Yargıtay Başkanı yargıdan mı şikayetçi, toplumdan mı?

Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanamayışının sorumlusunu bulmuş: Toplum!

Antalya’da düzenlenen Fikri ve Sınai Mülkiyet Suçları Çalıştayı’nda konuşan Sayın Cirit demiş ki:

“Toplumun yargıya güven duymadığı hukuk sisteminde, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanamaz.” (6 Mart 2020)

Sayın Cirit’in bu sözlerini hayretle okuduğumu söylemeliyim. Zira hukuk sisteminde kural Sayın Cirit’in söylediğinin tam aksidir. Bütün dünyada da böyledir. Yeryüzünde Sayın Cirit’in ortaya koyduğu matematiksel hesabın geçerli olduğu bir tane ülke yoktur.

İki kere ikinin dört ettiği ne kadar net, siyahın siyah, beyazın da beyaz olduğu tartışmaya ne kadar kapalı ise yargıya güven duygusunun matematiği de şudur: Yargı bağımsız ve tarafsız değilse toplum güven duymaz.

Kaldı ki “bir ülkenin” Yargıtay Başkanı’nın “bu kadar zikzak yapmamalı” eleştirisinde bulunduğu bir yargıya toplum güvenebilir mi?

“Bir ülke” bizim ülkemiz.

Hatırlayacaksınız: FETÖ davasında yargılanan Korg. Metin İyidil hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veren yerel mahkemenin kararını, İstinaf mahkemesi bozup berat ve tahliye kararı verince, Yargıtay Başkanı Cirit de tepki göstermiş “yargı bu kadar zikzak yapmamalı” demişti.

Sonra HSK, beraat ve tahliye kararı veren İstinaf hakimleri hakkında inceleme başlatmış, başlattığı incelemenin sonucunu beklemeden de davanın hakimlerini bir gecede başka illere atamıştı.

Ve nihayet bu son yaşanan hadise karşısında Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit tepki göstermişti.

Sözcü Gazetesi’nden Saygı Öztürk’e konuşan Cirit şöyle demişti:
“Yargıda aynı konuda bu kadar farklı değerlendirmeler olabilir mi? Olmaması lazım. Beraat kararı veren mahkeme başkanı ve üyelerini kararın arkasından görevden alan HSK’nın bu tavrı da yanlıştır. O zaman işte yargı bağımsızlığına gölge düşüyor.”

Sözlerine şöyle devam ediyordu Sayın Cirit:

“Ben bunu daha öncede söyledim. ABD’li ABD’li Rahip Brunson, gazeteci Deniz Yücel ile ilgili kararları örnek verdim. Biz, bir taraftan ‘Yargı bağımsız’ diyoruz, yargıda yarın daha güzel şeyler olacağını söylüyoruz. Ertesi gün bu kişiler serbest bıraktırılıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yargı, millet adına bir vekalet yetkisini kullanıyor. Hakimlerin, bu vekalet görevini hiçbir şekilde başkasına vermemesi lazım geldiğini söylüyoruz.” (18 Ocak 2020)

Gördünüz mü? Yargıya güven duygusu nasıl sarsılıyormuş? Toplumun yargıya güven duyması için neler olmalıymış?

Bir yandan bağımsız ve tarafsız yargı deyip, yargıda güzel şeyler olacağını söyleyip bir yandan da yargıya güveni sarsacak şeyler yapılmaması gerekiyormuş…

Bir yandan Adalet Bakanlığı bütün başsavcılıklara ve mahkeme başkanlarına “hiçbir organ, makam ve merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı hüküm altına alınmıştır” diye mektup gönderip…

Diğer yandan da mesela Soma Katliamı davasını yürüten, dosyayı en iyi bilen, dosyaya gerek teknik gerekse ceza hukuku anlamında hakim olan, Soma’da hayatını yitirmiş olanların yakınlarının güvenini kazanmış olan hakimleri bir gecede davadan alınmaması gerekiyormuş…

Enis Berberoğlu davasında, Osman Kavala davasında, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Man Adası davasında hakimler HSK tarafından bir gecede değiştirilmemesi gerekiyormuş...

Maalesef kritik davalarda hakimlerin bir gecede değişiyor, ve bu vahim rutin toplumu artık neredeyse şaşırtmıyor bile.

Yerel mahkemeler AYM’ye kafa tutuyor, AİHM kararlarının uygulanmaması olağan hale geldi.

Yargımız son yıllarda sürekli zikzaklar yapıyor, mahkemelerimizin aynı dosya, aynı kişiler hakkında verdikleri kararlar bir uçtan bir uca savruluyor… Mahkemelerimiz bir hayli konjonktürel davranıyor. Hatırlamakta fayda var mahkemelerimizin konjonktürel davranmasının en bariz örneklerinden birisi de Canan Kaftancıoğlu davasıdır. Beş yıl önce yargının ilgisini çekmeyen, suç unsuru görülmeyen tweetler beş yıl sonra “kamu düzenini tehdit” ettiği anlaşıldı. Tam beş yıl sonra, kamu düzeni tehdidi görüldü.

Toplumun yüzde 68’i yargıya güven duymuyor, yargının siyasallaştığına inanıyor. Bu oran yüzde 68’lerde. Yani bu oran iktidar partisinin seçmen tabanı da yargıya güven duymadığını gösterir.

Gazeteci Barış Terkoğlu’nun, Barış Pehlivan’ın ve Murat Ağırel’in tutuklanmaları mesela…

Bunun tamamen hukuki bir karar olduğunu söylemek mümkün mü?

Yargıda bütün bunlar yaşanırken bir ülkenin Yargıtay Başkanı’nın “bu kadar da olmaz” dediği bir yargıya toplumun güvenmesini beklemek haksızlık değil midir? Bunun bir de hukuk sistemine göre olduğunu söylemek tuhaf değil midir?

Nerede var böyle bir hukuk sistemi diye sorulmaz mı?

Kaldı ki bir Yargıtay Başkanının öncelikli olarak toplumun yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına güveninin sarsılmasının büyük sorunlara yol açacağını ifade etmesi ve siyasi otoriteden yargının bağımsızlığını sağlayacak reformları talep etmesi gerekirdi.

Politikadır, hele de bizim ülkemizdir, bir siyasetçi kalkıp, oy kaybettiği seçmen tabanına “önce siz bize oy verin, sonra biz kendimizi toparlayacağız” diyebilir! Olmaz ama oluyor işte, seçmeniyle pazarlık yapabilir!

Ancak yargı bunu kaldırmaz.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum