Deprem geliyor Kanal-İstanbul takdiri ilahi mi?

Her depremde yaşadığımız acıyla birlikte ülkemizin deprem gerçeği ile bir kez daha yüzleşiyoruz, ama yaralar sarılıp olayın haber değeri bittiğinde, devlet ve toplum olarak duyarsızlığımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. 

Türkiye’nin depremselliği yüksek bir ülke olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yok, jeologlar, fizikçiler, deprem uzmanları her gün bilimsel verilerle İstanbul dahil, Türkiye’nin önemli şehirlerinde yeni ve büyük depremlerin olacağı uyarısını yapıyorlar. 

1999’daki büyük depremden bu yana tam 20 yıl geçti, ama o günden bu yana ne depreme dayanıksız bina stokumuzun yenilenmesi, ne de depreme hazırlık konusunda hiçbir ciddi adım atmadık. 

Maalesef gerçek ortadayken bugüne kadar yaptığımız tek icraat, her depremin ardından “takdiri ilahi” söylemleriyle toplumu teskin edip, arkasından çıkardığımız imar aflarıyla tehlikenin daha da büyümesini sağlamaktan ibaret oldu. 

2018’deki imar affı düzenlemesi kapsamında 10 milyon başvuru yapıldı ve hiçbir denetim yapılmadan kaçak yapılar, sahiplerinin beyanı doğrultusunda “Yapı Kayıt Belgesi” aldı. 

Uzmanlar günlerce, imar aflarının kalıcı olduğunu, kaçak yapılaşmayı ve kamu arazilerinin işgallerini özendirdiğini, bu yolla deprem kuşağındaki Türkiye’de güvenli olmayan binaların inşa edildiğine dikkati çektiler. Masum bir barınma ihtiyacı olarak başlayan kaçak yapılaşmanın “kaçak kentler” sorununa dönüşmesine zemin hazırlayan imar affının gerçek amacı ve yarattığı tahribat TMMOB tarafından hazırlanan bir çok raporda gözler önüne serildi, ama ne yazık ki bu uyarılar hiçbir şekilde dikkate alınmadı.  

Açıkça belirtmek gerekiyor ki, “İmar affı” ya da “İmar barışı” adıyla çıkarılan yasalarla hazineye sıcak para girişi sağlanmış, seçmenlere de bir bakıma rüşvet dağıtılmıştır. Bu imar barışı düzenlemelerinin ana eksenini İstanbul, İzmir ve Ankara oluşturmaktadır. Ve en acısı da, aflar çıkarılırken özellikle İstanbul ve İzmir’in deprem gerçeğinin dikkate alınmamış olmasıdır. 

Hal böyleyken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İzmir depremi vesilesiyle söylediği “Vesayetçi zihniyetin en çok ihmal etiği alanlardan biri de afetlere dayanıklı yapı inşasıdır” sözlerini nasıl okumak gerekiyor doğrusu bilemiyoruz.  

Peki kimdir bu ‘vesayetçi’ zihniyet? Mesela 1950’li yıllara kadar Türkiye’yi yöneten ‘tek parti’ CHP’si olabilir mi? Yoksa her seçim öncesi imar affı çıkan iktidarlar mı? Soruları çoğaltmak elbette mümkün, ama bir gerçek var ki bu ülke 18 yıldır AK Parti iktidarı tarafından yönetiliyor. Eğer 1999 felaketine rağmen afetlere dayanıklı binalar yapılamamışsa, depreme dayanıksız bina stoku 20 yılda yenilenememişse, 18 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın bunda sorumluluğu yoktur denemez. 

Meseleye İstanbul özelinden baktığımızda izahı mümkün olmayan bir durumla karşı karşıya olduğumuzu daha net görürüz. Eğer AK Parti iktidarı deprem konusunda ciddi plan ve projeler üretebilseydi, bugün muhtemel bir İstanbul depremi için korku yaşıyor olmazdık. 

Üstelik 20 yıl boyunca muhtemel İstanbul depremi konusunda hiçbir ciddi hazırlık yapmadığımız halde, sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi, durup dururken bir de “Kanal-İstanbul” fantezisi icat ettik. Eğer Türkiye’nin böyle bir kanal yapacak kadar bir parası varsa, ya da dışarıdan böyle bir kaynak bulabilecekse, bu kaynak gereksiz bir fantezi için değil, İstanbul’u deprem felaketine karşı koruyacak projelere harcanmalıdır. 

Artık hepimiz biliyoruz ki İstanbul ciddi bir deprem riskiyle karşı karşıya. Eğer Kanal-İstanbul’un yapılması “takdiri ilahi” değilse, iktidarın da böyle düşünmediği kanaatindeyim, o zaman fantezileri bırakıp İstanbul için bir şeyler yapmalıyız. 

 

YORUMLAR (98)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
98 Yorum