Tekrar ederken

Yaşarken, bizden önce yaşayanların bir çok davranışını insanları ister istemez tekrar ederken; bir yandan da başka insanların yapıp ettiklerini izliyoruz. İnsan, dünyaya ne kadar yeni davranış biçimi ekliyor, bir muamma. Üstelik teknik gelişmelere bağlı olarak, dünyaya az sayıda yeni davranış eklenirken, bazı davranışlar biçimleri de büsbütün tarihe karışmakta. Belki duygular, onlar hiç değişmiyor galiba.

İnsanlar birbirini hep merak edip izliyor, bu merak duygusunun üzeri artık bencillik yorganlarıyla sımsıkı örtülse de.

İzleniyor insan ve kabaca kiminin başına iyi şeyler, kiminin başına acı veya kötü şeyler geldiği görülüyor.

Bizi de başkaları izliyor kuşkusuz.

Başkalarını ve onların yaşadıklarını izlerken zaman zaman içimizden ya da yüksek sesle eleştiri ve değerlendirmelerde bulunuyoruz.

Bazan onaylıyor, bazan reddediyoruz yaşananları.

Bazan anlayış gösteriyor, bazan acımasızca eleştiriyoruz.

Ama gerçekte yaşanan bir durumun veya verilen bir tepkinin özü nedir?

Biz o durumu ya da tepkiyi gözleyip eleştirirken elimizdeki kriterler ne kadar nesnel ve güvenilir? Ayrıca nesnellik mümkün mü?

Gerçekten de o durumu yargılayacak doğru bir birikimin sahibi miyiz?

Ya aynı olayı gözleyen başkalarının değerlendirmesi?

Hangisi doğru, kimin bakışı öncelenmeli?

Bir gerçeği, durumu, olayı ya da tepkiyi farklı şekillerde algılamanın sayısı, nüansları da hesaba katarsak belki de insan sayısı kadar fazladır.

Bakış ve değerlendirmeler çoğu zaman izafidir.

Başkasının yaşadığı bir şey hakkındaki yorumumuzun ne zaman izafîlikten kurtulacağını merak ediyor musunuz?

Söyleyelim: Senin başına geldiği zaman.

Hatta denebilir ki, başkalarının yaşadığı hemen her şey senin başına gelene kadar izafîdir.

Bu yüzden başkalarını yargılarken insaflı ol.

Başkalarını yargılarken, havayı çoğu zaman izafî bir bakışla doldurduğunu unutma.

Bilemiyorum, mümkün mü bu? Yani insaflı olman! Aslında insaflı olmamak mümkün mü diye soracağım ama soramıyorum. Neden acaba?

Mümkünse, insaf tutumunu güçlendirmeli.

Mümkün değilse… Allah affetsin.

İzafî bir çok bakışın kesinmiş gibi sunulduğu bir dünyada yaşadığımızın farkında olsak da olmasak da zihin dediğimiz faaliyet coğrafyamız ne kadar yorucu.

Yorulalım bakalım.

Yolcu

(…) “ Gezindiğimi de nereden çıkardınız?”

“”En azından Dresden’e gittiniz.”

“Dresden’e gitme hakkım yok mu?

“Buna yanıt vermek zorunda değilim! Benim sizden öğrenmek istediğim…” Komiser duraksayıp az önce doldurduğu forma baktı, derken birden gözlerini kaldırarak, “Parayı yurtdışına mı çıkaracaktınız?” diye sordu.

“Niyetiniz hırsızın peşine düşmek mi, yoksa soyulan kişiyi şüpheli ilan etmek mi?” diye soruyu soruyla karşılayan Silbermann, bu saldırıya hazırlıksız yakalanmamıştı.

“Hiçbir niyetim yok. Bunu size daha önce de söyledim. Ben burada ben değilim, memurum. Başka türlü olsaydı neye uğradığınıza şaşardınız.”

“Ben ben değilim,” diye alaycı şekilde tekrarlayan Silbermann, artık öfkesini dizginleyemiyordu. “Peki, siz siz değilseniz kimsiniz? Alman memurlar ne zamandan beri kişilik bölünmesinden muzdarip?”

Komiser öfkeyle yumruğunu masaya vurdu. “ Aklınızdan ne geçiyor böyle?” diye böğürdü. “Yoksa burada Yahudi fıkraları anlatabileceğinizi mi sandınız?”

Silbermann ayağa fırladı.

“Belki de benim gidip tüm haklarımı gasp edenlere, hırsızlığa uğradığım için suç duyurusunda bulunmam, bir Yahudi fıkrası sayılabilir. Her hâlükârda hırsızı aramak yerine soyulan kişiye terbiyesizce davranmak, bir Alman gerçekliği. Siz...Komiser Bey..., Paramı geri istiyorum… (…) Ulrich Alexandan Boscwitz- Yolcu- Türkçeleştiren: Suzen Geridönmez- Delidolu yayınları

20-01/15/ekran-resmi-2020-01-15-234847.png

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum