Fener ile Cim Bom’un dostluğuna kapanan kapı

Fener ile Cim Bom’un dostluğuna kapanan kapı

Galatasaray tarihinden on binlerce futbolcu geldi, geçti. 114 yıllık kulüp tarihinde iz bırakan oyuncular oldu. Ancak bir tanesi var ki hem bulunduğu dönem hem de bıraktığı iz sebebiyle asla futbol tarihinden silinmeyecek. Bu isim; Metin Oktay’ın hem takım arkadaşlığını hem de hocalığını yapmış olan Candemir Berkman.

BURAK TUT-OĞULCAN ÇOKSAYAR

1957 senesinde Galatasaray genç takımına geldiğinde henüz 23 yaşında genç bir delikanlıydı. Deniz Kuvvetleri’nden Galatasaray’a gitmesi şartıyla çıkartılan Berkman, istemeyerek gittiği bir kulüpte unutulmaz stoperler arasına girecekti. Lafı fazla uzatmadan sözü 1934 doğumlu, Metin Oktay’ın hem takım arkadaşlığını hem de hocalığını yapmış olan Candemir Berkman’a bırakalım.

Futbolla tanışma hikayenizden başlamak istiyorum. O dönemler zor ve marjinal bir işti futbol oynamak. Kadıköylü birisi olarak Türkiye’de futbolun miladının başlangıcı olan yerde futbol nasıldı?

İlk olarak Kadıköy Mühürdar’da oturdum ilkokulda oradaydım. Sonra Yeldeğirmeni’nde oturdum orta okulu bitirdm. O zaman bu saydığım yerlerde çoğunlukla boş arsalar vardı. Biz arsada, sokakta top oynardık. Oynadığımız şey ne? Çorap… Top oynadığımız yerin yakınında İngilizlerin eskiden tenis oynadıkları alan vardı. Oraya gider oyun oynardık. Büyümeye başladıktan sonra Fenerbahçe Kulübü’nün yakınlarında oynamaya başladık. Papazın Çayırı’na gider, maç oynandığı sırada topların auta gittiği yerlerde bekleyip topları toplardık. Bazen de top çalar ve çalılıkların arasına saklardık. Ertesi gün geldiğimizde kulüp yöneticileri bizim aldığımızı bilerek “çocuklar şu topu arayın bakalım” diyerek bizlere mesaj verirlerdi. Biz de geri getirir, teslim ederdik. Topu geri götürünce “artık top size ait, hadi bakalım oynayın” derlerdi.

Futbolla deniz kuvvetlerinde tanıştınız. GS TV’de yer alan belgeselde komutanın verdiği bir kartla Muzaffer Bozok’a gittiğiniz oradan Galatasaray’a geçtiğiniz söylendi. Bize biraz Galatasaray’a katılma hikayenizden bahseder misiniz?

Deniz Kuvvetlerindeyken Denizgücü takımında santrafor olarak oynuyordum. Sonra bölgem değişti. Fenerbahçe talip oldu o zamanlar bana. Ben de gitmeyi düşünüyordum. Ancak Fenerbahçe beni Deniz Kuvvetlerinden çıkartamadı.1955-56 sezonunda iki rütbemi kaybettim ve beni Deniz Kuvvetlerinden atmaya karar verdiler. Ankara’da deniz kuvvetleri zamanında başımızda Rami Bey vardı. Ordudan ayrılmak için imza işlerini halletmeye gittim. Tüm komutanlar beni tanıyor çünkü her sporu ben yapıyordum o zamanlar. Bir albayım vardı, çıkışımı imzalayıp Adaletspor’a gitmek için helalleştik, tam o anda bir başka albay “imza atamazsın” dedi. Rami Bey’e “Rami onu imzalamayacaksın” diye emir verdi. “Sana kartımı vereceğim, oraya gideceksin, ondan sonra imzalatabilirsin” dedi. Beni Muzaffer Bozok’a yönlendirdi. Aldım kartı, kalktım İstanbul’a geldim. Bozok ile görüştüm. Adaletspor’un verdiği paranın altında komik bir para teklif ettiler bana. Kabul etmek zorunda kaldım çünkü imzalamayacaklardı çıkışımı. 1956 yılında bu şekilde Galatasaray’a transfer oldum.

İlk resmi maçınıza Gündüz Kılıç döneminde çıktınız. İlişkileriniz nasıldı? Sonrasında George Dick dönemi var. Galatasaray’ın performansının artmasının sebeplerinden biri olarak da o dönem gösteriliyor. Neler yaşandı o dönemde?

1957 senesinde profesyonelliğe alıştım, ama inatla beni oynatmadılar ta ki Rusya turnesine kadar. O zaman Rusya’ya gitmek çok zordu, daima polislerle geziyorduk. Gündüz ağabey antrenörümüzdü. İlk maç Lokomotif maçında oynatmadı beni her zaman yaptığı gibi. Turgay Şeren ile Gündüz Kılıç odaya kapanarak dövüş ettiler. Turgay ağabey “Candemir’i oynatacaksın” diye ısrar ediyordu. Gündüz ağabey ise beni sürekli takip ediyordu, hovarda olduğum için beni oynatmak istemiyordu. Odadaki harpten sonra Turgay ağabey yanıma geldi ve “Candemir sen oynayacaksın maçta sağ beksin” dedi. Hayatımda hiç o mevkide oynamamış olsam da o maç iyi bir performans sergiledim. Sonra Gündüz ağabeyi görevden aldılar ve yerine George Dick bazı isteklerle göreve geldi.

O zamanlar Doğan Koloğlu vardı. Dick’in ilk geldiği gün beni kadroya almıyordu. Biz gençler, A Takımı izliyorduk. George Dick takıma dönerek “çift kale maç yapın” dedi ve 21 kişi toplanabildi, bir kişi eksik vardı. Doğan bey bana “git giyin sen gel oyna” dedi. Sabahattin ağabey benim için “faydasızın teki boşverin bunu” dese de (gülüyor) aramızdaki maç bittikten sonra Doğan Bey yanıma geldi ve “yarınki antrenmanda sen de varsın” dedi. Ertesi gün George Dick ile nihayet tanıştım. A takım antrenmanlarına çok güç şekilde dayandım ve bir hafta sonra Kasımpaşa maçına çıktım. 8-1 kazandık o maçı, ben de gol attım.

Peki Galatasaray’dan ayrılık sürecinizde neler yaşandı?

1964-65 sezonunu çok iyi geçirdim. O zamanlar Coşkun’la Naci ağabey antrenördü. “Candemir ne kadar para istiyorsun” diye sordular. Turgay’la Metin 120 bin alıyorsa ben 90 bine tamamım” dedim. Temmuz’un sonuna kadar para vermediler. “Paramı ödemezseniz futbolu bırakırım” dedim. Ağustos ayının başında Şeref Stadı’nda antrenman yaptık. Rica ettiler ben de idmana çıktım. Tekrar kulübe gittim paramı almak için, kimse yoktu. TFF’ye gidip ihtarname çektim ve futbolu bıraktım Eylül ayına kadar.

19-10/13/futbol.png

Coşkun ve Naci ağabeyler sezon sonu görevden ayrıldılar, yerlerine Gündüz Kılıç geldi. Gündüz ağabey ile konuştuk. “Paramı almadan oynamam” dedim. Gündüz ağabey “15 gün sonra gelecek” dedi, yine gelmedi. Aralık oldu vermediler. Ocak’ın başında 10 bin lira bir para verdiler. Gündüz ağabey ile de aramız açıldı. Sezon bitti, beni çağırdılar ve kulüp bulmamı istediler.
Fenerbahçe ile görüşmeye başladım. 120 bin lira gibi bir para teklif ettiler. Ancak şartları gelecek Mayıs’ta futbolu bırakmamdı. Kabul etmedim. Kulübe dönüp tekrar Galatasaray ile görüştüm ancak Gündüz ağabey “Git kendine takım bul” dedi. Fenerbahçe, Beşiktaş ile görüştüm, Gündüz ağabey “Olmaz o takımlara gidemezsin dedi. “Nereye gideyim” dedim, “Vefa’ya git” dedi. Neden oraya gideyim diye sorduğumda “canım öyle istiyor” dedi. Öyleydi Gündüz Kılıç’ın tarzı. Ben de bu şekilde Vefa kulübüne transfer oldum. İlk maçımızı Galatasaray’la oynadık ve Vefa olarak yendik onları. Takımın bir kısmı eski Galatasaraylılardan oluşuyordu o yüzden ironikti bu galibiyet.

Günümüzde son derece gerilmiş olan Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti hakkında görüşleriniz neler? Geçmişte nasıldı ilişkiler?

Bizim zamanlarda Fenerbahçe ile hiçbir ayrılık yoktu. Ayrım gayrım olmazdı. Fenerbahçeli oyuncularla hiçbir zaman kopukluğum olmadı, keza onların da aynı şekilde benim de. O zamanlarda iki kulüp arasında bir kapı vardı. Ne olduysa Ali Şen zamanında kapandı o kapı. Bizim restoran çok güzeldi, Fenerbahçeliler öğle yemeğini gelip bizle yerlerdi. Yemekten sonra kıyıda oyun oynarlardı, hatta zaman zaman beraber oynanırdı oyunlar. Ne zaman ki Ali Bey geldi, aradaki kapı kapandı. Daha sonra aramıza bir duvar çektiler ve tamamen bizden kopmaya çalıştılar. İşte böyle şeyler oldu aramızda, daha sonra gerginlikler, aksiyonlar çıkmaya başladı.

Gençliğimde biraz şık giyiniyordum. Bizim evimizin hemen ilerisinde de beş Fenerbahçeli oyuncu birlikte kalıyorlardı. Ben evden çıktığım zaman Fenerbahçeli arkadaşlarım bizim eve gelip anneme “Anneciğim Candemir’de bizim gömleklerimiz var alabilir miyiz” diyerek gelip benim gömleklerimi alırlar, 2 gün sonra geri bırakırlardı. O kadar yakındık onlarla.

Galatasaray’ın bir başka efsanesi Metin Oktay ile aynı takımda forma giyme şansı bulmustunuz. Taçsız kralı saha içi ve saha dışı olarak nasıl tanımlarsiniz?

Metin’in iyi ruhlu bir kişiliği vardı. İlk geldiği senelerde saftı biraz. 1954 senesinde genç takımdaydı. Zamanla popüler oldu ve etrafında toplanan hanımların ilgisi onu rahatsız etmeye başladı. Bir zaman sonra yolu değişir gibi oldu. Ama kabiliyeti her zaman daimdi. Takım arkadaşları olarak bizler de onun takım içerisinde maç sırasında neler yapabileceğini bilirdik. İki ayağını, kafasını ustaca kullanıyordu. Rakibi sırtına aldığında kollarını açar ve stoperlerin en iyisi dahi önüne geçemezdi. İyi penaltı atardı. Metin etraftaki kişileri severdi, nazikti. Yalnız bir kusuru vardı. Futbolu bıraktıktan sonra içki içmeye başladı.

Onla alakalı unutamadığım iki anı var. İlki Eskişehirspor’la bir lig maçımız vardı, deplasmandaydık. Kaleperoviç Metin’i maçta oynatmayacaktı. İlk defa o zaman teknik direktöre müdahale ettim, o zamanlar yardımcı antrenördüm. “Metin’i oynatmayacağım” dedi, “neden”dedim. “Olmaz formsuz, istemiyorum” dedi. “Bana bak, bu maç onun maçı, oynatacaksın!” Odadan çıktım ve kapıyı üstüne kitledim. Metin’in yanına gittim, yemek yiyordu. “Metin oynuyorsun bu maç” dedim. “Yok ağabey oynatmıyor beni işte” dedi. “Yürü yukarı, istirahat et” dedim. Kaleperoviç’in yanına çıktım ve “ben Metin’e böyle böyle dedim, eğer karşı gelirsen seninle harp ederim” dedim. Ve Metin’i oynattık, 2 gol attı, 2-0 kazandık. O maç sayesinde şampiyon olduk.

İkinci anım ise Metin futbolu bıraktıktan sonra. Galatasaray Adası’nda eşimle oturuyoruz. Metin geldi akşam 8 civarı. “Birer içki içelim” dedim. “Hayır olmaz, misafir geliyor, içmeyeceğim bugün” dedi. Yarım saat beraber oturduk ve Metin’in yanından ayrıldık. Ertesi sabah telefonum çaldı. Metin vefat etmiş. Hemen hangi barda olduğunu öğrendim, Levent tarafındaydı. Çocuklara sordum ne oldu diye. “Metin çok içki içti, arabanı biz kullanalım seni bırakalım eve dedik, hayır olmaz benim arabam yolunu bilir” diyerek reddetmiş çocukları. Allah rahmet eylesin, iyi bir çocuktu, herkes sever. 1960’lı yıllarda İzmirspor’dan transfer teklifi geldi. Eşi de oraya gitmek istiyordu. Metin, Galatasaray için eşinden ayrıldı.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN