…Ve Babacan

Bugün yazı şöyle başlayacak: Davutoğlu’dan sonra Babacan da partisini kurdu. Birinin adı Gelecek oldu, diğerininki Demokrasi ve Atılım… Kısaca DEVA.

Ak Parti bünyesinden iki yeni parti doğdu. Kurucu iki isim, Ak Parti hükümetlerinin Cumhurbaşkanlığı hariç en yüksek makamlarında görev almış olmanın farklılığını taşıyorlar. Başbakan, Dışişleri Bakanı, Ekonomiden sorumlu bakan… Babacan’ın partisine destek verdiği bilinen Abdullah Gül’ü de ilave edersek, Cumhurbaşkanlığı seviyesinde de yeni bir duruşun söz konusu olduğunu söylemek gerekiyor.

Olay, hem her iki parti için hem Ak Parti için yeni bir sınav anlamı taşıyor. Yeni partiler, ülke için bir şey yapabilme vaatlerini halkla buluşturma sınavına soyunuyorlar, Ak Parti ise bünyesinden çıkan iki “güçlü itiraz”ın meydan okuması ile başa çıkmak durumunda.

“Güçlü itiraz” demem, bunun, Ak Parti’yi iyi tanıyan, iktidar sorumluluğu sırasında Arınç’ın ifadesi ile “Mahrem”i bilen, zaafları gören ve “Yeni şeyler” söyleyecek birikimi olan, üstelik aynı toplumsal tabandan gelen insanlar tarafından seslendirilecek olmasıdır.

Ancak yine de çetin bir sınav söz konusu. Çünkü işin sırrı halkla buluşabilmekte yatıyor ve bunun için de “Yeni şeyler” söylediğinize halkı inandırmak gerekiyor. Ak Parti ile birlikte yürüdüğünüz zamanlar var, birlikte sorumluluklar var, neden ayrışıldığını anlatmak lazım, kişisel bir hesap olmadığını anlatmak lazım, Türkiye’nin böyle bir (iki farklı) oluşuma ihtiyacı bulunduğunu anlatmak lazım, Ak Parti’yi bir “misyon” olarak destekleyen kitlelere ulaşılmak hedefleniyorsa, her iki oluşumun bu misyona zarar vermeyeceğini ya da zaten “yeni oluşuma Ak Parti misyona zarar vermeye başladığı için ihtiyaç duyulduğunu” anlatmak lazım.

Çetin bir karşı söylem geliştirileceğinin ipuçları görülmeye başlandı. Belli ki iktidar cenahında “tehdit algısı” ile karşılaşacaklar. Onun için de her türlü bel altı vuruş devreye girecek. Medyada köşeler derhal durumdan vazife çıkarma çabasına soyunmuş durumdalar. Ahlaki ölçü hassasiyeti gerekmiyor. Dün Cumhurbaşkanlığının, Başbakanlığın, Ekonominin emanet edildiği insanlara, İngiliz, Alman ajanlığı, Faiz lobiciliği izafe etmek dahil, çamurun içinden çıkmış bir üslupla saldırılıyor. Belki bu üslup çamurluğu da, muhafazakar siyaset adına “İtiraz” sesi yükseltmenin ve yeni bir şeyler söylemenin gereğini ortaya koyuyor.

Bu mu muhafazakâr siyasetin medya dili?

Ben en çok belli zamanlarda sorumluluk üstlenmiş insanların bir kişinin lütfu ile o görevlere geldiği, bugün o kişi ile farklı düşünmenin ihanet olarak görülmesi gerektiği yaklaşımını sorunlu buluyorum. Bu bir kişiyi “Her şey” geriye kalanları “yoktan var edilen varlıklar” olarak görmenin sonucu. Bu en başta Ak Parti yola çıkarken vurgulanan “Ortak akıl” ilkesine ters. Ak Parti “Ortak akıl” noktasına da lider kültlerinin çarpıklığından dolayı gelmişti. Ama sonunda lider kültünün en uç noktalarına varıldı.

Bana göre yeni yapılar Türkiye siyaseti için de, Ak Parti için de, muhafazakar camia için de, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan için de faydalı, hayırlı olacak.

Bir kere bünyeyi iyi tanıyan, dolayısıyla zaafları sağlıklı okuyabilecek bir kadro söz konusu. Bu yönüyle eminim ki, her iki kadronun değerlendirmeleri, diğer partilerden daha etkili olacak.

“Sistem körlüğü” diye bir kavram var. 18 yıllık bir iktidar, liderliğin gittikçe daha tartışılmaz hale geldiği, en küçük farklı değerlendirmenin “Sen de Bay Kemal gibi düşünüyorsun” diye terslendiği bir yapı, problemli alanların konuşulamadığı bir ortam…. Böyle durumlarda dışardan birilerinin çıkıp görülmeyeni göstermesi içerdekiler için şükran vesilesi bile olabilir. Birçok yazara farklı değerlendirmeler yaptığı için bizzat parti içinden “Allah razı olsun” diyen insanlar olduğu iyi bilinen bir gerçek. Şimdi Davutoğlu ya da Babacan konuştuğunda insanlar nefes alacak.

“Hatta Erdoğan için faydalı olacak” dedim yukarda. İnsan bazen etrafında tam gerçeği söyleyecek insanlar arar. Farklı düşünce seslendirmenin zorlaştığı, yanlışın bile kutsandığı durumlar olur. “Etraf” lider kutsaması seferberliğine girer. Hatta az kutsayanın lidere tam sadık olmadığı değerlendirmeleri yapılır. Onun için Bahçeli’ye bakıldığı gibi Kılıçdaroğlu’na da, Akşener’e de, tabii bundan böyle Davutoğlu ve Babacan’a da bakmak ülkeye yönelik sorumluluğun gereği olacaktır.

Muhafazakâr camia, düşünce çeşitliliğinin bereketini – rahmetini bir kere daha görecek kanaatimce. Hakikat ışığının düşüncelerin farklılığı içinden doğacağını görecek.

YORUMLAR (82)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
82 Yorum