Ensar-Muhacir söylemi niye tutmadı?

Bay Kemal, Ensar-Muhacir kardeşliğini anlamaz, bilmezdi; AK Parti, Suriyeli sığınmacılara din kardeşi olarak bakıyordu.

Açık kapı politikası, halka böyle anlatıldı. Din kardeşliğine dayandırıldı.

Türkiye’nin milyonlarca sığınmacıya niye ev sahipliği yapmak zorunda olduğunu, Bay Kemal işte bu yüzden anlayamazdı.

Dini gereklilikten ‘onlar’ın, iktidarın ötekileştirdiklerinin haberi nasıl olabilirdi ki!

‘Onlar’, bu ülkenin AK Parti’ye oy vermeyen vatandaşları...

Suriye’den, Afganistan’dan gelen sığınmacılarsa ‘biz’den...

Ensar-Muhacir kardeşliği, ‘biz’den olmayan kendi insanımız için geçerli değildi yani, muhalefet ve destekçilerini kapsamıyordu.

Kendi vatandaşlarınızı, din üzerinden ama partisine göre ‘biz’ ve ‘onlar’ diye ayıracaksınız...Göçmen meselesinde de bu dili sürdüreceksiniz...

Sonra da din kardeşliğine dayandırdığınız halde, sığınmacı politikanızın ters tepmesine şaşıracaksınız...

‘Allah Allah, Ensar-Muhacir söylemi neden tutmadı ki’ diye kara kara düşünecek bir yanı var mı?

BİZ-ONLAR AYRIMCILIĞINA HÂLÂ DEVAM

İktidarın 2019 seçim yenilgisi, halktaki sığınmacı rahatsızlığına bağlanmıştı.

Önemli bir rol oynadığı, hatta İstanbul’u tepki oylarının kaybettirdiği değerlendiriliyordu.

Ensar-Muhacir hamaseti, kazandırmaya yetmemişti.

Ondan beri iktidarın dili ve tavrı değişti. “İlanihaye bakmaya, beslemeye, barındırmaya mecbur muyuz, yok öyle şey” denmeye başladı.

Haziran seçimlerinin hemen ardındandı, ülke genelinde apar topar ‘huzur operasyonu’ başlatılmıştı, hatırlayın.

Geçici koruma statüsündeki Suriyelilerin, kayıtlı oldukları iller dışında dolaşmalarına izin verme esnekliğinden dönülmüştü.

Sert bir dönüştü. ‘Muhacir’ denmiyor, ‘kardeş’ denmiyor, yakalananların gözyaşına bakılmıyordu.

Göçmen rahatsızlığının iktidara siyasi bedel ödettirdiği, İstanbul’a mal olduğu analizi ne kadar isabetliydi, ayrı...

Ancak Ensar-Muhacir kucaklaşmasının, çoğunluk nezdinde karşılık bulmadığı muhakkaktı.

İktidar, daha gerçekçi bir söyleme geçti. Gitmek isteyenleri durdurmamaktan bahsediyordu artık.

İstanbul’un kaybı, Ensar’lıktan dahi caydırdı fakat iktidarı, biz-onlar ayrımcılığından yine de caydıramadı.

Ne bitmez kutuplaşma sevdasıymış arkadaş!...

Seçim de kazandırmıyor. Fakat körün değneğini bellediği gibi bellenmiş, bırakılmıyor.

‘İÇ DÜŞMAN’ SÖYLEMİYLE Mİ SURİYELİ DÜŞMANLIĞI YENİLECEK!

‘Onlar iktidara gelirse gönderecekmiş, biz göndermeyeceğiz’ gelgitleri yaşanmıyor değil, doğru.

Fakat iktidar, hangi konuda eylem-söylem tutarlılığı içinde ki bunda olsun, başka ne bekliyordunuz!

‘Göndereceğiz-göndermeyeceğiz’ derken ‘gönüllü geri dönüşlerini sağlayacağız’ aşamasına kadar gelindi.

Muhacir kardeşler için Suriye’de briket evler yaptırılıyor. 500 bini, bu yolla dönmeye teşvik edilmiş.

Bir milyon Suriyeli için daha projeler hazır, hızla tamamlanacakmış.

Önümüzdeki seçime yetişir mi, belirsiz. Fakat yetiştirmek istiyor gibi bir acelesi var sanki iktidarın.

Bir milyon Suriyeli daha briket konut teklifiyle dönmeye ikna edilse bile toplumu rahatlatmaya yetecek mi? O da meçhul.

Yabancı düşmanlığını körükleyen, göçmen karşıtlığını kaşıyan ırkçı, aşırı sağcı bir partimiz de peydah oldu.

“Sessiz İstila” gibi kliplerle sokağın nasıl tahrik edilebileceği ortada.

Oy toplama kapısı olarak gören istismarcı siyasetçilerin varlığı, iktidar üzerindeki sığınmacı baskısını arttırıyor, daha da arttıracak.

Kendi vatandaşlarını biz-onlar diye ayırır, nefret söylemiyle düşmanlaştırırken Ensar-Muhacir kardeşliği tutturulamıyormuş. Suriyeli düşmanlığıyla mücadele nasıl tutturulacak?

Çok geç ama hala ders çıkarıldığına dair bir emare yok.

YORUMLAR (140)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
140 Yorum