Yeni Partiler ve Türkiye’nin normalleşme arayışı

Türkiye’de toplumun bir normalleşme talebi var. Bunu kamuoyu anketlerinden yerel seçim sonuçlarına kadar birçok gösterge üzerinden gözlemleyebiliyoruz. Demokratik bir siyasette bu normalleşme talebinin ana muhatabı iktidardır. En azından öyle olması gerekiyor. Peki Türkiye’de siyasal iktidar toplumda yükselen, siyasetin ve yönetimin normalleşme arzusunu cevaplayabilir mi?

İktidarın son yıllarda izlediği siyaset bu soruya olumlu cevap vermemizi pek olası kılmıyor. Ne yazık ki iktidar Türkiye’nin normalleşmesini sağlayamayacak gözüküyor. Daha doğru bir ifadeyle, iktidar bunu tercih etmez. Bunun da son derece basit bir gerekçesi var: iktidar için siyasal normalleşmenin maliyeti mevcut anormalliği sürdürmekten daha yüksek gibi duruyor. Siyasal normalleşme demek sahici sorularla muhatap olmak demektir. Siyasetin hesap verebilir olması demektir. Şeffaflaşma ve kamu kaynaklarının kullanımının etkin denetimi demektir. Siyasal ve iktisadi nepotizmin sorgulanması demektir. İktidar, bu meselelerin hiçbiriyle yüzleşmeyi tercih etmeyeceği veya edemeyeceği tecrübeyle sabit. Nihayetinde, kendi partisinin ve başbakanın daha önce getirmeye çalıştığı şeffaflık ve siyasal etik paketlerine karşı aktif muhalefet etmiş bir iktidardan bahsediyoruz. Hasılıkelam, ülke için iyi ve gerekli olan siyasal normalleşme, iktidarın aleyhine işleyeceği için iktidar bunu tercih etmeyecektir. Ayrıca iktidar, ülkede normalleşmeyi sağlamanın sadece siyasetinden değil, aynı zamanda böyle bir normalleşmeye öncülük edebilecek kadrolardan ve ittifak ilişkilerinden de yoksun gözüküyor.

Buna ilaveten, her ne kadar son dönemlerde bu strateji artık pek işlemese de, iktidar uzunca bir süre siyaseti krizlere bağımlı kılmanın seçimleri kazanmaya daha fazla katkı sunduğunu deneyimledi. Yani siyasal anormalleşme dönemlerinde iktidar sahici meselelere sahici cevaplar üretmeden ve hiçbir sahici soruya muhatap olmadan seçimler kazandı. Kriz siyasetini ve siyasal kimlikçiliği toplumun sahici taleplerini görünmez kılmak veya bastırmak için etkin bir şekilde kullandı.

Siyaseti suni veya gerçek krizlere bağımlı kılan ve bunu da büyük oranda bir PR faaliyetine indirgeyen iktidar, normal bir vasatta siyaset yapabilme kapasitesini büyük oranda yitirmiş durumda. Bunun halk nezdinde yansımalarını kamuoyu araştırmalarında da görmek mümkün. Her geçen gün toplumun daha geniş bir kesimi iktidarın ülkenin yüzleştiği sorunları çözemeyeceğine inanıyor. Bu durum kendisini kamuoyu anketlerinde yeni partilere ihtiyaç var mı sorusuna toplumun gittikçe artan bir kesiminin müspet yönde cevap vermesinde gösteriyor. Oranlar değişmekle birlikte, güvenilir kamuoyu araştırma şirketlerinin verilerine baktığımızda, kabaca toplumun üçte biri, Türkiye’nin yüzleştiği sorunların mevcut iktidar veya Meclis’te bulunan siyasi partiler tarafından çözülemeyeceği yönünde kanaat belirtiyor.

Bu veriler, hem yeni partilere ihtiyaç duyulduğuna hem de bu partiler için elverişli bir toplumsal zeminin bulunduğuna işaret ediyor.

Yeni partiler, siyasal alanın çoğulculaşması ve iktidar-muhalefet dengesinin siyasal kimlikçiliğe mahkum edilmemesi açısından da oldukça anlamlılar. Yine bu yeni partilerin ülkede etkisini günbegün daha fazla hissettiren siyasal temsil krizini aşabilmek için alternatif sunabilmeleri de başlı başına değerli.

Bunlarla beraber, bu partilerin Türkiye siyasetindeki yerleri ve anlamları Türkiye’nin yukarıda zikrettiğimiz siyasal kriziyle normalleşme sancısına üretecekleri cevaplarla yakından ilintilidir.

Yeni partilerin, öncelikli olarak iktidarı mı talep ediyorlar yoksa Türkiye’ye yeni bir siyaset mi öneriyorlar, sorularına verecekleri cevaplar onların siyasal geleceklerine dair güçlü ipuçları sunacak. Benzer şekilde, bu partilerin iktidarın Türkiye’ye çizdiği siyasal çerçeveyle mi yetinecekleri yoksa yeni bir siyasal alan veya siyasal merkez mi inşa etmeye çalışacakları, onların yaratacağı siyasal farklılıkla alakalı bize epey veri sunacak. Eğer yeni partiler yeni bir siyaset ve siyasal merkez inşa etme talebiyle hareket ederlerse, Türkiye siyasetine etkileri alacakları oy oranlarından daha fazla olur. Fakat eğer bu partiler yeni bir siyaset talebinden ziyade sadece bir iktidar talebiyle hareket ederlerse, Türkiye siyasetine etkileri alacakları oy oranlarının da altında kalır. Ezcümle, Türkiye’deki iktidar krizinin temelinde bir siyaset krizi var. Ve mevcut iktidar ne bu siyasal krizi çözebilir ne de ülkenin normalleşmesini sağlayabilir gözüküyor. Yeni partilerin siyaset sahnesindeki anlamı da büyük oranda onların Türkiye’nin bu mevzubahis siyasal kriziyle normalleşme talebine nasıl cevap üretecekleriyle doğrudan ilintili olacak.

Bu bağlamda, Türkiye’de oluşturulan korku atmosferi ve izlenen bedel ödetme siyasetine rağmen Davutoğlu ve arkadaşlarının Gelecek Partisini kurması cesur bir hareket ve önemli bir siyasal girişimdir. Hem yeni partinin programı hem de Davutoğlu’nun kuruluş konuşması siyasal sistem tercihinden Kürt meselesine yaklaşıma kadar, kamu-gücünün kullanım şeklinden iktisadi şeffaflaşma ve yeni anayasa talebine kadar birçok başlıkta iktidarla sahici bir siyasal ayrışma perspektifi ortaya koyuyor. Yine hem parti programı hem de kuruluş konuşması Türkiye’nin yüzleştiği sorunları isabetli bir şekilde tespit ediyor. Gelecek Partisinin Türkiye siyasetindeki anlamı ve yeri hem parti programında hem de Davutoğlu’nun konuşmasında ortaya konulan siyasal vizyonun ne ölçekte etkili ve sürdürebilir bir siyasete dönüştürüleceğiyle yakından ilintilidir. Fakat her halükarda, bu partinin kurulması ülkedeki siyasal monopolinin kırılması, siyasal korku atmosferinin dağıtılması ve topluma yeni bir siyasal seçenek ile vizyonun sunulması nedeniyle değerli bir girişimdir.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum