Çıkmaz sokakta sağa-sola dönmek

Çok ama çok zorlandığımı peşinen söyleyeyim. Sorunları ve çözümleri sağlam temellere oturtmak ve dile getirip toplumsal karşılık bulmak önemli.

Ama bu çok zor iş...

Mesela 2010 yılında Yeni Şafak Gazetesi’nde “orta sınıf” sorununu dile getirmeye başlamıştım.

Türkiye’de okumanın değerinin düştüğünü ve o tarihlerde çok övündüğümüz gelir dağılımı düzelmesinin de sağlıklı olmadığını anlatmıştım: Çünkü düzeliyormuş gibi görülen gelir dağılımında ana sorun şuydu: Orta sınıftan alınıp alt sınıfa veriliyordu; en zengin yüzde 5’in payında pek değişim yoktu.

İhracat artıyordu ama üretim-istihdam ihracat gibi artmıyordu. Veya verimlilik artışı oluyordu ama bu artış reel ücretlere yansımıyordu. Artan reel ücretler asgari ücret ve asgari memur maaşı ile asgari emekli maaşıydı.

Ne ortalama ücret artıyordu ne de ortalama memur maaşı... Emekli maaşları ise ortalamada geriliyordu.

Yani süslü bir büyüme yaşıyorduk.

Bunun nedeni ise 2005-2007 yıllarında çoktan geçmemiz gereken kalkınma programına geçememiş olmamızdan geliyordu. Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programında bir türlü o ‘geçişi’ yapamamıştık.

90’lı yılların kamu hastalığına verilen ilaç olan antibiyotiği 2015 yılında hala almaya devam ediyorduk.

Oysa kamu bütçesi düzelmiş, hatta deli gibi savurgan ve verimsiz harcamalara bile geçmişti.

“Güçlü Ekonomiye Geçiş” reçetesi yeni hastalığımız olmuş, aşırı antibiyotik alımı böbreklerimizi iflas ettiriyordu.

Bunları 10 yıldan uzun süre yazdım. 2008-2018 arası defalarca ama defalarca yazdım.

Sürekli kredi-faiz ekseninde ekonomi yönetimi ile faiz bağımlısı ama verimsiz bir ekonomi oluşturduk. Şimdi o verimsizliğin beklenen sonucu olarak düşük ücretli, fakirliğe dayalı bir modele hapsolduk.

***

Buradan nasıl çıkacağız?

Önceki gün CHP’nin “İkinci Yüzyıl” panelinden dinlediklerimin özeti ile konuya girelim.

Önce şu kuralı belirteyim (kim yazmış bilmiyorum ama çok doğru olan kural)

1-) Eğer birileri, başkasının parasını başkası için harcıyorsa; ne kalitesine bakar, ne fiyatına.

2-) Eğer bir insan kendi parası ile başkasına bir şey alıyorsa; sadece fiyatına bakar.

3-) Eğer birileri, başkasının parasını kendisi için harcıyorsa; sadece kalitesine bakar.

4-) Kendi parası ile kendine bir şey satın alıyorsa bir insan, hem fiyatına hem de kalitesine bakar.

Buradan çıkan ilke nedir: 4. maddede yer alan kalite ve fiyatın uyuşması. Toplam ekonomiyi yükseltmenin ve sürdürülebilir kılmanın yolu kalite ve fiyatı en uygun şekilde oturtmak gerekir.

***

Türkiye’de çok fazla ve kontrolsüz şekilde neo-liberalizm eleştirisi yapılıyor. Eğer SOL mantıkla işler yürüseydi 1970’lerde artan ve 80’lerde artık tıkanan KİT modelli kamu ekonomisi iflas eder miydi? 1929 buhranı sonrası ortaya konulan Keynesyen politikalar neden çöktü ve Arz İktisadı ortaya çıktı?

Başkasının (milletin) parasını kendi çıkarı için kullanan kamu sistemi (siyaset) aslında tıkanmıştı. 10 kişilik işe 100 kişi alınıyor, yapılmaması gereken yerlere kamu parası ile batacağı baştan belli olan fabrikalar kuruluyordu.

Velhasıl neo-liberalizm ve arz iktisadı bir ihtiyaçtan doğdu. Ama onunda aşırısına gittik ve artık finansallaşma yolu ile zengin daha zengin, fakir ise daha fakir oldu.

“Girişimciyi destekle ki, fakire iş açsın, gelir artsın” mantığı finansallaşma ile adeta zengin dostu politikalara yol açtı. Ülkelerin GSYH’ları artarken aynı ülkelerde kişi başına gelir de artıyordu ama ücretliler tam tersine fakirleşiyordu.

Nitekim bugün bir çok ülkede ortaya çıkan otokratik liderlikler bu yüzdendir.

1929 buhranının ve gelir dağılımı bozukluğunun getirdiği Mussolini-Hitler-Franco gibi diktatörlüklere bugünlerde otokratik liderlikler olarak rastlıyoruz.

Ne tesadüf değil mi?

***

Peki, çözüm nasıl olacak?

Hem ücretlerin artırılması hem de istihdamın artırılması gerekiyor.

Eski Keynesyen Sol ile mi yoksa yeni liberal Sol ile mi çıkışa gideceğiz?

Bugün bir çok belediyede hala eski sol mantığı ile işlerin yürüdüğünü görüyoruz. Belediye istihdamını ve ücretlerini artırarak hizmet odaklı belediyecilik değil, bir zümre odaklı belediyecilik ortaya çıkıyor.

Oysa kaynakların hizmet odaklı yürütülmesi daha kapsayıcı bir sonuç ortaya çıkartır.

Ücretin piyasada belirlenmesi gerektiğini (sendikaların asla ve asla ücret sendikacılığı yapamayacağı bir yeni dönem...her bir çalışanın da zorunlu sendikalı olduğu) ama kamu ücretlerinin de ortalama ücrete endeksleneceği bir model. Finansallaşma üzerinden zenginleşmenin ve rantın aşırı vergilendirileceği ama üretim ve paylaşımcı (istihdam) girişimlerin ise destekleneceği bir model.

Sümerbank anlayışının temsil ettiği KİT modeli yerine Kamu-Özel İşbirliğine dayalı Güney Kore Modeline benzer yüksek teknolojik kalkınma... (Bunu kısmen savunma sanayinde başardık)

Önceki gün Faik Öztrak ve Selin Sayek Böke bu konuda çok önemli işaretler verdiler. Kamucu ama KİT›çi değil... Kalkınmacı ama kontrollü ve planlı...

***

Çıkmaz sokakta sağa sola dönmenin bir mantığı yoktur. Mesela çıkmaz sokaktan çıkmayı başarmaktır. İhtiyacınız ne ise yeri gelir sağa dönersiniz yeri gelir sola...

Bugün Dünya ülkelerinde otokratik liderlikler oluşuyorsa bunun aşılmasının tek yolu refahın oluşması ve adil şekilde dağıtılmasından geçiyor.

Girişimcilikte sağa dönersiniz ama paylaşımda yolunuz sola çıkar. Mesele tek yönlü arayışta değil, varacağınız hedefe giderken doğru istikamette olmanızdır.

Not: Bu konuyu uzun uzun ve diğer politikalarla tamamlayıcı bir çerçevede anlatmak isterdim ama bugünlük bu kadarla yetinelim.

Bir çalışanın 10 yıl içinde tasarrufları ile bir ev ve araba alması gerekir. Türkiye’de bugün sadece açlığa çalışır duruma geldiysek çıkmaz sokağın tam da içindeyiz demektir.

Sağa sola bakmayın, hedefiniz varış noktası olsun yeterli....

YORUMLAR (59)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
59 Yorum