‘Tek kişilik hükümet’

Merkez Bankası’nda başkan yardımcılığına atanmak için en az on yıl süreyle tecrübe sahibi olmak şartı bankanın ana sözleşmesinden kaldırıldı.

Artık istenirse herhangi bir üniversite mezunu bu göreve atanabilecek.

Siyasi iradenin atamalar yetkisini böyle liyakat şartlarına bağlayan düzenlemeler birer birer kaldırılıyor. Yargı bağımsızlığını törpüleyen, kamu kurumlarını siyasi irade karşısında silikleştiren, Merkez Bankasını da “laf dinler” hale getiren uygulamalar...

Kurumların ve kuralların aşınmasıyla “tek kişilik hükümet” uygulaması pekişiyor.

Bu “tek kişilik hükümet” tanımı doğrudur. CB Başdanışmanlarından Mehmet Uçum, “16 Nisan” adlı kitabında yazıyor:

“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, siyasi açıdan tek kişilik hükümettir.” (S. 79 vd.)

Evet böyledir.

Fakat tek kişilik hükümet parlamento çoğunluğuna ve HSK’ya “talimat” vererek “siyasi”den öteye, yasama ve yargı alanlarına doğru genişlemektedir.

Sürelerin ve sınav koşullarının değiştirilmesi bu açıdan fevkalade önemlidir.

MERKEZ BANKASI

Merkez Bankası’ndaki son düzenleme aslında yeni değil. OHAL döneminde çıkarılan 703 Sayılı KHK ile Merkez Bankası (MB) Kanunu değiştirilmiş, atamaların sürelerini düzenleyen kanun maddeleri kaldırılmıştı. (9 Temmuz 2018)

Merkez Bankası başkanı beş yıl dolmadan görevden alınamazdı, KHK ile bu şart kaldırıldı ve “laf dinlemeyen” MB Başkanı Murat Çetinkaya 3 yıl, 2 aylık başkanken görevden alındı. (6 Temmuz 2019)

Ardından, derecelendirme kuruluşu Fitch, “Merkez Bankası’nın kurumsal bağımsızlığının bozulması”nı gerekçe göstererek Türk ekonomisinin reytingini düşürdü. (Reuters, 13 Temmuz 2019)

Kanunda MB Başkan Yardımcısı atanmak için on yıl tecrübe şartı vardı, aynı KHK ile bu şart da kaldırıldı.

Sürelerin böyle kaldırılması veya aşağı çekilmesi, Merkez Bankası gibi araçsal, yani kendi görev alanında uygun göreceği politikaları uygulama bağımsızlığı olan bir kurumda bile tek kişilik siyasete çok geniş yetkiler kazandırdı…

Sadece başkan değil, Merkez Bankası’nda 8 genel müdür ile Baş Ekonomist Doç. Dr. Hakan Kara da görevden alındı. Ekonomi dünyası bunu “deprem” olarak niteledi. Bilgi, tecrübe ve liyakatiyle “Merkez Bankasının omurgası” olarak bilinen Hakan Kara’nın uzaklaştırılması “büyük kayıp” olarak gördü. (Bloomberg, 9 Ağustos 2019)

AB ilerleme raporlarında benzer eleştiriler yer aldı. Uluslararası sıralamalarda aşağılara kaydık…

Sermaye getirmek ve kredi almak için yapılan resmi Londra seferleri bir sonuç vermedi…

Prof. Dr. Şebnem Kalemli-Özcan’ın sözlerini hatırlayın:

“Uzun vadeli yatırımcı teknoloji getiren, fabrika kuran yatırımcıdır. Güven, istikrar, değişmeyen kanunlar ve kurallar istiyor. Bu ortam sağlanamadığı için de bir süredir Türkiye’den uzak duruyor.”

NİYE ‘BAĞIMSIZ’

Ehliyet ve liyakatin nasıl “sadakat”e feda edildiğinin hazin bir örneğidir MB’de bu yaşananlar.

Yargıda ve hemen bütün kamu kurumlarında böyle.

Beni eleştiren okur yorumlarında da “milli iradeden bağımsız MB mi olur, sen nasıl hukukçusun” gibi ifadeler okuyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “seçimlere biz giriyoruz, halka biz hesap veriyoruz, Merkez Bankası değil” şeklindeki konuşmalarını biliyoruz.

Merkez Bankaları tam da bunun için bağımsızdır: Yani politikacıların “önümüzdeki seçim” hesabına, ya da piyasanın “hemen ucuz kredi” iştahına kapılmadan gelecek yılları yani uzun vadeyi hesaplayarak para politikaları oluştursunlar diye bağımsızdır.

Türkiye çok iyi eğitimli ve kurumlarda yıllarca tecrübe ve donanım kazanmış yüksek düzeyli insan hazinesine sahipti. Kamu görevlerindeki zor sınavlar ve görev süreleri bu liyakat sistemini sürdürüyordu.

Siyasi sadakatin öne çıkması petrolden değerli bu insan hazinemizi aşındırıyor.

İktidarın ilk iki dönemindeki başarılarda imzası olan teknokratların şimdi Akşener, Davutoğlu veya Babacan yanında olması, yurt dışına beyin göçü, gençlerdeki hayal kırıklığı, ekonominin daha 2018’de tıkanması; hep bu yüzden değil mi?

TARİH NEDİR?

Tarih şuuru marş dinleyip coşmak değildir.

Koçi Bey’in liyakat sisteminin bozulması hakkında yazdıklarını hiç akıldan çıkarmamaktır.

Cevdet Paşa’nın, Tunuslu Hayrettin Paşa’nın niye “devlet-i muntazama” diye çırpındıklarını anlamaktır…

Kuralları ve kurumları güçlendirmekten başka çaremiz yok; kaybettiğimiz yıllar yeter.

YORUMLAR (78)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
78 Yorum