Şiir psikolojik bir hastalığın ürünü müdür?

Şiirin psikolojik bir hastalık ürünü olduğu iddiası, Meşrutiyet döneminde materyalizmi ve felsefî ateizmi savunan Osmanlı aydını Baha Tevfik (1881-1914)’e ait. Teceddüd-i İlmî ve Edebî adlı eserindeki “Edebiyat Katiyyen Muzırdır” başlıklı yazısında edebiyatın zararlı ve özellikle şiirin psikolojik bir rahatsızlığın ürünü olduğunu ileri sürüyor. Diyor ki; “şi’r bir mahsul-i marazîdir” (Teceddüd-i İlmî ve Edebî, haz. Veli Kılıçarslan, s. 85). Neden? Çünkü ona göre şiir, iki ana duygudan kaynaklanır: Birincisi sevinç, neşe ve memnuniyet, ikincisi umutsuzluk ve karamsarlık… İki ruh hâli de –tabiî bir hâl olmadığı için- psikoloji bilimine göre bir hastalığa işaret eder! Kısaca büyük bir karamsarlık veya sevinç içindeki insanın her türlü hareketini “gayr-i tabiî ve marazî (hastalıklı)” buluyor Baha Tevfik. Dolayısıyla bu hâllerden doğan şiiri de psikolojik bir hastalığın ürünü olarak değerlendiriyor.

Önce şunu açıklığa kavuşturalım: İnsan, psikolojik olarak, sürekli, -Baha Tevfik’in deyişiyle “tabiî bir ruh hâli” içinde- yaşamaz. Hatta tersini söylemek de mümkün, sürekli uç ruh hâllerinde de yaşamaz. Hayatı boyunca bir sürü, birbirine benzer ya da zıt ruh hâlleri yaşar. Bu bakımdan her insan ruhsal bir yumaktır. Şair de insan, elbette hayatı boyunca birçok ruh hâline maruz kalıyor; ama bu ruh hâllerini hemcinslerinden daha güçlü ve daha yoğun hissediyor. Nitekim Rıza Tevfik, hakikî ve yaradılıştan sanatkâr olan insanlarda “Tabiat huzurunda en ufak vesilelerle heyecana gelebilen” (Sanat ve Estetik Yazıları, s. 74) özel bir mizaç ve kabiliyetin bulunduğunu söyler. Ancak ekler, bu ruh hâli, sanatçıda hastalıklı bir şekilde değil, “tabiî bir cuşiş-i hissiyât” (duygusal coşkunluk) hâlindedir. Ve bu coşkunluk sayesinde düşünce âlemini sarsar, yeni fikirler ilham eder (Sanat ve Estetik Yazıları, s. 74). Sonra eseriyle, aynı ruh hâlini okurlara naklederek, onların ruhlarında da aynı duyguları ve hazzı uyandırır. Kanaatimce Baha Tevfik’in iddia ettiği gibi aşırı hassasiyet veya uç ruh hâlleri içinde yaşamak, tek başına bir psikolojik rahatsızlık değildir. Söz konusu ruh hâlleri, süreklilik arz eder, insan âdeta bir kuyuya düşer ve oradan çıkamaz ise bir psikolojik rahatsızlıktan söz edilebilir. Hatta bir adım daha ileri giderek şunu söyleyeceğim: Bir insan, karmaşık ve kirli/ yapay ilişkilerle dolu bir dünyada söz konusu hassasiyetleri taşımıyor ve duyarsız kalıyorsa, asıl onda bir ‘sorun’ var demektir. İşte bu noktada şiir bana göre, giderek kendine/ özüne yabancılaşan ve bundan dolayı yaşamı boyunca ruhunda bazı boşluklar oluşan insanın, söz konusu ruhsal/ varoluşsal boşluklarını dolduran bir ‘sağaltma’ aracıdır. Evet bir psikolog dostumun isabetle kaydettiği gibi “edebiyat bir sağaltım aracı”dır. Şair, karamsarlıkla veya neşeyle, inleyerek ya da çığlık atarak, hem bir boşluğa işaret etmekte, deyiş yerindeyse boşluğu kusmakta, bir anlamda içindeki boşluğu, ondan kurtularak doldurmaktadır. Dolayısıyla ‘dilin estetik form içinde çözülmesi’ demek olan şiir, bir hastalık belirtisi değil; aksine ruh hâlinin, bir bakıma kilitlenen dilin (kalbin), üstelik estetik bir form içinde açılmasıdır da…

Şiir “hâl-i tabiî”de mi yazılır? Baha Tevfik de kabul ediyor ki, şiir bir tabiî hâl üzere yazılmaz. Daha doğrusu bir hâlin çok güçlü ve yoğun bir şekilde hissedilmesiyle yazılır. Yoğun ve güçlü hissetmek ise şairlere mahsus bir ‘hâl’ ve idrak kabiliyetidir. Bu his ve idrak kabiliyetine “marazî bir hâl” değil, ancak bir ‘dehâ’ durumu denebilir.

Ama evet “şairin bir şeyi fazla, bir şeyi eksiktir” (İsmet Özel); lâkin ne fazlası ne eksikliği onu hasta yapar; aksine fazlasıyla ve eksikliğiyle ‘insan-insandır’…

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum