Milli seferberlik

Yıllardan beri hem askerlik yaptığım dönemde, daha sonra da kendimi (gazeteci olarak nitelendirmesem de en azından) belgeselci, yazar, televizyoncu olarak nitelendirdiğim dönemlerde hep şunu vurgulamaya çalıştım: Ülkemiz 78 milyon olarak terörle mücadeleye konsantre olmadığı müddetçe asla bu terörü engelleyemeyiz. Ülkenin bir tarafı terörle uğraşırken diğer tarafı hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ederse bu sorun, yalnızca teröristle mücadele boyutunda kalır, bataklığın kurutulması olarak niteleyebileceğimiz terörle mücadele ise yapılamaz.

Defalarca bunu yazdım ve söyledim. Bugün, 44 şehit verdiğimiz saldırının arkasından yaşananlara baktığımızda artık bu işin Sayın Cumhurbaşkanı’nın da dillendirdiği gibi ancak bir “Milli Seferberlik” ile aşılacağı ortadadır. Çünkü biz 15 Temmuz’da gördük ki, sorunları nitelikli anlamda çözemediğimizde, sorunlar büyüyor ve sonrasında bizleri esir edecek boyuta gelebiliyor. Örneğin yıllarca 7 Şubat’ı MİT Müsteşarı’nın sorunu, 17-25 Aralık’ı Başbakan’ın sorunu, Ergenekon’u askerlerin, TSK’nın sorunu olarak algıladık ve “herkesin kendi sorununu çözmesini” istedik. Oysa 15 Temmuz’da hiç ayırt etmeden hepimiz bombalandık. Terörü sadece Güneydoğu’da yaşanacak gibi algıladık; ancak bir terör örgütünün nasıl azgınlaştığını ve sokaklarda insanlarımızı nasıl acımasızca öldürebildiğini yaşadığımız yerlerde, geçtiğimiz sokaklarda çok açık gördük.

Avrupalılara, İngiliz parlamenterlere konuşma yapan akademisyenlere saldıranlara kızıyoruz. “Nasıl buna müsaade ettiler” diye tepki veriyoruz. Peki, burada üniversitelerde terör örgütü sempatizanlarının saldırısına uğrayan vatansever öğrencileri nereye koyacağız? Oradaki saldırıları nasıl nitelendireceğiz? Diyorum ya kendi ülkemizdeki sorunu milli seferberlikle çözmediğinizde ancak bu kadarını yapabilirsiniz, başarabilirsiniz. En uzakta, benim hiç görmediğim yerde yaşanan sorun benim olmadığı müddetçe, bu sorunlar çözülmüyor. Bugün geldiğimiz nokta da o. Çok acı bir tablo. 44 tane vatan evladı. Gencecik, 20’li, 30’lu, 40’lı yaşlarda… İçinde polisi, askeri, sivili… Birleştirecek, sorunları doğru anlamaya yol açacak bu ölümler keşke olmasa. Ölümler olmadan sorunların farkına varabilsek ve bu sorunları çözebilsek… 44 tane vatan evladının kaybından sonra bir sorunun milli seferberlikle çözülebileceğinin farkına varmış olmak da aslında büyük bir başarı. Hepimiz bu süreci el birliğiyle atlatmak zorundayız.

Milli seferberlik denince askere almak olarak algılamayın. Sokakta, işyerinde, üniversitelerde, evinizde, arkadaşlarınızla sohbetlerinizde, her yerde çözmeye, çözüm üretmeye çalışmak, teröristle, terörü övenlerle mücadele etmek, sosyal medyada doğruyu anlatmak, doğruyu anlatmayanlarla mücadele etmekle olur milli seferberlik.

Seferberliği, dünyanın neresinde terörle mücadele edilmesi gerekiyorsa orada mücadele etmek olarak algılayın. Gücümüzü, cebimizdeki parayı, kanımızı, canımızı, terimizi dökecek bir mücadele olarak anlayın. Kandırılmış bir çocuğu kazanmak için mücadele etmek olarak görün. Hep beraber el ele tutuşmak, herkesi bütünleştirecek, birleştirecek olan çözüm önerilerini bulmak olarak algılayın. Kardeş olduğumuzu hatırlatacak türkülerimiz olarak anlayın. Böyle yapmazsanız bu sorun daha da büyüyecek. Gelin hep beraber milli seferberliğin ne olduğunu anlayarak, düşünerek bu sorunu çözelim. Bu bir askeri çağrı değil. Bu çağrı, birlik olacağımız bir çağrı olarak algılansın. Milli, yerli, bu toprağın çocuğu olduğumuzu hatırlayalım. Bizden başka bu sorunu kimsenin çözemeyeceğini de çok iyi bilelim. Çözme, demokrasi getirme niyetinde olsalardı Irak’a, Libya’ya neler yaptıklarını görmezdik. Biz büyüyeceksek, bir yere geleceksek hep beraber geleceğiz. Milli, yerli, bu toprakların çocukları olarak geleceğiz.

Önceki gün katıldığım televizyon programında arkadaşlar ‘Dağ 2’ filminin sonunda geçen bölümü yayınladı. Dakikalarca şehit isimleri geçti. Onlara bakarken içinden ne kadarını tanıdığımı ve tanımadığımı düşündüm. 2,5 dakika boyunca okuyamayacağım kadar küçük yazılmış, binlerce 20’li yaşlarda insanımızın, vatandaşımızın, delikanlımızın, hayat hikayelerinin geçtiği bir görüntüydü izlediğim. Bir kez daha gördüm ki, biz hep beraber olmadığımız müddetçe bu sayı artmaya devam edecek.

Biz, 15 Temmuz’da boynumuza pranga geçirmeye, kefen giydirmeye çalışanlara nasıl direndiysek ve mücadele ettiysek, nasıl o tankların altına yatıp F-16’lar bombalarken meydanları boşaltmadıysak bugün de 3-5 terörist diye söylemiyorum, bize saldıranlara rakamları ne olursa olsun bu toprakları teslim etmeyelim. Etmeyeceğiz de… Vatan edindiğimiz bu toprakları bize mezar ettirmeyeceğiz. Bu toprağın güzelliklerini onlara yar etmeyeceğiz. Biz bu toprağı seviyoruz. Onun için de her şeyi vermeye hazırız. O zaman gelin birimiz, ikimiz değil, el ele tutuşup hep beraber bütün gücümüzle mücadele edelim. Bir daha üzülmek, cenazelerde ağlayan şehit ailelerini, çocuklarını görmek istemiyorsak artık bir olduğumuzu hatırlayalım. Bunu hatırlamazsak üzülmeye devam edeceğiz. O isimlerden bir tanesi belki çok yakınımız olacak, belki biz olacağız. Gelin uyanalım, bu işin milli ve yerli olduğunu hatırlayalım. Bu işin hep beraber bir seferberlikle çözüleceğini herkese haykıralım. Milyonları sokağa dökelim. Bayraklarımızı göğe yükseltip şunu haykıralım: Biz buradayız ve gitmeye de niyetimiz yok. Bizi tek teker öldüremeyeceğinize göre, o zaman gelin bizimle beraber çalışmayı öğrenin. Biz milli ve yerliyiz. Biz Çanakkale ruhuyuz. Biz Osmanlı’nın devamıyız. Biz Atatürk ve silah arkadaşlarının Kurtuluş Savaşı yaparak bize emanet ettikleri bu toprakların çocuklarıyız.

YORUMLAR (19)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
19 Yorum