Yazı üretmek’ ne menem şey?

Her ne kadar bütün genellemeler risk taşısa da “Dünyanın dengesi Sanayi Devrimi ile büsbütün bozuldu” diyebiliriz sanırım. 18.yüzyılda İngiltere’nin öncülüğünde Avrupa’da başlayıp 19. yüzyılda dünya ölçeğinde bir hayli yaygınlaşan makineleşmiş endüstri olarak niteleyebileceğimiz üretim modeli, yalnız üretim-tüketim ilişkilerinde değil, kapitalizmin kuşatıcılığında sosyal ve kültürel hayatta da önemli değişimlere yol açtı. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak kitlevî ve hızlı üretim, hayat tarzımıza da yansıdı. Bunda, bu süreçte daha ön plana çıkan kitle iletişim araçları etkili oldu. Gazete, dergi, sinema, radyo, televizyon, reklam, bilgisayar ve internetle yaygınlaşan dijital iletişim kitle kültürünü besledi. Toplumlar önüne geçilemez şekilde, kültürde tek tipleşme, yozlaşma, değerlerine yabancılaşma ile karşı karşıya kaldı. ‘Tek boyutlu insan’dan söz edilir oldu. Bu altüst oluşun edebiyata, yazı hayatına da olumsuz etkileri artan bir şekilde görülüyor. Yaratıcı zekânın yerini daha fazla üreten, âdeta pazara mal yetiştiren yazar tipi aldı. Böylelikle keyfiyetin yerini kemiyetin almasıyla özenle yazmak yerine ‘yazı üretmek’ geçerli oldu. Bu bağlamda, meselâ kelimelere şapka koymak gereksiz külfete dönüştü. Neredeyse bütünüyle yazı ehli şapka kullanmıyor. Bana göre bu hâl, hem okura saygısızlık hem de işini ciddiye almama ile izah edilebilir. Bazen de imlâ kurallarını bilmemekle… Pttlife dergisinin mart sayısında “Kaz Dağları, her şeyiyle insanı bambaşka alemlere sürükler” diyen Emre Bozkır’ın âlemle alem arasındaki anlam farkını bildiğini zannetmiyorum.

***

Her konunun olduğu gibi yazı yazmanın da olmazsa olmazları var. İmlâ kurallarını yeterince bilmekten tutun da yazdığınız konuyu araştırmaya kadar. Aklınızda kaldığı kadarıyla yazamazsınız! Çünkü, yazmanın da bir sorumluluğu var. Okuru yanlış bilgilendirme, ifsad etme hakkına sahip değilsiniz. “İki düşün bir söyle” sözü boşuna söylenmemiş. Gel de görme dedirten yazma sakarlıklarına geçeyim: Ömer Yalçınova’nın Yeni Şafak Kitap’ın şubat sayısında yer alan Murat Belge’nin ‘Şairaneden Şiirsele / Türkiye’de Modern Şiir’ kitabı üzerine “Modern Türk şiirinin dedikodusu” başlıklı yazısını ilk köşe yazımda ele almış, yazımı kısaltmak gerekince çıkarmıştım. Yazıda güzel, şiir sanatını bilen bir kişi dedirten tespitlere yer verilmekle beraber, eleştiride ölçü ve hakkaniyet dışlanınca gerçeklikten uzaklaşılıyor. Bu tutum bumerang etkisi doğurur, dönüp yazanı vurur. Buna dair sadece bir örnek vereyim: “Fakat onun aradığı ‘ateizm’, ‘laiklik’, Türk ve İslam kültürünü hatırlatmayan kelimeler Yahya Kemal ve Ahmet Haşim öncesinde geçmediği için onlar şiir değil deyip geçmeyi yeğliyor.” Cümlede sapla saman birbirine karışmış. Ayrıca yazarken özen de göstermiyor. “Şahsen, kitabı gördüğümde…” ifadesinde “Şahsen” gereksiz. “… dil bilimsel” değil dilbilimsel yazılmalı. Alıntı yaparken aklında kaldığı şekliyle yapabiliyor: “Hani Ahmet Haşim şiir tahlili için bülbülü güzel sesinden ötürü kesip doğramaya benzer diyor ya…” Sözün doğrusu: “Şiirde anlam aramak, eti için bülbülü öldürmeye benzer.”

***

Şubat ayı notlarıma devam edeyim: Hürriyet kitapsanat’ın 22 Şubat tarihli sayısında Hacı Yıldız, Süha Yıldız’ın ‘SSCB Neydi Neden Çöktü’ kitabı üzerine bir sosyalist edasıyla değerlendirmede bulunmuş. Yazısının başlığı “Bir karakter çözümlemesi”. Bir devlet nasıl “karakter” olarak nitelenir yazıdan anlaşılmıyor. Özensizlik sadece başlıkta değil, yazıda da gözleniyor. Birkaç yerde inisiyatif yerine “insiyatif” yazılmış. “Kapitalizmi aşal abilme…” (doğrusu aşabilme) bir diğer örnek.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum