İttifak ve ötesi

Seçimin üzerinden bir ay geçmek üzere ve herkesin aklı hâlâ İstanbul seçiminin iptal edilip edilmeyeceğinde takılı duruyor. Belediye Başkanı görevine başlamasına rağmen, daha önce benzerine rastlamadığımız belirsizlik yaşanıyor ve gözler Yüksek Seçim Kurulu’nun attığı atacağı adımları takip etmekten yorulmuş bulunuyor.

Seçimin iptalinin sonuçları bir analiz konusu, AK Parti gibi son derece tecrübeli bir siyasi gücün iptal yolunu zorlamayı tercih etmesi başka analiz konusu...

Ne var ki Türkiye’nin acil çözüm bekleyen ve ertelenemez meseleleri İstanbul seçiminin akıbetine ilişkin tahmin merakının ötesinde önem arz ediyor. Üstelik çıkacak sonucun mevcut meselelere katacağı ağır yüke rağmen.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da meselelerin önemini tartıyor olmalı ki seçimin dumanı üzerinde tüterken “Türkiye ittifakı” kavramını ortaya atmakta beis görmedi. Kulaklar bugüne kadar “cumhur ittifakı”na alıştığı için muhtevası belli olmamasına rağmen bu yeni yaklaşım büyük merak uyandırdı. Uyandırdı ama tartışılamadı. Çünkü, partisinin seçimden neredeyse zaferle çıktığını ilan eden MHP lideri Bahçeli hem bu kavrama karşı çıktı hem de cumhur ittifakı dışında bir yaklaşıma sıcak bakmayacağını açıkça söyledi. Böylelikle, yeni bir fikir bekleyenler ya da seçim sonrası gerilimin düşmesi adına temenni besleyenler için mevzu başlamadan bitti...

***

MHP’nin başkanlık sistemi için taşıdığı önem ortadayken Bahçeli’nin iktidara karşı düzenleyici güç kullanmasının şaşılacak tarafı bulunmuyor. Belirli fikirler ve tatbikatlar çerçevesinde oluşan cumhur ittifakının formu da akıbeti de tabiatı gereği kendisini yakından ilgilendiriyor.

Buraya kadar mesele büyük ölçüde Erdoğan ile Bahçeli arasındadır. Ancak ülkenin karşı karşıya bulunduğu gündem bununla sınırlı değildir ve gayet tabii, ekonomiden dış politikaya, hukuktan sosyal gerilime kadar bütün sahalarda çözüm bekleyen konular bizatihi Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğuna bakmaktadır.

Erdoğan bir yandan kendisi için çok önemli olan ittifakın seyrini yönetirken öte yandan ülke meselelerinin halli için yeni bir yaklaşım sergilemek zorundadır. “Yeni bir yaklaşım” zira, eski yöntemlerle işlerin üstesinden gelinemediği aşikârdır.

Hukuk ve demokrasi eksik kalmaya devam ettiği müddetçe ekonomi kriz halinden çıkamayacak, dış politikada yeni bir tarz denenmediği müddetçe de Türkiye hem ekonomide hem de diplomaside hak ettiğinden azına rıza göstermeye devam edecektir.

Bunlar problemlerin acil ve aktüel olanlarıdır. Beraberinde başkanlık sisteminin başarısı ve vaatlerinin tahakkuku için önümüzde bulunan 4 yılı aşkın sürenin her alanda en verimli şekilde değerlendirilmesine dair yeni bir perspektife ihtiyaç vardır. Ana mesele ekonomi, hukuk ve dış politika olmakla beraber bilim, teknoloji, bürokrasi, güvenlik, eğitim, üniversiteler, tarım, sağlık, spor gibi alanlarda yükseliş için topyekün bir hamle ihtiyacı vardır. Sayılan branşların hepsi birbiriyle çok yakından ilintilidir. Yani, birinde geri kalıp diğerinde ilerleme ummak beyhudedir. Mesela, hukuku ve demokrasiyi olduğu gibi bırakıp ekonomiyi, akademiyi ya da güvenliği ihya edebilmek mümkün değildir.

Hal böyleyken Türkiye’nin 31 Mart’ı bir an önce unutup önüne bakması, geçen her günün üreteceği fırsat maliyetini de hesaba katarak hedeflere odaklanması tercih değil zarurettir.

YORUMLAR (34)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
34 Yorum