Gatsby’nin romantizmini yıkan Amerikan realizmi

Gatsby’nin romantik duyarlığını, saf aşkını, hayallerini ve umutlarını yıkıp geçiyor Amerika’nın ikiyüzlü, çıkarcı ve kurnaz ruhu. F. Scott Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby’sinden bahsediyorum evet. İlk bakışta Gatsby’nin Daisy’ye olan aşkının konu edildiği, ölümle sonuçlanan bir trafik kazasının ardından birbirine ustaca bağlanan ve okurun merak duygusunu kamçılayan olay halkalarının sıralandığı bir ‘macera’ romanı olarak görülebilir eser. Ama hayır! Dikkatli okur, 1922 yazında Newyork yakınlarında geçen bu aşk öyküsünün ardındaki gerçek kahramanın ikiyüzlü, sadece kendi çıkarlarını düşünen, acımasız Amerikan toplumu olduğunu ve asıl çatışmanın romantik Gatsby ile Tom’un temsil ettiği zümre arasında geçtiğini görecektir. Gatsby’nin evindeki partilerde çılgınca eğlenen, ama cenazesine gelmeyen; hatta ölü evine telefon edip, kalan ayakkabılarını isteyecek kadar yüzsüzleşen kalabalıklar, eşini aldatan, metresiyle ilişkisini gizleyerek trafik kazasının suçunu Gatsby’ye yükleyen zengin ve kibirli Tom; trafik kazasını kendisi yaptığı hâlde bunu söylemeyip kaçan, sevdiğinin cenazesine bir mesaj ya da çiçek dahi göndermeyen Daisy, romanda ikiyüzlü ve çıkarcı zümreyi oluşturur. Nick’in deyişiyle “Onlar umursamaz insanlardı[r] (…) eşyaları ve yaratıkları ezip geç[erler], sonra paralarına, sonsuz umursamazlıklarına ya da onları her ne bir arada tutuyorsa ona sığınıp kendi pisliklerini başka insanlara temizleti[rler]” (s. 175).

Çatışmanın diğer ucundaki Gatsby ise eserde romantizmi, hayalleri, saf aşkı ve vefayı simgeler; aynı zamanda yoksulluğu ve içinde bulunduğu sınıfın öfkesini yansıtır. Yoksulluğundan dolayı sevgilisi Daisy’den ayrılmak zorunda kaldıktan sonra, yasa dışı yollardan kazandığı para ile West Egg’e yerleşip tam da Tom’ların karşısında şaşaalı bir malikâne alması, orada sık sık partiler düzenlemesi ve çılgınca para harcaması, yoksulların zengin seçkinlere karşı öfkesi; hatta meydan okuması olarak değerlendirilmelidir.

Başta da belirttiğim gibi Muhteşem Gatsby, iki zümrenin çatışması üzerine kurulmuştur. Yazar, eserde bu çatışmaya paralel biçimde West Egg ile East Egg’i, Gatsby’nin malikânesiyle Tom’un malikânesini karşı karşıya getiriyor, mekânlara sosyolojik anlamlar yüklüyor, evler ve semtler vasıtasıyla iki farklı Amerika’ya işaret ediyor. Fondaki eğlenceler ve eğlencelere katılan kalabalıklarla da o dönemdeki Amerikan hayatına ışık tutuyor. Gatsby her ne kadar şaşaalı bir malikânede otursa ve su gibi para harcasa da köken itibarıyla yoksuldur. Nitekim Nick bu gerçeği; “…arkasında duran müreffeh bir aileden yoksundu ve dünyanın herhangi bir yerine uçurulması, gayrişahsi bir hükûmetin keyfine tâbiydi.” (s. 145) cümleleriyle dile getirir. İşte tam da bu nedenle seçkin Amerikalılarca hiçbir zaman kabul edilmez; cenaze törenine kimsenin gelmeyişinden de anlaşılacağı üzere hep “Nereden Geldiği Belirsiz Bay Hiç Kimse” (s. 127) olarak kalır.

Ve sonunda o göz kamaştırıcı partilerle birlikte Gatsby’nin tüm hayalleri söner. Romantik âşık, sevgilisini korumak uğruna işlemediği bir suçtan dolayı hayatını kaybeder. Geride sadece bir zamanlar çılgın partilerin düzenlendiği “o devasa, anlamsız ev müsveddesi” (s. 175) kalır. Amerika’nın güce ve çıkara dayalı realizmi, Gatsby’nin hayallerinin ve aşkının üzerinden acımasızca geçmiştir. Ama o yağmurlu cenaze gününde birinin mırıldandığı “Üstüne yağmur düşen ölüler kutsanmıştır” cümlesi daima hatırlanacaktır.

Tıpkı Turgut Uyar gibi kitabı kapattığımda ben de “Bir Barbar Kendin Tartar Bir Barbar Aşağlarda” şiirinden şu dizeleri mırıldanıyordum:

Ah yağmur başlayacak

Ah yağmur başlayacak

Ah yağmur başlayacak

gece olsa da sussam…”

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum