Mahcubiyet ve Haysiyet: Bir başkaldırı romanı

Yaz geldi!.. Dersler bitti. Türkiye’nin gündemi ise malûm: Siyaset! Doğrusu kitleler de hazzediyor bundan. Sanattan bahseden yazılara rağbet yok! Bir mevzi kazanılmış ve bu mevziyi korumak pahasına zihinler düzeysiz tartışmalarla iğdiş edilmekte. Kitlelerin siyasî polemik tutkusuna karşın edebiyata sığınmaya devam… Benim gibi kenarda köşede kalmış birileri vardır nasıl olsa. Onun için, en iyisi bir çınar altı bulmak, kitap okumak ve okuduklarımı paylaşmak yaz boyunca. Gece olunca çamların arasından gelen rüzgârın uğultusuna, denizde kıpır kıpır oynaşan yakamozlara bayılıyorum. Ve bunlara cırcır böceklerinin cümbüşü karışıyor!.. Doğanın ilâhî senfonisi bu! Elimde bir kitap, “Başım sükûtu öğüten/ Uçsuz bucaksız değirmen”, içimde okuduğum romanın kahramanı Elias’ın sıkıntıları, mahcubiyeti, haysiyeti. Tanpınar’ın dediği gibi; “Mavi masmavi bir ışık/ Ortasında yüzmekteyim”…

Bugün Norveçli yazar Dag Solstad’ın dilimize Mahcubiyet ve Haysiyet adıyla çevrilen romanından bahsedeceğim. Eserde Oslo’da bir lisede edebiyat öğretmeni olan Elias Rukla’nın öyküsü anlatılıyor. Deyiş yerindeyse, diyalogsuzluktan, sevgisizlikten, kültürel yozlaşmadan bunalan ve bunlardan dolayı “toplumun dışına düş[en]” (s. 106) bir insanın ‘başkaldırı öyküsü’ bu!

Romanda geriye dönüşlerle, Elias’ın 1966’da başlayan üniversite yılları, Felsefe Bölümünden Johan Corneliussen’le tanışması, 1968’de okulu bitirip 1969’da öğretmen olması, 1976’da arkadaşı Johan’ın boşandığı Eva ile evlenmesi ve 25 yıllık öğretmenliği söz konusu edildiğine göre, Mahcubiyet ve Haysiyet’te 1966-1994 arasında 28 yılı kapsayan bir öykü anlatılmakta.

Eserde olaylar, 1994’ün Ekim ayında yağmurlu bir Pazartesi günü Elias’ın okula gitmesiyle başlar, geriye dönüşlerle 1966’ya kadar genişler; ancak son bölümde yine şimdiki zamana dönülerek, aynı gün Elias’ın okul çıkışında şemsiyesini öfkeyle kırıp öğretmenliği ve eşi Eva’yı terk etmesiyle sona erer. Şemsiyenin kırılması, romanın en önemli sembolik eylemi bence. Mahcup, mütevazı, kültürlü, hassas bir kişiliğe sahip Elias’ın topluma, aşksızlığa, kültürsüzlüğe, iletişimsizliğe başkaldırı anlamı taşıyor. Ayrıca kişinin kendi olma yolunda ‘özgürlük’ sorununa da parmak basmakta. Dolayısıyla gerek üniversite yıllarında Johan’la olan arkadaşlığında, gerek lise öğretmenliğinde, gerekse Eva ile olan evliliğinde ‘mahcubiyet’in ağırlığı altında ezilen Elias, sonunda şemsiyesini kırarak içinde biriken öfkeyi bir ‘haysiyet’ tepkisi olarak dışa vuruyor. Bu bakımdan eserde mahcubiyetten haysiyete doğru evrilen protest bir ‘kendi olma’ öyküsü var.

Solstad’ın romanda değindiği bir başka önemli sorun da, Elias’la Eva arasında giderek mekanikleşen aşksız ve ruhsuz evlilik ilişkisi. Kahramanın şemsiyesini kırmasının bir başka nedeni de bu. Yazar, eserde çağın başka sorunlarına da değiniyor. Meselâ lise çağındaki gençlerin; hatta lise öğretmenlerinin kültür ve sanata karşı ilgisizliği ve edebiyat eğitiminde karşılaşılan sorunlar… Nitekim bu durum, hassas bir öğretmen olan Elias’ın “ruhunda büyük yaralar aç[mış]” ve kendini “tedavülden kalkmış bir insan, demode, külüstür son kullanma süresi bitmiş bir öğretmen gibi” (s. 20) hissetmesine neden olmuştur…

1966-94 yılları arasında Batı toplumunda yaşanan kimi kültürel sorunları, insanın ‘kendi olma’ ve özgürlük arayışını, Johan bağlamında entelektüelin profesyonel bir ‘uzman’a, reklamcıya dönüşmesini görmek açısından ilginç bir roman Mahcubiyet ve Haysiyet. Bu arada günümüz Türk romanının ağırlık ve derinliğini ölçme imkânı da veriyor.

Haftaya bir çınar altında başka bir kitapla inşallah! İyi tatiller…

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum