Buluttan nem kapma havası

Dış politikada bir dizi meselemiz var. Özellikle Avrupa odaklı olanları da aynı zamanda içeride yaşananlarla doğrudan ilişkilidir. Hukuk ve demokrasi temelinde yaşamakta olduğumuz problemler Avrupa ve Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi etkiliyor. Bu etkiyi de en fazla ihtiyacımız olan alanda yani doğrudan yatırımların azalması ve borçlanma risk puanımızın artışında görürüz. Tekrar tekrar aynı cümleleri sarfetmeye gerek yok; iyi bir demokrasi, güvenilir hukuk sistemi ve en nihayet öngörülebilir olmak bizim gibi ekonomiler için hayati öneme sahiptir. Bu seti tamamlarsak ekonomik kriz riski azalır, aksi takdirde bugünkü tabloya mahkum oluruz.

Yine de başımıza gelenlerin dış güçlerin bir oyunu olduğunu düşünmek istiyorsak, problem yok buna inanabiliriz. Hatta, bir açıdan bakıldığında böyle bir yaklaşım doğrudur da. Zira “dış güçler” yani; bizim büyüme için, köprü, yol, alt geçit, havaalanı yapabilmek, sağlık ve sigorta sistemimizi finanse edebilmek ya da gurur duyduğumuz savunma sanayimizi güçlendirebilmek için ihtiyacımız olan parayı temin eden ülkeler veya onların dev finans kurumları “oyun”u böyle oynarlar. Türkiye’nin istikrar içinde olmasını ve hukuki güvenilirliğe sahip olmasını şart koşarlar. Bu şartı sadece bize değil bizimle aynı ligde yarışan ülkelere, Brezilya, Güney Afrika, Meksika, Arjantin gibi dış kaynağa ihtiyaç duyan bütün ülkelere de “dayatırlar.” Sebebi çok basittir… Paralarının ülke içinde şeffaf dolaşımını, karanlık sokaklarda kaybolmamasını isterler ki vadesinde geri alabilsinler.

***

Bırakın dış güçleri, iç güçler de böyle davranır. Türkiye’de faaliyet gösteren bankalar da kredi verecekleri şirketleri ince eleyip sık dokurlar, ipotek isterler ve borçlunun bütün ticari hatta bazen sosyal faaliyetlerini takip ederler. Paraya ihtiyacın varsa, bunu içeriden veya dışarıdan karşılamak mecburiyetin varsa o denklemde karanlık, belirsiz, esrarengiz bir dehliz yoktur. Sadece “hain dış güçler” değil “ihanete meyilli iç güçler” de ortanın iyileşmesini, öngörülebilir olmayı bekler. Hiçbiri parasını belirsizliğe yatırmaz, hiçbiri risk almak istemez. İsteyemezler de özellikle küçük yatırımcıların tasarrufuyla oluşan devasa küresel fonlar kendilerini bağlayan kriterlerin dışına çıkamaz.

Kimse kimseye hatır için iyilik de yapmaz, yapamaz. Bizim olduğu gibi yabancıların da çıkarları vardır ve herkes sadece kendi çıkarına bakar. O çıkarları da baştan kabul edilen kurallar yönetir. Oyunun kuralı bellidir. Parayı aldıktan sonra işler yolunda gitmediğinde “dış güçler, karanlık odaklar, emperyalistler…” diye feveran etmek, belki yürekleri soğutur ama gerçeği değiştirmez.

Yeterince üretemiyorsan, teknoloji liginde oynamıyorsan, doğal kaynaklarda bağımlıysan ve sermaye birikimin yoksa tablo bundan ibarettir. 82 milyon nüfusun refahı için dışarıdan kaynak bulmak zorundasın. Bunun için, demokrasi ve hukuk temelinde rasyonel bir ekonomik modele mecbursun. Rasyonaliteyi kaybettiğin anda daha az borçlanır daha fazla faiz ödersin ve milli gelirin ve kişi başına refah payın düşmeye başlar. Üstelik, ne kadar uzun süre rasyonel omamakta direnirsen okadar da geleceğinden tüketirsin.

Ekonomi böyle kırılganlaşır. Kur bazen bir tweete bakar bazen bir mahkumun kaderine. Ekonomiyi seçim sonunu da etkiler, seçim sonucunu kabul edip etmemek de… Sokaktaki insanın cebindeki parayı düşünce özgürlüğü de belirler, basın hürriyeti de.

Bir an gelir öngörülebilirlik kaybolur ve yatırımcı, finansçı, tüketici, idareci, vatandaş, iç güç, dış güç; hepsi buluttan nem kapmaya başlar.

Şimdi bu evreyi yaşıyoruz.

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum