geçirdiği Sinop Cezaevi'nde, daha sonra bestelenerek unutulmayan şarkılar arasına giren "Aldırma Gönül" ve "Hapishane Şarkısı" adlı eserini kaleme aldı.

Ali, erken tahliye olarak 29 Ekim 1933'te cezaevinden çıkınca Milli Eğitim Bakanlığına başvurarak öğretmenlik mesleğine geri dönmek istediğini belirtti.

Öğretmenliğe Ankara 2. Ortaokulu'nda devam eden yazar, 1932'de İstanbul'da bir yakınlarının vasıtasıyla tanıştığı Aliye Hanım'la mektuplaşmaya başladı. Aliye Hanım ile Sabahattin Ali, posta yoluyla nişan taktı, 16 Mayıs 1935'te evlendi.

Başarılı edebiyatçı, 1937'de yedek subay olarak askerlik görevini tamamladı, 30 Eylül 1937'de kızı Filiz dünyaya geldi. İdeal bir eş ve sevecen bir baba olan Ali, kızının doğumunun ardından, bugün hala en çok okunan ve birçok dile çevrilen "Kuyucaklı Yusuf" ile "Kürk Mantolu Madonna" romanlarını kaleme aldı. Politikayla da içli dışlı olan Ali, çeşitli söylemler dolayısıyla öğretmenlik görevinden tekrar alındı.

"İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN" ROMANI SİYASİ TARTIŞMALARA NEDEN OLDU

Usta edebiyatçı, 1938'de "Çaydanlık" ve "Arap Hayri", 1939'da "Isıtmak İçin" ve "Uyku" hikayelerini, 1940'ta "Selam" ve "Bir Mesleğin Başlangıcı" hikayelerini yazdı. "İçimizdeki Şeytan" romanı 3 Nisan-29 Haziran 1939 arasında Ulus gazetesinde tefrika edildi. Roman yayınlandıktan sonra pek çok siyasi tartışmaya neden oldu.

Ali, 1941-1943'te yazdığı "Bir Konferans", "Yeni Dünya", "İki Kadın", "Sulfata" ve "Hasan Boğuldu" adlı hikayelerini "Yeni Dünya" kitabında topladı.

Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğünde memur, Ankara Devlet Konservatuvarında ise çevirmen ve dramaturg olarak da çalışan usta edebiyatçı, Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı bir yazıya karşı dava açtı. Davayı 1944'te kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamayan Ali, duruşmalar sonunda Milli Eğitim Bakanlığınca görevinden alındı.

1945'TE GAZETECİLİK YAPMAYA BAŞLADI

İstanbul'da 1945'te gazetecilik yapmaya başlayan Ali, "Tan Gazetesi" olayları sırasında, fıkralar yazdığı "La Turquie" ve "Yeni Dünya" gazeteleri tahrip edilince işsiz kaldı.

"Yurt ve Dünya", "Yeni Türk" ve "Tercüme" dergisi gibi yayın organlarında yazılar kaleme alan usta yazar, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la siyasal mizah dergisi "Marko Paşa"yı 1946'da çıkardı. Dergiyiü "Malum Paşa", "Merhum Paşa" ve "Öküz Paşa" gibi yine siyasal içerikli mizah dergileri takip etti.

Yayınlardan birinde "Adalet Koridorlarında" adlı yazısıyla yeniden tutuklanan ve 3 ay hapis yatan Sabahattin Ali, bu dönem İstanbul'da hem maddi hem de manevi yönden sıkıntı yaşadı. Usta edebiyatçı yaşadığı süreci, "Ali Baba" dergisindeki yazılarında da dile getirdi.

Ülkede siyasi baskılardan uzak kalamayacağı, hür iradesine dayalı yayın hayatını sürdüremeyeceği fikriyle yurt dışına çıkmak isteyen, ancak pasaport yasağından dolayı, insan kaçakçılarıyla anlaşarak sınır dışına çıkmayı planlayan yazar, tanıştığı Ali Ertekin'le 31 Mart 1948'de Kırklareli'ne yola çıktı.

Bulgaristan sınırında 16 Haziran 1948'te bir çobanın bulduğu cesedin Sabahattin Ali'ye ait olduğu tespit edildi. Ali Ertekin, daha sonra cinayeti işlediğini itiraf etti.

Cinayetin işlendiği tarihten dört ay sonra ormanda tanınmaz halde bulunan cesedin yazar Ali'ye ait olduğu ve 2 Nisan 1948'de vefat ettiği kayıtlara geçti.

Eşi Aliye Ali, bu duruma ilişkin yaptığı bir açıklamada şunları kaydetmişti:

"Sabahattin iyi yürekli, insanları çok seven biriydi. Senelerden beri daima dama taşı gibi oynanan sanata verdiği emek, polisçe devamlı tedirgin edilmesi sinirlerini yormuş olacaktı ki kaçma teklifi ona cazip gelmişti. Romanlarını rahat bir kafa ile yazabilme düşü, kafasını dinlemek istediği bir yer veya bir memleket aratıyordu ona herhalde."

SABAHATTİN ALİ'NİN EDEBİ KİŞİLİĞİ

Şiirlerini hece vezniyle yazan Ali, edebiyat dünyasına şiirleriyle adım attı. Halk şiirinin etkisinin hissedildiği eserlerini kaleme alırken, öykü ve romanlarında olduğu gibi toplumsal gerçekçilik yaklaşımıyla hareket eden Ali, şiire yaklaşımını 1938'de bir söyleşide, "Bence şiirin eskisi yenisi yoktur. İyi şiir, muhakkak ki insana bir şey ilave eder. Bu şey bazen tez olur, bazen bizim manen daha genişlememizi temin eden bir heyecan olur." ifadeleriyle dile getirmişti.

Eserleriyle ilgili bir değerlendirmesinde, öykü ve romanlarını şiirlerinden daha çok beğendiğini aktaran yazar, 2015'te Yapı Kredi Yayınları tarafından 23. baskısı yapılan "Değirmen" adlı eserin ön sözünde şunları kaydetmişti:

"Şiir ve öykülerim arasında, yazmış olmaktan utanacağım kadar kötüleri olduğunu biliyorum. Bunların bir kısmının çocuk denecek bir yaşta yazılmış olmaları bence bir mazeret değildir. Çünkü bu çeşit bir yazıyı bugün herhangi bir imzanın üstünde görsem sahibini ıslah olmaz bir zevksizlik ve tam istidatsızlıkla suçlandırmakta tereddüt etmem. Bunların benim sanat hayatımın gelişmesini göstermesi bakımından, sadece kendim için bir ehemmiyeti vardır ki, bu da onları başkalarına okutmak için bir sebep olamaz."

"SANAT İNSANA HAYATI ÖĞRETMELİDİR"

Şiirlerini yazarken sade bir üslup kullanarak, daha geniş bir okuyucu kitlesi hedefleyen usta edebiyatçı, öykü ve romanlarında toplumsal gerçekçiliği ön planda tutarak, bu doğrultuda konular belirledi ve hayatın içinden karakterleri seçti.

"Benim kanaatimce sanat, insana insanı ve hayatı ve bunların manasını öğretmekle muvazzaftır." sözleriyle sanat anlayışını özetleyen yazar, Türk edebiyatına kazandırdığı eserlerle büyük beğeni topladı.

Yazar Mustafa Kutlu, "Sabahattin Ali Yaşamı ve Eserleri" başlıklı Dergah Yayınları'ndan çıkan bir inceleme kitabı hazırladı.

Kutlu, Sabahattin Ali'nin dünyasını gerçekçilik, romantizm, samimiyet, içlilik-coşkunluk, dengesizlik, çaresizlik, yalnızlık, dürüstlük, ayrıcalık başlıkları altında tahlil etti. Usta edebiyatçının şairliği üzerine Kutlu, "Gözleri sulh içinde yaşanılan, mazlumların seslerinin işitilmediği bir dünyaya açılsaydı; herhalde lirik, pastoral, coşkun şiirler yazardı." yorumunda bulundu.

Temiz ve sade diliyle, gerçekçilik anlayışı ve samimi duygularıyla Türk edebiyatına önemli katkılarda bulunan usta yazarın birçok çevirisi de bulunuyor.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN