Ortodoks sol helalleşmeye inat AK Parti’ye çalışıyor

Genellikle muhalefete destek veren kesimler, araştırma şirketlerinin anket sonuçlarına göre AK Parti’nin hala yüzde 30’lar civarında oy almasına inanmakta zorluk çekiyorlar.

Gerçekten de ekonominin bu kadar kötü olduğu, zamların can yaktığı, fukaralığın derinleştiği bir ortamda iktidar partisinin bu oranda bir oy alıyor olmasını matematiksel olarak izah etmek mümkün değil.
Biliyoruz ki şu anda Cumhur İttifakı’na karşı güçlü bir muhalefet bloğu oluştu ve 6’lı masayla birlikte muhalefet giderek daha da güç kazanıyor. Eğer iktidar özellikle ekonomide akıl ve bilimle değil, kendi icat ettiği “ekonomik hurafeler”le yürümeye devam ederse on ay sonra sandıkta alacağı kötü karne ile güzel günlerine veda edecektir.

İyi güzel de bütün bunlara rağmen, neden hala AK Parti’nin oy oranı yüzde 30’larda?

Kuşkusuz bunun bir izahı var… Galiba meseleyi anlayabilmek için dindar-muhafazakar kesimlerin geçmişten bugüne gelen hikayesine bakmakta yarar var. Bu çerçevede özellikle bugünkü AK Parti’yi var eden şartların doğru analiz edilmesi gerekiyor. Dahası Refah-Fazilet çizgisinin ne tür mağduriyetler üzerinden yürüdüğü de önemli…

Türkiye’de uzun yıllar toplumda var olan laik-antilaik kutuplaşmalarının ve sonrasında özellikle 28 Şubat sürecinde yaşanan mağduriyetleri dikkate almadan AK Parti siyasetini de, öncesindeki Refah geleneğini de anlamak mümkün değildir.

Hal böyleyken, şimdi AK Parti’nin Türkiye toplumunun nefes almasını zorlaştıran politikalarına bakıp dindar-muhafazakar kesimleri toptancı bir yaklaşımla suçlamak hakkaniyetli bir tutum olamaz.
Maalesef CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ adımlarını anlamakta zorluk çeken Ortodoks sol, dindar-muhafazakar kesimleri 6’lı masadan uzaklaştırmak için canhıraş bir mücadele veriyor ve sonuç olarak seçimlerde Cumhur İttifakı’nın kazanması için çalışıyor.

Mesela Cumhuriyet’ten Nilgün Cerrahoğlu dünkü yazısında, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yaptığım röportajdaki “Din siyasetin içinde olmamalı” sözleri üzerinden tuhaf bir itibarsızlaştırma kampanyası başlattı. Cerrahoğlu’nun geçmişte Refah Partisi yıllarında Gül’le yaptığı röportajdan alıntıladığı şu ifadeleri dikkatle okumakta yarar var: “Türkiye’de geçerli kanunlar arasında, İslam’a aykırı olan da var, olmayan da. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkı kullanacağım.” Yani Abdullah Gül, baskıcı yasalara karşı mücadeleden söz ediyor. Ne var bunda, baskıcı yasaları mı savunması gerekiyordu? Ayrıca Gül’ün o gün söylediği sözler, bugünkü değerlendirmeleriyle çelişmiyor, tam aksine örtüşüyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de değişimi savunuyor. Gül’ün ifadeleri aynen şöyle: “İslam dini genel prensipler, kurallar koymuştur. Esnektir. Zamana, devreye göre yönetim şekilleri değişebilir.” Kaldı ki bütün insanlar gibi Abdullah Gül de daha değişimci bir çizgiye evrilebilir, ayrıca değişim güzel bir meziyettir. Aslında daha geniş bir perspektiften bakınca Ortodoks solun neden değişime bu kadar kapalı olduğunu sorgulamak gerekiyor. Maalesef bu bakış açısı kelimenin tam anlamıyla muhafazakar kesimleri 6’lı masadan ürküten ve doğrudan AK Parti’ye hizmet eden bir yaklaşımdır. AK Parti’ye oy vermek istemeyen ve yeni adres arayan kesimler bu tavır karşısında doğal olarak şöyle düşüneceklerdir: “Bunlar Abdullah Gül gibi makul bir isme bile tahammül edemiyorlar, yarın iktidara gelirlerse yine benzer sıkıntıları yaşayabiliriz, biz yine AK Parti’den vazgeçmeyelim.”

Ben AK Parti’nin yerinde olsam, Ortodoks sola ödül veririm…

Ne yalan söyleyeyim, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘adalet yürüyüşü’ ile başlayıp ‘helalleşme’ adımı ile zenginleşen değişimci politikalarının önünde adeta bir barikat gibi yükselen Ortodoks solun arkaik duvarlarını görmek doğrusu insanda umutsuzluk yaratıyor.

Oysa Kılıçdaroğlu çok önemli bir iş yapıyor ve ısrarla Türkiye’deki bütün mağdur kesimlerle helalleşme adımlarına devam ediyor. Kılıçdaroğlu daha dün İstanbul il başkanlığındaki ‘helalleşme’ programında, birlikte yaşamamızı zenginleştirecek tarihi bir konuşma yaptı. Kılıçdaroğlu’nun şu ifadeler başka söze gerek bırakmıyor: “Helallaşme aynı zamanda oturup düşünmek demektir. Oturup düşüneceğiz, neden kavga ediyoruz? Haydi kavga ettik, bari barışmasını bilelim. Eğer biz bunu yapabilirsek bu memlekete huzur getirmiş oluruz. Kusur, evet kusurumuz var. Defalarca söyledim. Yanlışımız var. Hata insana mahsus bir kavramdır zaten. Bütün mesele aynı hatayı tekrar etmemektir. Helalleşmek aynı zamanda barışmak demektir. Helalleşme aynı zamanda geçmişteki yaraları sarmak demektir. Siyasiler o yaraları kaşıyorlar, nasıl kanatırız diye. O yaraların kapanması lazım. Aynı acıların bir daha yaşanmaması demektir.”

YORUMLAR (176)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
176 Yorum