Yağmur adam seçer mi?

“İyi ki kullara bırakmadı Allah” diyordu Raif Albay, “Kullar olsa taraf tutardı, adam seçerdi.” Raif Bey eşimin amcası. Ben bazen “Komutanım” diye hitap ederim ona. Hani ‘laik’ diye kategorize ederler ya, öyle bir adam. Emekli albay.

Askeriye içinde bir kliğe mensup olmadığı için general yapmadılar.

Bu onun kanaati değil, benim kanaatim. Onunla konuşmadık böyle bir şey.

‘Laik’ diye kategorize edince haksızlık ederiz çoğu zaman.

İmanları var, niyazları var, şükürleri var, duaları var.

Çok görmezsin ama var.

Helal-haram bilirler. Yani çoğu bilir.

Muhtemelen dindar geçinenler kadar bilirler.

Yok, taraf tutmuyorum.

Ortada durmaya çalışıyorum.

Dini kendine tahsis etmekte aşırı gidiyorsan, dini ‘temlik’ ettiğini sanıyorsan, başkasının kalbinde iman olduğunu görmek istemezsin.

“Allah neyi bırakmadı komutanım?”

“Adalet” dedi Raif Bey.

“Mesela Allah yağmur yağdırıyor, herkesin tarlasına yağdırıyor. Belki yetki bende olsa sevmediğim adamın tarlasına yağdırmayacağım.”

Gerçekten de Allah’ın kulları sınadığı alanlarda durum felaket!

Bu ‘çağrışım’ denen şey beni bazen ihtiyacım olduğundan fazla dolaştırıyor.

Fakat şikayetçi değilim.

Nerden icap etti yağmurun herkesin tarlasına yağması?

Ramazan geçti ve gidiyor ya... Hatta gitti.

Alem, bir ‘hal’i idrak etti diye düşünüyordum.

Kainatın muhteşem ve tahayyül edemeyeceğimiz kadar büyük devinimi sırasında, senenin bir safhasında Arz, Güneş, Ay ve yıldızlar... Yani bütünüyle sema bir ‘hal’in içine giriyor.

Sonra o hal, bitiyor, başka bir ‘hal’e kalboluyor.

Ne demek ‘kalb’olmak?

İnkılaptaki ‘kalb’. Dönüşmek.

İşte dönüştü, gitti Ramazan.

Tam o noktada... Alem o ‘hal’deyken...

Acaba Ramazan-ı Şerif, tıpkı yağmur gibi, herkesin bahçesine yağmış mıdır?

Yoksa kiminin bahçesine az, kiminin bahçesine çok mu yağdı?

Burada duruyorum.

Yokluyorum.

Acaba içimde, bazı şeyleri kendine yontmaya meyil mi var?

Hani oruç tutuyoruz ya?

‘Belki bizim bahçemize daha çok yağmıştır’ mı diyesim var?

Yok.

Böyle düşünmek, büyük cüret olur.

“Tutabildik mi orucu?” diye sormak...

Ruhumuzla... Tutabildik mi?

Ya kibrimizle, hasedimizle, yalanımızla, haksızlıklarımızla, gafletimizle, akşama kadar orucu tuz-buz ettiysek?

Diye muhasebe etmek...

Başkasına saldırıp yıkmaktansa kendimi imar etmek, Ramazan’ın ruhuna daha uygun.

Ramazan-ı Şerif’i, hanemizdeki şefkat güzelleştirir mi?

İnsanlara, mahlukata merhamet?

Gönül yapmak? Gönül onarmak?

Allah’ın seni sınadığı varlığı Allah’ın kullarına ulaştırmak hoşuna gider mi Allah’ın?

Her şey temizse, işin içinde bir bit yeniği yoksa gider.

Allahu Teala hakkındaki ‘itikad’ım, O’nun güzel işleri bütün vakitlerde sevdiğidir.

Ama Ramazan-ı Şerif’te güzellik, başka zamanlarda olduğundan daha bereketli olmalı.

Gerçek şu ki, yağmur her bahçeye yağıyor.

Senin ellerin, senin dudakların, senin kalbin, senin ruhun, senin aklın, yağmura ne kadar açık?

Yağmuru hissetmeye ne kadar müsait?

Bu sene değişik bir Ramazan oldu.

Ve değişik bir bayram.

Bu bayramın adının ‘Fıtır Bayramı’ olmasına seviniyorum.

Yani ‘Yaratılış Bayramı.”

“Varoldum kayrasıyla varedenin” diyordu ya İsmet Özel.

İşte, o varolmanın bayramı.

Mübarek olsun.

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum