Devlet kuşunun kanatları altında sanat yapılır mı?

Bugün herkes, seçim sonuçlarını konuşacak biliyorum. Türkiye’nin neden geri kaldığı, neden dışa bağımlı olduğu, bilimde, kültürde ve sanatta niçin başarılı olamadığı konuşulmayacak. Oysa gönül isterdi ki, iktidara yakın duran ve Kemalist elitlerce programlanan ‘medenîleştirme süreci’ içinde ‘arkaik ve geri’ olarak tanımlanıp dışlandıklarını; hatta asimilasyoncu politikalara maruz kalarak öz kültürlerinden koparıldıklarını ileri süren –ki haklıydılar- muhafazakâr ve dindarlar, 17 yıldır devletin tüm imkanlarını kullanmasına rağmen, neden kültür ve sanatta başarılı olamadıklarını içtenlikle sorgulasın!. Sorulara cevap arasın: Meselâ sanat-edebiyat, tıpkı Kemalist kültürel devletçilerin yaptığı gibi salt devletin imkânlarına, ideolojik aygıtlarına dayanarak yapılan bir etkinlik midir? Öz kültürden kopuşa karşı ne gibi önlemler almışlardır? Daha doğrusu öz kültüre, meselâ dile, tarihe ne kadar âşinadırlar? Sanat, iktidarı sürdürmek için kullanılan bir siyasal simge üreticiliği midir? Bu kesimde sırtını devletin imkânlarına, iktidara yaslamadan gerçek bir entelektüel, bir sanatkâr neden çıkmamakta, yazarlar, neden dışa açılamamakta ve kendi aralarında top çevirmektedirler? Neden yayınevleri maddî imkânlara sahip oldukları hâlde, nitelikli, ilkeli bir yayıncılık yapamamakta; hatta yazarlarının hakkını ödememektedir?

Bence başlıca sebepleri şunlar: Geçmişte kültürel asimilasyona maruz kalan ve dışlanan bu mağdurlar, bir medeniyet inşa etme idealinden, başlangıçtaki eleştirel bakıştan koptular, ‘baygın meyvelerin’ lezzetine kapılarak sadece iktidardaki konumlarını koruma kaygısıyla hareket eder oldular, medeniyette direniş ve diriliş düşüncesi, yerini statükoyu koruma mücadelesine bıraktı. İkincisi, muhafazakâr ve dindar kesim, her ne kadar “Önce iman ve ahlâk” prensibini dile getirse de, medeniyetin maddi cephesine kültürden daha çok önem verdi. İsterseniz siyasal sürece bakın: DP’nin hayali küçük Amerika idi, AP, GAP projesiyle öne çıktı, MSP’nin hayali ağır sanayi, Özal’ınki güçlü ekonomi idi, AK Parti politikasının ana omurgası ise ulaşım araçları, hava alanları, yollar, hızlı tren ve inşaat sektörü üzerine bina edildi… Söz konusu muhafazakâr iktidarların hiç biri, kültürel ve sanatsal hamleleri öncelemedi, sonuçta da başarılı olamadılar…

***

Muhafazakâr ve dindar kesimin onca yıllık iktidara rağmen kültür ve sanatta başarılı olamamasının başka sebepleri de var elbet. Bunların bir kısmı, dinin yanlış yorumlarından ve milliyetçi reflekslerden kaynaklanıyor. Söz konusu yanlış din anlayışı ve şovenizme varan refleksler, kültürde dışa açılmamaya, almaktan, etkileşimden korkmaya, salt kendini koruma kaygısıyla eser vermeye; hatta kendi uydurduğu hamasî masal ve menkıbelere inanmaya, sadece altın çağ masallarını terennüm etmeye götürüyor muhafazakâr sanatçıları. Ve sonuç: Felsefeden, tefekkürden, hayattan, insanı kavramaktan uzak derinliksiz bir ‘hamaset edebiyatı’!..

İkincisi, bu kesimin tarihi, geleneksel kültür ve sanat eserlerini kavrayacak, beğeni düzeyi yüksek birikimli yeterli bir zümresi yok!.. Dolayısıyla öz kültürle bağ kurma, yerli ve millî (!) olma iddiaları kendilerindeki bu birikim eksikliği nedeniyle daha baştan akamete uğruyor.

Üçüncüsü, bu kesimde yalnız kalmayı göze alabilecek gerçek entelektüel çok az. Çünkü bir eleştiri geleneğine sahip değiller. Genelde Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün Hayri İrdal’ı gibi yoksulluk ve yoksunlukların mecbur ettiği bir ‘suskunluk’la kendilerine sunulan birtakım imkânlara baş eğerek bir ‘yalan’ı bile bile sürdürüyorlar… En önemlisi gerçek sanatkâr ve entelektüellerin ‘devlet kuşu’nun kanatları altında büyüyemeyeceğinden bîhaberler…

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum