Patrick Süskind’in Koku’su

Ah hep böyle olsa!.. Ders yok, müfredat mecburiyeti yok, istediğim kitabı seçiyor, bir çınar gölgesi, bir deniz kenarı bulup özgürce okuyorum. Ne trafik, ne gürültü, ne kalabalık!.. Bu hafta Gölet’in kenarına oturdum, önümde masmavi göl, karşıda yemyeşil bir orman, hava biraz bulutlu, rüzgâr püfür püfür esiyor!.. Elimde Patrick Süskind’in Koku’su. Diğer yanda İstanbul kapışması!. Ortalık hararetli. Ben mi? Aklıma Turgut Uyar’ın dizeleri geldi. Aynen şöyleyim:

Sizin alınız al inandım

Morunuz mor inandım

Tanrınız büyük âmenna

Şiiriniz adamakıllı şiir

Dumanı da caba

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız

Okudukça, Batı romanına hayranlığım artıyor. Bunun nedenlerinden biri, Batılı yazarların insanın sıra dışı tutkularına eğilmesi ve en önemlisi bu tutkulardan insanın doğasına, zaaflarına ve varoluş sancılarına dair öyküler çıkarması. Koku da böyleydi. 17 Ağustos 1738’de Paris’te balık kokuları arasında doğan, anasız ve babasız kalmış Grenouille’in ‘koku tutkusu’ anlatılıyordu romanda. Koku alma yeteneği çok güçlü olan, bu yeteneğiyle kokuları ayırt edebilen, dünyadaki harikulâde kokuyu –aslında kendi öz kokusunu- arayan, bunun için cinayetler işleyen Grenouille’in 1738’de Paris’te başlayıp 25 Haziran 1767’de yine Paris’te sona eren ‘kahramana odaklı’ bir ‘arayış’ romanı bu!..

IV bölümden oluşan eserde arayış yolculuğuna sütannelerin kucağında, Paris’te başlar kahramanımız. Sonra koku imal eden ustaların Grimal’in, Baldini’nin, Marquis’in, Madam Arnulfi’nin atölyelerinde nesnelerin kokusunu birbirinden ayırt etmeyi, damıtmayı, koku yapmayı öğrenir. Aslında aradığı ‘güzel koku’dur/ güzelliktir; ama nihayetinde ‘kendi kokusu’dur, kendisidir… Kokuları üstün yeteneğiyle keşfedip ayırt etmesine ve üretmesine rağmen sonuçta daima bir şey eksiktir Grenouille’de: Kendi kokusu, özü!.. Çünkü daha başta, annesinin kokusundan ve babadan yoksundur; kimsesiz, kimliksiz ve sevgisizdir. Bu nedenle hayatı boyunca yoksun kaldığı o ‘koku’yu, sevgiyi arar. Teselliyi öldürdüğü güzel kızların kokusunda bulmaya çalışır.

Hâsılı Koku, kimilerinin sandığı gibi bir polisiye roman değil. Süskind, bir yolculuk kurgusu içinde –ki yolculuğun Paris’te başlayıp yine Paris’te bitmesi sembolik bir anlam ifade eder- insanın, Tanrı tarafından ruhuna üflenen o kokuyu –kendini- arayışını ve bu yolda çektiği ‘çile’yi anlatıyor. Bu itibarla Koku, felsefî/ mistik yönü ağır basan bir roman. Nitekim Grenouille’in asıl amacı, “dış dünyanın verebileceği her şeyden” çok ‘iç dünya’yı bulmaktır (s. 113). Bu nedenle II. bölümde Baldini’yi terk edip “büyük yalnızlığın çekim merkezi” dediği Plomb du Cantal’ın zirvesindeki bir mağarada inzivaya çekilir. Orada; “iç ülkesi”nde (s. 128) tam 7 yıl kalır, arınır, “ [iç] ülkesinin en uzak kuş uçmaz, kervan geçmez köşelerine kadar” (s. 131) gider. Bir tür kendini keşfetme, eve (s. 132), kalbine dönmedir bu!.. Varlığını keşfetmiş, ama kendi kokusunu bulamamıştır. Sonra tekrar çıkar insanların arasına…

III. bölümde olayların çoğu, Grasse’ta geçiyor. Grenouille, burada kendine özgü bir koku üretebilmek için üst üste cinayetler işliyor. Sonunda yakalanıyor. İdam edilecekken –ki bu sahne İsa’nın çarmıha gerilme sahnesine göndermelerle dolu- yaydığı sevgi kokusu nedeniyle serbest kalıyor. Güç, sarhoş etmiştir onu; “tanrısal kıvılcımı” eşsiz yeteneğiyle (s. 243) ele geçirdiğini sanmaktadır. Ama hayır! Kendi kokusuna ulaşamamıştır; kokusunu koklayamayacak, “kim olduğunu asla bilemeye[cektir].” (s. 254). Romanı bitirirken Grenouille, Paris’e dönmüş, kokusunu bulamamanın acısıyla kendini doğduğu yerde ‘kokular içinde’ yok etmişti.

Kitabı kapattım, burnuma uzaklardan bir karanfil kokusu geldi. Galiba ‘bû-yı vefâ’ idi.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum