Kimin fikri değişti?

ABD’de 1960 yılındaki başkanlık seçiminde iki aday yarışmaktadır. İktidardaki Cumhuriyetçi Parti’nin adayı halihazırdaki Başkan Yardımcısı Richard Nixon’dır. Demokratların adayı John F. Kennedy ise o tarihlerde kamuoyunda pek tanınmayan taşralı bir senatördür. Kamuoyu araştırmaları Nixon’ın yarışı açık ara önde götürdüğünü göstermektedir. Protestanlığın ağırlık taşıdığı Amerikan toplumunun çoğunluğu açısından Katolik kimliği ayrı bir dezavantaj oluşturan Kennedy’ye bu yarış için şans veren pek yoktur. Ne var ki Amerikan siyasi tarihinde ilk defa yaşanan bir olay hem bu seçimin kaderini hem de o günden itibaren “seçim yapma”nın şartlarını değiştirecektir.

Adayların televizyonda tartışması fikri bir yandan Amerika’daki devasa yayın endüstrisinin siyaseti de kendi şovuna dahil etme arzusunun diğer yandan da siyasetin de şov dünyasının imkanlarını kullanma gereğinin sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Böylelikle postmodern “gösteri toplumu”nun siyaseti kendi oyununa katma süreci önemli bir aşama kazanmış oldu.

1960 seçimleri sırasında halen başkanlık koltuğunda oturmakta olan Dwight Eisenhower 1952’deki başkanlık seçimi kampanyasında ilk defa televizyonlarda siyasi reklamı yayınlanan siyasetçi olmuş ve o seçimi yüzde 83 oy oranıyla kazanmıştı. Dolayısıyla Nixon ve Kennedy de televizyon yayınına kayıtsız kalamadılar.

Oysa yarışta geriden gelen Kennedy için bir şans ve fırsat olan bu TV yayını Nixon’ın en büyük hatasıydı. Çünkü kamuoyunda tanınmayan rakibine eşit zeminde kendini ifade imkânı vermişti. Dahası, Cumhuriyetçi aday ve kampanya ekibi televizyon yayınının önemine uygun yeterlikte bir hazırlık da yapmamışlardı.

***

Yayın sırasında Kennedy bronz teniyle sağlık fışkıran, enerjik ve dinamik bir görünüm sergilerken, Nixon hastalıktan yeni kalkmış olmanın da etkisiyle bitkin ve solgun görünüyordu. Üstüne üstlük giydiği açık gri renkteki takım elbise ve teninin solukluğunu arttıran makyaj pek sağlıklı ve enerjik bir görünüm vermemişti Cumhuriyetçi adaya. Öyle ki daha sonra Nixon’ın danışmanları televizyonun makyajcısını mahkemeye vermeyi düşünmüşlerdi.

İşin aslına bakılacak olursa, Kennedy her bakımdan çok iyi hazırlanmıştı tartışma yayınına. Nixon ise hem konunun önemini pek kavrayamadığı için hem de hastalık süreci yüzünden hazırlıksızdı.

Programı radyodan dinleyenler Nixon’dan, televizyondan izleyenler ise Kennedy’den etkilenmişti. Bunun tek sebebi adayların dış görünüşleri ve makyajları değildi. Yayın sırasında Nixon soru soran gazetecilerle göz temasını kaybetmeden konuşurken Kennedy söz sırası kendisine geldiğinde doğrudan kameralara bakarak evlerinde televizyonları başında kendisini seyreden seçmenlere hitaben konuşuyordu.

Yayın sırasında rakip adaylar ülke gündemindeki konular hakkında birbirine çok yakın görüşler açıkladılar. Vaatleri birbirinden pek farklı değildi. Sonucu izleyicilerin zihninde oluşan “algı” belirledi. Seçimi kaybeden Nixon, bilinen bir vecizeye gönderme yaparak “Bir tek görüntünün binlerce kelimeden daha önemli olduğunu unutmamam gerekiyordu” diye yazar anılarında.

1960 Başkanlık yarışı “televizyonun kazandırdığı ilk seçim” kabul edilir. Bundan sonraki 1964, 1968 ve 1972’deki seçimlerde tartışma programı yapılmadı. Çünkü favori adaylar yarışta geriden gelen rakiplerinin kendilerini yakalama fırsatı bulmasına izin vermek istemiyordu. Yani Nixon-Kennedy tartışmasından çıkarılması gereken dersi çıkarmışlardı.

1976 Başkanlık seçiminde ise adaylar başa baş görünüyorlardı ve her iki taraf için de öne geçmek için böyle bir fırsatı değerlendirmekte beis yoktu. Zaten Cumhuriyetçilerin adayı ve halihazırdaki Başkan olan Gerald Ford ABD tarihinde ikinci defa yapılan televizyon tartışmasında avantajlı taraf olduğunu düşünüyordu ama işler istediği gibi gitmedi. Konuşması sırasında “Doğu Avrupa Sovyetler Birliği’nin denetiminde değil” şeklinde bir söz çıktı ağzından. Demokrat aday Jimmy Carter bu muazzam pası gole çevirmekte gecikmedi… Carter’ın “Öyleyse sayın Başkan ülkemizin Polonya asıllı, Çek asıllı ve Macar asıllı vatandaşlarını ülkelerinin komünist baskısı altında yaşamadığına ikna etsin” sözleri maçın sonucunu belirledi. Carter’ın iletişim danışmanı “biz seçimi o gece kazandık” diyecektir.

***

Bizim adayların tartışma programına gelince… Benim gördüğüm kadarıyla, benzer konularda benzer çözüm yolları öneren iki aday karşı karşıya gelmişti. Ama zaten ulaşım, temizlik, gençler, kadınlar, Suriyeliler gibi konularda söylediklerinin hiçbir anlamı yoktu İstanbulluların zihninde. 31 Mart’ta yapılan seçimin neden tekrarlandığı sorusuna verilen cevaplar dışında hiçbir konuda söylenen hiçbir söz ilgi çekici değildi seyirciler açısından.

Dolayısıyla 23 Haziran günü yeniden yapılacak seçimin ana konusu da 31 Mart seçiminin iptal gerekçesi olacak gibi görünüyor. İnsanlar bir anlamda YSK’nin kararını oylayacaklar. Tabii aynı zamanda iktidar partisinin bu konuda sergilediği tavır da oylanmış olacak. Bu bakımdan tartışma sırasında Anadolu Ajansı’nın seçim gününde yaptıklarının hatırlatılması, seçimin iptal gerekçelerinin yeniden gündeme getirilmesi, sözgelimi aynı zarftaki dört pusuladan üçünün geçerli sayılmasındaki tuhaflığın hafızalarda bir kere daha canlanması Cumhur İttifakı’nın adayı için olumlu etki oluşturacak değil. Ama bir televizyon yayınının seçime bir hafta kala seçmenin niyetini değiştirmeye yetecek kadar büyük bir etkisi olması da beklenmemeli.

YORUMLAR (32)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
32 Yorum