Sadık Hidayet’in Kör Baykuş’u

Kör Baykuş, hem fiziksel hem de ruhsal anlamda rahatsızlık geçiren bir kişinin gerçekle hayal arasında gidip gelmelerini; halüsinasyonlarını konu edinen psikolojik bir roman… Düz bir çizgide ardıl ilerleyen ve gücünü olaydan, insanı meraklandıran düğümlerden alan bir eser değil. Yazar, psikolojik depresyon geçiren bir kişinin bilinçaltındaki dehlizlerde gezdiriyor okuru. Kanaatimce Kör Baykuş’un özgün yanı da bu: İnsanın iç dünyasındaki kaosu etkili bir biçimde tasvir etmesi! Ama bu tür romanların birtakım dezavantajları var. Bir kere ruhsal hâller anlatıldığı için aksiyon ve anlatma hızı çok yavaştır. Bu ağır tempo kimi okurları sıkabilir. İkincisi, böyle huzursuz bir kişinin ruh hâllerindeki gelgitlerden dolayı, zaman ve mekânda ani sıçramalar olur. Bu da zaman ve mekânın izini sürmeyi zorlaştırır. Daha önemlisi hayalle gerçek birbirine karışır; zaman, mekân ve şahıs kadrosu bulanıklaşır, kahramanla birlikte okur da gerçeklikten kopar. Nitekim Kör Baykuş tam da böyle bir eser; kurgusal dünya bulanık, düşle gerçek, kahramanın vehimleri ve halüsinasyonları nedeniyle iç içe giriyor.

Romanın dört önemli psikolojik figürü var bence. İlki, öykünün hem kahramanı hem anlatıcısı olan, ağır depresyon geçiren bir kişi. Depresyonun sebebi; “Hayatımı zehirleyen kişi” (s. 18) dediği, siyah elbiseli bir kadın; daha sonra öğrendiğimize göre eşi. Kahramanın hayatı, onu tanıdıktan sonra değişmiş (s. 11), kendi deyişiyle bundan sonra ona “huzur haram olmuştur (s. 14)… Eşinin kendisiyle hile ile evlendirildiğini, başka erkeklerle aldattığını düşünmekte; ancak ondan vazgeçememektedir. Tutkuyla nefretin iç içe geçtiği hastalıklı bir aşktır bu! Aldatılma kuşkusu, giderek bir saplantıya dönüşür, vehimler tüm ruhunu sarar, halüsinasyonlar görmeye başlar, hayattan ve gerçeklikten kopar. Bu, nefrete, intihara ve karısını öldürme düşüncesine kadar ilerleyen ağır bir buhrandır. Kör bir baykuştur artık, dış dünyadan kopmuş, karanlık bir girdapta kanat çırpan, halüsinasyonlar gören, çevresinde gotik gölgelerin/ karaltıların uçuştuğu kör bir baykuş…

Romanın ikinci gölgesi, kahramanı ‘aldatan’, karanlık bir girdaba sürükleyen siyah elbiseli bir kadın/ eştir. Eserdeki diğer figürler gibi o da hâlden hâle girer; kimi kez bir resimde, bir servi ağacının altında kambur bir ihtiyara nilüfer uzatan gizemli bir kız, kimi kez de kahramanın eşi olarak karşımıza çıkar.

Üçüncü gölge, başında şal sarılı, “kuru ve iğrenç” (s. 11) gülüşü olan kambur bir ihtiyardır. Romanda o da diğerleri gibi farklı suretlerde görünüyor. Meselâ bazen bir resimde siyah elbiseli kızın yanında, bazen kahramanın amcası, bazen kayınpederi, bazen bir mezar kazıcı, bazen de evinin karşısında öteberi satan kişidir. Kahraman sık sık bu kamburun karısıyla yattığını vehmeder.

Romanın bir diğer gotik ve psikolojik arketipi kasap ve kemik saplı bıçağı bence. Kesme ve parçalama işi dolayısıyla kahramandaki ‘öldürme arzusu’nu yansıtıyor. Nitekim kahramanın, eşini kemik saplı bir bıçakla öldürmesi bu bakımdan anlamlı.

Hâsılı Sadık Hidayet, Kör Baykuş’ta insan ruhunda derin bir kazı yapıyor. Bir buhran hâlini, Şark’a özgü olağanüstü bir atmosfer içinde tasvir ediyor. Bu bakımdan gotik edebiyata yakındır. Kimi kez Kafka ile karşılaştırılıyor ki, yanlış bence. Çünkü Kafka, modern hayatın; teknolojinin, robotlaşmanın, toplumsallaşmanın neden olduğu bir ‘bunalım’ üzerinde durur ve bu, Batı kültürüyle doğrudan ilgilidir. Oysa Hidayet’in Kör Baykuş’unda kültürel atmosfer, Hint, Fars ve İslâm kültürünün iç içe girdiği bir Şark iklimidir, kişinin bunalımı özneldir; daha çok bir kadın tarafından aldatılma vehmine dayanır ve bu vehim derinlerde inanç problemine ve geleneksel değerlerden iğrenmeye kadar varır…

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum