Şanghay’ın gücü ve fazileti

Türkiye son dönemde sadece ekonomik bir kriz yaşamıyor, gerçek anlamda demokratik bir istikamet belirleyemediği için evrensel anlamda bir ‘hukuk devleti’ olmayı beceremiyor ve doğal olarak dış politikada derin savrulmalar yaşıyor.

Eminim ki iktidarın özellikle son beş yıldaki dış politika tercihlerine bakmak bile insanın başını döndürmeye yetecektir. Osmanlı’dan bu yana ekonomik ve siyasi anlamda en önemli partnerimizin Batı dünyası olduğu herkesin malumu. Halen de ticari ağırlığımızın yüzde 50-60’lık bölümünü Avrupa ülkeleri oluşturuyor. Her ne kadar şimdilerde buzdolabında olsa da AB ile ‘tam üyelik’ sürecinde olan bir ülkeyiz. Dahası, şu günlerde ABD ve Avrupa’nın yaptırımları yüzünden zor günler yaşayan Rusya’nın mallarını Afrika ülkelerine değil, Avrupa’ya pazarlamaya çalışıyoruz.

Kısacası Rusya dahil hepimiz, gelişmiş dünya ile ekonomik ve siyasi ilişki kurmaya çalışıyoruz, yani Batı dünyasına sırtımızı dönmek gibi bir lüksümüz yok.

Ama ne hikmetse, eşyanın tabiatına aykırı olmasına rağmen, ‘despotik ülkeler birliği’ olan Şanghay hevesimizden de bir türlü vazgeçemiyoruz.

Malum Cumhurbaşkanı Erdoğan epey bir süredir Avrupa’ya dönüp, Sayın Putin’e ‘Bizi Şanghay Beşlisi içine alın’ dedim. Biz de AB’ye ‘allahaısmarladık’ diyelim, ayrılalım oradan. Bu kadar oyalamanın ne anlamı var?”, “Şanghay Beşlisi daha iyi, çok daha güçlü”, “Gelin derlerse gideriz…” benzeri göndermelerde bulunuyordu. Sonunda Erdoğan, konuk ülke cumhurbaşkanı olarak Şanghay’a katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve dönüşünde “Şanghay’a tam üyelik” sorusuna verdiği cevap ise bir adım ileriye işaret ediyor: “Şimdi bundan sonraki süreç ise bu işin en ileri kademesine doğru atılacak bir adımdır.“

Her ne kadar bu yeni adım, Türkiye’nin Şanghay’a gireceği gibi bir kanaat oluştursa da önümüzdeki yıllarda bunun siyasal bir gerçekliğe tekabül etmediği görülecektir. Çünkü Şanghay diye oluşmuş bir yapı yok, sadece Çin ve Rusya’nın despotik heveslerini örtmek için kullanılan tırışkadan bir örgüt çadırı o kadar… Diğer ülkeler ise bu tiyatronun figüranları sadece…

Şanghay denen tiyatronun neyi perdelemek için sahnelendiğini anlamak için Özbekistan’daki toplantıda yaşanan illüzyona bakmak yeterli olacaktır. Son Şanghay toplantısından ‘akılda kalan nedir’ diye sorsak, herhalde hemen herkes “Uygur Türklerine soykırım uygulayan Çin’in madalya ile ödüllendirilmesidir” diyecektir.

Gördünüz mü, işte Şanghay bu… O toplantıda tam üye ve misafir konumundaki ülkeler dahil hepsi zulmün ödüllendirilmesini sessizce izlemek durumunda kaldılar. Ayrıca o toplantıya katılan liderlerin hiçbirinden Rusya’nın Ukrayna’daki sivil katliamlarına tek laf söyleyen de olmadı. Üstelik bu tiyatroyu seyreden ülkelerin neredeyse yarıdan fazlası da Müslüman.

Şimdi Türk medyasındaki yandaş ve Ortodoks sol kalemler Şanghay güzellemesi yapmak için adeta sıraya girmiş durumdalar. Türkiye’nin ne kadar isabetli bir dış politika izlediğini anlata anlata bitiremeyen iktidar medyası, dünya siyasetindeki ‘küresel eksen kayması’nın hızlandığını, ABD liderliğindeki Atlantik yerine “Çin, Rusya ve Türkiye liderliğinde yeni bir güç merkezi”nin doğduğunu anlatabilmek için kendilerini helak ediyorlar. Çaktırmadan AK Parti iktidarına yandan çarklı güzellemeler yapmaya çalışan Ortodoks sol kalemler ise Putin’in Ukrayna’yı işgaliyle “NATO kuşatması”nı yarmak için nasıl faziletli(!) bir iş yaptığını pazarlamaya çalışıyorlar.

Ortaya konan bu fotoğrafın bize söylediği gerçek şudur; Merdiven altı İslamcıları ve Ortodoks sol demokrasi gibi evrensel değerlerden çok, despotik masallara inanmayı tercih ediyorlar. Belki de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek ama, bu demokrasi kaçkını kalemler eğer Türkiye’yi diktatörlerin tırışkadan örgütü Şanghay’a dahil edebilirlerse kendilerini çok mutlu hissedecekler.

Aslında bütün bu Şanghay masallarının hemen hepsi sadece bir gösteriden ibaret. Açıkçası ben, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Şanghay tiyatrosuna katılma söylemlerinin, kendisine karşı mesafeli duran ABD ve Avrupa’ya “Bak giderim ha…” demenin başka bir versiyonu olduğu kanaatindeyim. Zira Erdoğan da bilir ki kendisi istese bile Türkiye asla böyle uyduruk bir örgütün içinde olmayacaktır.

Ancak kaderin cilvesine bakın ki sabah-akşam Şanghay fantezisi yapanlar en küçük tatil fırsatını değerlendirmek için ilk fırsatta soluğu Paris, Londra, Newyork ve Berlin’de alırlar. Dahası bu uyduruk birliğin içinde yer almak için heves eden ülkelerin liderleri ve bütün Şanghay pazarlamacıları ne hikmetse çocuklarını emperyalist olarak tanımladıkları Batılı ülkelerde okutmak için can atarlar. Kısacası Şanghay’ın gücü de fazileti de bu kadardır…

YORUMLAR (81)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
81 Yorum