Siyaset bu mudur?

Siyasi iktidarın siyaset yapma tarzı hakkındaki itirazlarla sayfalar yetmez. Bunların pek çoğu, AK Parti’nin son döneminden, Erdoğan’a has özellik ve nedenlerden kaynaklanır.

Ancak bu siyaset yapma biçiminin siyasi kültürden kaynaklanan bir yönü var. Bu yön, sadece iktidarı değil, tüm siyasi partileri kuşatır.

Koronavirüs günlerinde, şahsen en irrite olduğum konuların başında, cumhurbaşkanının salgın, tedavi ve siyaseti iç içe sokması, muhalif belediyelere hizmet yasağı getirmesi, televizyon ekranlarından muhaliflerine saldırması, her başarıyı kendi partisine mal etmesi, velhasıl salgını araçsallaştırması geliyordu.

Ancak kabul etmek gerekir ki, muhalefetin siyaset tarzı da buna benziyor ve insanı aynı oranda irrite ediyor. Kılıçdaroğlu’nun kutuplaşmadan kaçınmaya gayret eden son dönem siyasetine rağmen, CHP’liler bu tarzın cazibesine kapıldılar. Salgın ve tedavi onların da siyasi malzeme yaptığı bir konu haline geldi.

Belediyeler meselesine itiraz, infaz yasası konusu, ekonomik duruma yönelik çıkışları bir yana, CHP korona günlerinde dar alan siyaseti yapıyor. Alınan her tedbiri eleştiri yağmuruna tutuyor.

Sağlık politikaları ve önlemleri konusunda “şüphe ve güvensizlik” ana stratejisini oluşturuyor. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, İstanbul’da ölümlerin diğer yıllların aynı dönemine oranla yüzde 30 oranında arttığı söyleyerek, rakamlara bakıldığında gerçekçi ve hakkaniyetli olmadığı anlaşılan bir şekilde, Sağlık Bakanlığı’nı bir anlamda bilgi saklamakla suçlaması buna bir örnekti.

An gelir bir sıkıntıyı bir kesim yaşar, an vardır bir ülke yaşar, an olur tüm insanlık yaşar.

İktidar da muhalefet de, salgını bu çapta algılayamadılar. Bu çapa uygun siyaset yapmayı ve dil üretmeyi beceremediler.

Buna karşılık, teslim etmek gerekir ki, Türkiye’nin Kovid-19’la mücadelesi rasyonel bir yöntem ve organizasyonla yürütüldü. Toplumsal algı da artan oranda bu istikamette oluştu.

Bunu iki faktör sağladı.

Birinci faktör, son yıllarda artan oranda lider ve siyaset merkezli bir düzen görüntüsü veren, kurumların çözüldüğü bir ülkede salgınla mücadelenin tüm yönleriyle kurumsal nitelikle yapılması oldu. Öne çıkan, Türkiye’de alışılageldiği üzere siyaset, siyasi iktidar, hatta ilgili bakanlık değil, bilgi ve uzmanlık çerçevesinde oluşturulan Bilim Kurulu ile onun halk sağlığı tedbirlerini yönetip, yönlendirmesiydi. Kurul her gün toplandı, hemen gün sözcüsü Sağlık Bakanı üzerinden tüm televizyonların yayınladığı oturumlarla kamuoyunu yönlendirdi, basının sorularına şeffaf bir şekilde yanıt verdi.

İkinci önemli faktörü Sağlık Bakanı’nın kendisiydi. Yönetim tarzıyla örnek ve model oldu. Kamu diplomasisi kuvvetli, ikna edici, kurul temsilci olmanın ötesine geçmeyen ve sorumluluk taşıyan tavırlarıyla, bakanın şahsında kamuoyunda yüksek bir güven seviyesi yakalandı. Bakanın bilgi ve siyaset arasında yaptığı köprü görevi, toplum-siyaset bağlarını kuvvetlendirdi, özellikle muhalif kesimin bir bölümünde siyasi iktidar-şeffaflık konusundaki köktenci şüpheleri azalttı.

Bunun yanında çöktü sanılan bir sistemin çarkları da döndü. Tıp fakültelerinin kalitesi, sağlık personel gücü, cihaz, yoğun bakım ve hastaneler itibariyle Türkiye’nin imkanları, Kovid-19’la mücadeleye önemli katkıda bulundu.

Bunun ne muhalefet farkında, ne de Erdoğan...

YORUMLAR (40)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
40 Yorum