Tarih’i okumak

Yer: Ankara Yenimahalle

Tarih: Ocak 2007

Kürsüde dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner var. Teamüllerin dışına çıkılarak, bu konuşma bütün basınla paylaşılıyor. Açıkçası içinde geçen konular önümüzdeki dönemde nelerin yaşanacağıyla ilgili manifesto... Önemli bölümleri sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum. Son yazımda kaldığım yerden devam ediyorum.

***

“Dünyadaki tüm değerlerin, ilişkilerin, sistemlerin ve düzenlerin, ister sosyal-ekonomik-siyasi, ister ahlaki-dini olsun yeniden şekillendiği ve hatta tanımlandığı bir süreç içinde bulunmaktayız. Yaşadığımız bu süreç, aynı zamanda, parçası olduğumuz uluslararası sistemin de kuralları, başrol oyuncuları ve figüranlarıyla mevcut olandan çok farklı bir boyutta yeniden belirlenmeye ve hatta doğmaya çalıştığı bir döneme kaynaklık etmektedir.”

Gerçekten de söylendiği gibi sanki bütün ilişkiler tekrar baştan yapılanmaya başlandı. Dünya tanımlanamaz bir şekilde başka bir yere doğru savruldu. Bugün bu müttefiklere ne oluyor dediğimiz gelişmelerin temeli o gün atılmaya başlanmıştı. Figüran dediklerimiz ise sanki başrol oyuncusu gibi davranmaya da...

“Soğuk Savaş döneminin ortaya çıkardığı katı kurallarla işleyen istihbarat teşkilatları da ortaya çıkan bu yeni ve inanılmaz derecede oynak ortam karşısında ister istemez yetersiz kalmışlardır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ilk çeyreği, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında yüzyıl boyunca önemli değişimlere yol açacak parametrelerin gelişmekte olduğu bir evreyi de işaret etmektedir. Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler sadece gelişememekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dahil olamamakla kalmayacak; aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devrimin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitireceklerdir.”

Bu söylem aslında Arap Baharı’nın geldiğinin de ilk ifadelerinden biriydi. ABD’li üst düzey savunma yetkilileri BOP’u hayata geçirmeye başlamışlardı. Türkiye yaşanacak her şeyin farkındaydı. Bir taraftan iç sorunları çözecek yöntemleri devreye sokmaya çalışırken bir taraftan da İran, Irak, Suriye’nin içinde olduğu dörtlü mekanizmaları hayata geçirmeye çalışıyordu. Kaşınabilecek bütün sorunları beraber çözmeye çalışıyordu. Küresel ekonomi dev bir girdap gibi gelişmekte olan ülkeleri içine çekmeye başlayacaktı. Sanki dünya gelişmiş sekiz ülke için tekrar dizayn ediliyordu.

“Bu süreç içinde Türkiye, gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da “bekle-gör-tavır al” taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir. Uluslararası sistemi ayrıntılı ve isabetli bir tanımlamayla (kendi konumu ile ilgili) taktik, stratejik ve yüksek stratejik tutumlara sahip olmak zorundadır. Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye’ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır. Bu nedenle de Türkiye tüm kartlarını/avantajlarını maksimum düzeyde bir verimlilikle değerlendirmek durumundadır. Elbette bunu gerçekleştirebilmesi hiç de kolay değildir”

Bu dönemde Türkiye yumuşak gücü devreye sokarak beklemede kalmamaya çalışıyordu. Aynı dönemde yapılan gezi ve konuşmaları bir kez daha hatırlamakta yarar var. Gerçekten de bu dönemde hiçbir şey kolay olmadı. Yaşanan her sarsıntı da onlar bir adım öne geçtiler. Yapılan işbirlikleri ya yeni Osmanlıcılık veya hilafet özlemi diye hem iç kamuoyuna hem de dünyaya servis edildi.

“Öte yandan jeopolitik ve stratejik konumu itibarıyla oldukça zor bir coğrafya üzerinde bulunan Türkiye için güçlü bir ekonomi, kusursuz bir dış politika ve caydırıcı bir askeri yapılanma şeklinde adlandırabileceğimiz çok sağlam üç ayağa sahip olmak bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu üç ayağın ifade edilen özellikleri içinse güçlü, dinamik, etkin, esnek, hareket kabiliyeti yüksek ve yaratıcı bir istihbarat yapılanmasına ihtiyaç vardır.”

Bu dönemde bu üçlü ayaktan kendi ilgi alanıma giren kısmına kısaca değinmeye çalışacağım. Türkiye profesyonel orduya geçme kararı almış, savunma sanayisine daha fazla kaynak aktarmaya başlamış ve istihbarat kurumunun yeniden yapılandırma süreçlerini başlatmıştı. Her yaptığı atağa içten ve dıştan bir karşı atak gelmekte gecikmiyordu.

***

Bu sürecin ardından karşı hamle olarak başlayan bütün süreçlerin ilkini geçen yazımda yazmıştım. Şimdi kalanlarını yazmaya devam edelim.

- 19 ocak 2007 Hrant Dink’in öldürülmesi

- Nisan 2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 krizi

- 27 Nisan 2007 e - muhtıra

- 12 temmuz 2007 Ergenekon süreci adı altında FETÖ yapılanmasının orduda tasviye sürecini başlatması ( ardından diğer kumpas süreçlerinin devam etmesi)

- 21 ekim 2007 PKK’nın Dağlıca saldırısı ile terörü tekrar tırmandırmaya başlaması.

***

Yalnızca 2007 yılında başlayan süreç katlanarak devam etti. Kronoloji o kadar kabarık ki yalnızca 2007 hatırlatması ile kalmak istedim. Türkiye süreci durdurmak veya tersine çevirmek için çabaladıkça önüne çıkarılan tehditlerin boyutu da artırılmaya devam etti. Yaşananlar aynen bu manifestoda açıklandığı gibi oldu ve ulus devletler birer kağıttan kuleler gibi yıkıldı. Bu süreci tersine çeviren yegane ülke Türkiye oldu. Peki şimdi tarihi okuyup bunların nedenlerini bulduk mu? Bulduk diyorsanız dağılalım, yok bulamadık diyorsanız hep beraber aynı masa çevresinde toplanıp tekrar konuşalım. Türkiye oyunları bozdu ancak bu maalesef oyunların bittiği anlamına gelmiyor. Türkiye milli güç unsurları bakımımdan küçük veya orta ölçekli bir devlet değildir. Türkiye büyük devletler liginde yer alır. Bu nedenle işgal edilemez. İçten sosyo ekonomik olarak tükenmesi için gayret edilir. Dedikodu üretenlere odunu nereye taşıdığınızın farkında mısınız diye son kez sormak isterim.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum