Tarık Buğra ‘Yağmur Beklerken’de bize ne söylüyor?

Türk edebiyatında siyasî partilere ve seçimlere dair eserleri okumaya devam… Bu yazıda Tarık Buğra’nın “Yağmur Beklerken” adlı romanını ele alacağız. Romanı değerlendirmeye geçmeden önce şunu belirteyim: Bu okumalar, bize ülkemizde siyasî partilerin ve seçimlerin nasıl algılandığı, siyasî propaganda araç ve yöntemleri, siyaset dilinin nasıl bir söylem üzerine bina edildiği, partizanlığın ne gibi toplumsal sonuçlar doğurduğu hakkında önemli veriler sunuyor… Hatta bu eserlerde bugünkü siyasî dilin, çatışma ve reflekslerin köklerini de görebiliyoruz.

Tarık Buğra’nın “Yağmur Beklerken”inde olaylar, 1930’da, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşundan feshedilmesine kadar geçen zaman diliminde, bir kasabada vuku bulur. Fırka’nın hikâyesini Ahmet Ağaoğlu ayrıntılı olarak “Serbest Fırka Hatıraları”nda yazmıştı. Sonra Kemal Tahir aynı hikâyeyi “Yol Ayrımı”nda anlattı. Doğrusu bence “Yol Ayrımı”, devrin ruhunu, olaylarını ve siyasî karakterlerini canlandırmada “Yağmur Beklerken”den daha başarılı. Ama Buğra’nın romanı, Serbest Fırka’nın kuruluşunun bir taşra kasabasında nasıl karşılandığını, başlangıçtaki tedirginlikleri, halkın daha sonra Halk Fırkası ve Serbest Fırka ekseninde ayrışmasını, ayrışmanın yarattığı gerginlikleri, gerginliğin toplumsal hayata ve siyaset diline yansımalarını görmek bakımından önemli.

***

Romanın ana kahramanı Avukat Rahmi, Kenan Beyin ısrarlarıyla –başta sıcak bakmasa da- kasabada Serbest Fırka’yı kurmayı kabul eder. Başlangıçta Rahmi Bey gibi pek çok kişi yeni partiye şüpheyle yaklaşır. Çünkü bu, hem Halk fırkası’na, hem Gazi Mustafa Kemal ve İnönü’ye karşı çıkmak demektir (s. 54). Neticede bu çekingenlik kısmen aşılır ve Serbest Fırka kurulur. Ancak bu süreçte kasaba halkı giderek ayrışır. Romanda aynı şadırvandan abdest alan biri Halk Fırkalı diğeri Serbest Fırkalı iki kişi arasında geçen şu konuşma, bu ayrışmayı çok güzel yansıtır:

“- Len oğlum, tavuğna kış mı dedik. Neye alman selâmımı?” (s. 84)

İşte böyle! Önce selâmlar alınmaz, sonra kahvede yerler, okunan gazeteler ayrılır; bir grup “Yarın” diğeri “Cumhuriyet” okumaya başlar… Belediye seçimlerinde gerginlik daha da artar; kavgalar patlak verir, kahveler ayrılır, jandarmalar Serbest Fırkacılara sert davranır (s. 192). Kasabada iki ayrı partili bir araya gelip konuşsa ‘dönek’ ilân edilir. Taraflar birbirlerini ‘gomonist’likle veya ‘din düşmanlığı’yla suçlar. Ayrışmada dönemin medyasının da rolü vardır. Gazeteler, “kaleminden kan damlayan yazarlar” vasıtasıyla –tıpkı bugünkü bazı medya organları gibi- “hoşgörüden (...) uzak, suçlayan, söven, sayan, düşman ilân eden, kin duyan ve kin körükleyen…” bir partizan savaşçı kitle yaratırlar (s. 225). Rahmi Bey; “Düşman değel len onlar… bildiğin Ese’nin oğlu işte şo tarla, bahça gomşun len. Aynı duayı etmen mi onla?..” (s. 192) diyerek, çatışmanın önüne geçmek istese de başaramaz. Hâsılı yeni bir siyasî partinin kurulması, kasabayı ikiye ayırmış, çok partili hayata geçiş denemesi başarısız olmuştur. Romanın ana teması bu!..

***

Peki Buğra bu eserde bize ne söylüyor? Bence diyor ki, bizde demokratik terbiye ve gelenek henüz yerleşmemiştir. Aydınlar da halk da, çok partili sistemi kaldıramamıştır. Siyaset, çözüm aracı olacakken ayrıştırıcı bir araç olmuştur. Ayrıştırıcı dilin başlıca argümanları, bugüne değin süren “mürtecilik”, “koministlik”, “hainlik”, “döneklik” veya “din düşmanlığı”dır. Kısaca “Yağmur Beklerken” dolu yağmıştır! Ama Anadolu insanı umudunu hiç yitirmemiştir, “… gün bi daha dolanacak, [dolunun vurduğu] ekinler böyün değelse bile, yarın dikelecek[tir]…” (s. 252)

Lâkin ekinler hâlâ dikelmedi! Çünkü hâlâ dolu (darbe) vuruyor…

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum