''Devletin'' valisi ''iktidarın'' valisi

Kime sorulsa, valilerin illerde devletin temsilcileri olduklarını söylerler. Bu doğrudur ancak siyasi tarihimizde maalesef her dönem devletin değil iktidarın temsilcileri gibi davranan valilerimizin sayısı az değildir. Siyasi partiler muhalefette oldukları dönemlerde bu tür hadiselere sert tepkiler göstermişler, ancak iktidara geldiklerinde dün eleştirdikleri, yanlış buldukları, hatalı dedikleri, ayıpladıkları tavırları aynen sergilemişlerdir.

Bizim ülkemizde tarih sürekli aynı ayıplı haller içerisinde tekerrür ediyor. Bir siyasi parti yok ki dün ayıpladığı hal ile bugün sınav olmasın, dün kendini mağdur edenlerle bugün aynı eşikte yer almamış olsun.

Acı olan şu ki, tarihin ayıplı tarihi tekerrürlerden ders çıkartalım diyen yok maalesef.
Öyle görünüyor ki böyle olmaya da devam edecek.

Yani ne Millet İttifakı’nın İstanbul Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nun Ordu’da yaşadığı “VIP Krizi” siyasi tarihimizde bir ilk, ne de Ordu Valisi’nin “devletin valisi” gibi davranmaması bir ilktir.

Bakınız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1999 yılında yaşadığı “VIP” krizine. Neredeyse bugün Ekrem İmamoğlu’nun yaşadığı mağduriyetle birebir aynı.

***

Tek Parti döneminde valileri devlet partisinin il başkanı yaptığı için CHP’yi eleştiren Demokrat Parti iktidara geldikten sonra CHP’den çok farklı davranmamıştır. CHP TeK Parti rejimi sırasında içişleri bakanlığı, valiler ve kaymakamlar eliyle muhalefete ve Demokrat Parti’ye hangi mağduriyetleri yaşattı ise 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti iktidarı da “muktedir” olduktan benzer mağduriyetleri CHP’ye yaşatmıştır.

Demokrat Parti iktidarı döneminde valilerin bir kısmı adeta “iktidarın görevlisi” gibi davranmış, hükümetin isteklerini kayıtsız şartsız yerine getirmişlerdir.

DP iktidarının muhalefetteki CHP’nin faaliyetlerini engellemeye yönelik olarak çıkarttığı “Toplantı ve Gösteri Kanunu” bahane edilerek CHP’nin toplantı yapacağı salonlara izin verilmemiş ve kongrelerine engel olunmaya çalışılmıştır.

İnönü’nün, 1959 yılının baharında çıktığı yurt gezilerinde valilerin engelleriyle karşılaşması tarihi bir gerçektir.

Bunlardan en meşhuru ise Kayseri Hadisesidir. İnönü Kayseri’ye gidecektir.

DP’nin Kayseri Valisi Ahmet Kınık 2 Nisan tarihinde İnönü’nün evine bir telgraf çeker. Vali telgrafta Kayseri’de vaziyetin gergin olduğunu ve bu sebeple CHP Kongresini menettiğini dolayısıyla Kayseri’ye gelmemesi gerektiğini bildirir. Ancak Kayseri’de durumlar Vali Kınık’ın söylediği gibi gergin falan değildir.

İnönü Ankara’dan trene biner ve Kayseri yakınlarında Himmet Dede İstasyonuna kadar arızasız gider.

Vali yardımcısı ve emniyet müfettişinin de içinde olduğu askerler ve jandarmalar tarafından tren ORADA durdurulur ve Vali’nin tebliğ ettirdiği emir İnönü’ye iletilir:

“Kayseri’ye giremezsiniz. Geriye, Ankara’ya dönün!”

İnönü direnir, dönmeyeceğini söyler ve üç saatten fazla bekler. Vali, en nihayetinde İnönü’nün Kayseri’ye girişine izin verir.

Adnan Menderes’in bakanlarından Prof. Dr. Salim Rıfkı Burçak, kaleme aldığı 10 Yılın Anıları kitabında, muhalefeti bastırmak maksadıyla yapılan bu davranışlar hakkındaki şu analizi bugünlere de ışık tutacak türden:

“Kayseri olaylarının derin izler bırakmış olduğu ve iktidarımızın aleyhine bir hava oluşturduğu görülüyordu. Gürültü ve şamatadan, gerginlikten karlı çıkan iktidar değildi; dövüşün galibi, şüphe yok ki muhalefetti.” (Sh. 647)

Burçak, İnönü’nün Uşak’ta uğradığı saldırı hadisesi içinde aynı analizi yapar:

“Partimiz Uşak olaylarından yara alarak çıktığında şüphe edilmezdi. Bu türlü olayların muhalefetin değil, iktidarın zimmet hanesine yazılması normaldi.” (Sh.621)

“Kadere bakınız ki, bir zamanlar DP’nin elinde tuttuğu bayrağı bu defa CHP taşıyordu. İktidarımız bu noktalarda hataya düştü ve muhalefette, mücadelesine bu türlü bir zemin üzerinde bir ‘hürriyet mücadelesi’ görüntüsü vermeye muvaffak oldu.” (Sh. 774)

Merhum Burçak anılarında, İnönü’ye yapılan saldırıların ve İçişleri Bakanlığının İnönü’nün şehirlere alınmaması yönünde verdiği talimatların partiye verdiği zararlar konusunda Menderes’e yaptığı uyarılara geniş geniş yer vermiş.

Demokrat Parti iktidarı döneminde devletin valisi gibi davranan valiler de vardı elbette.
Bunlardan birisi Demokrat Parti döneminin en popüler valisi olan İhsan Sabri Çağlayangil’dir... İsmet İnönü Bursa’ya gelecektir. Gelir de. Çağlayangil kaleme aldığı hatıralarında, İnönü’nün Bursa ziyareti nedeniyle İçişleri Bakanı ve merhum Menderes ile aralarında geçenleri şöyle anlatır:

“Devir nazik. Zor günlerden geçiyorduk.. CHP Bursa İl Yönetim Kurulu’nu temsil eden başkan ve bazı üyeler geldiler:

‘Genel Başkanımız Mudanya tarafından yolcu gemisi ile gelecek. Biz de Sayın İnönü’ye layık bir karşılama töreni yapmak istiyoruz. Nasıl yapalım?’

Aramızda tartıştık. Sayın İnönü’nün üç otomobille karşılanmasına, vilayetin de bir trafik arabasını kafilenin önüne koyarak kuralları kontrol etmesine karar verdik.

Kafileye katılanlara müdahale edilmedi. Olay da çıkmadı. Sayın İnönü’nün Bursa’da ve parti merkezinde olduğu haberi kısa sürede duyuldu. Bina önünde birikenler, alkışlayanlar oldu.

***

Ben makamımdayım. Telefon çaldı. Arayan İçişleri Bakanı:

- ‘Vali Bey, İnönü geldi mi?’
- ‘Geldiler efendim. Şu anda Halk Partisi Merkezi’nde bulunuyor. Her şey normal geçiyor. Bir olay çıkmadı.’

‘Gösteri Yürüyüşleri Kanunu nerede kaldı? Bunlar yasak değil mi?’

‘Kanun hükümlerine aykırı bir cihet bence yok. Zatı aliniz, bakansınız. Şu anda beni görevden almaya yetkilisiniz. Ben yasaların kurallarını uygulamakla görevliyim. Nasıl uygulanacağı bana ait bir haktır. İşimin yetkilerini başkasından öğrenmek istemiyorum. Memnun değilseniz, yerimi terk etmeye hazırım’ dedim ve cevap beklemeden telefonu kapattım.

Beş on dakika sonra telefon yine çaldı. Bu kez doğrudan Başbakan Menderes’in sesiyle karşılaştım:

- ‘Kara gözlerinden öperim. Biraz evvel yapılan telefon konuşması yanımda geçti. Galiba seni kızdırdılar.’

‘Bakana kızmak haddim mi? Gösteri Kanunu nerede kaldı dedi. Geçen hafta Fenerbahçe’nin maçı vardı. Karşı takımı yendi. On beş bin kişi Lefter’i stadyumdan havaalanına kadar taşıdılar. İsmet Paşa Lefter de mi değil. Bakan bey bunları düşünmüyor mu?’

Sayın Menderes güldü:

- ‘Alındığın anlaşılıyor. Ben bildiğin gibi davranman için telefon ediyorum’ dedi.” (Sh. 146)

Tek Parti dönemini ayrı tutarsak, valilerin parti temsilcisi olmasını eleştiren, 1946 seçimlerinde mağduriyetler yaşayan Demokrat Parti, kendi iktidarı döneminde çok farklı davranmadığı görülüyor.

Sonrasında da aynı...

Öyle görünüyor ki yarın da durum farklı olmayacak.

Yine ‘VIP’ krizi yaşanacak, yaşatılacak. VIP Krizi mağduriyetini yaşayanlar, bu mağduriyeti yaşatan valileri “devletin valisi” olmaya davet ederlerken, valinin memnun ettiği taraf “VIP’ten geçme hakkının olmadığı” yönünde açıklamalar yapıp valiyi taltif edecekler...

Demem o ki ders alınmadığı için, tarih iyisiyle kötüsüyle tekerrür etmeye devam edecek...

Şimdi hepimiz elimizi vicdanımıza koyalım: Valiler “devletin valisi” mi olsun, yoksa “bizim iktidarımızın valisi” mi olsun?

YORUMLAR (166)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
166 Yorum