Seçim zaten o kadar önemli ki...

Özellikle belirtmeye gerek yok; her seçim önemlidir. İsteyen tarihi önem atfeder isteyen milad olduğuna inanır, isteyen de hayati derecede kıymet atfeder. Özellikle, başkanlık sistemine geçildikten sonra kurulan her sandık, ortaya çıkacak sonuçların tesirini biraz daha artırmıştır. Yeni sistemde mesele, bir partinin kazandığı belediye sayısının miktarını aşıyor. Sistemin tabiatı gereği, merkezi iktidarın mümkün olan en fazla üniteye sözünün geçmesi hedefi önem arzediyor. Bilhassa da büyükşehirlerde…

Bununla birlikte seçimin önemini belirtmenin yolu ülkenin bir beka meselesiyle karşı karşıya olduğunu; yani olmak ya da olmamak hattında bulunduğunu söylemek değildir. Seçim zaten önemlidir… Türkiye’de insanlar zaten ortalama yüzde 80’in üzerinde katılımla sandığa giderek her defasında bu önemin farkında olduklarını gösteriyor. Toplum zaten, bir başka itici ve motive edici güce ihtiyaç duymaksızın ileri düzeyde politiktir. Böyle bir sosyolojik hakikat yokmuş gibi seçimin ve sandığın önemini olabilecek en keskin ifadelerle anlatmanın gereği de faydası da yoktur. Projeleri, geleceği ve özellikle nasıl bir toplum ve ülke tasavvuru olduğunu anlatmak, bu sahalarda yarışmak yeterli olacaktır.

Ne kadar aksi iddia edilirse edilsin seçmenin her zaman rasyonel karar verdiğini de hatırdan çıkarmamak gerekir. Sözgelimi, muhalefetin düzenli şikayet konusu ettiği seçmenin yalanlara kandığı iddiası da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Seçmen -genel olarak- yalana kanmaz, sanılanın aksine de kandırılamaz. Yalanla gerçeği, doğruyla yanlışı ayırt edebilme kaabiliyeti esastır ve bazen kendisine söylenenlerin çelişki içermesine rağmen toplam bir kanaatle oyunu verir. Bir partiyi tercih eder veya bir başkasına yol vermez. Bunu iktisattaki “fayda maliyet analizi” kavramını sosyolojiye transfer ederek açıklayabiliriz. Kendi değerleri, çıkarları ve ülkenin geleceği doğrultusunda ve ilaveten eğer ideoloji duygusu güçleyse bunu da denkleme katarak bir karar verir. Bu karar bazen en yüksek vicdani tatmine tekabül eder, bazen kerhen gerçekleşir. Bazen de nasıl partiler strateji geliştiriyorsa sokaktaki insan da stratejik oy verir.

Bilindiği gibi ittifak odaklı siyasal strateji de sistemin merkezine oturmuştur.

Sistemin şimdiden sonra ancak karşılıklı olarak “cumhur” ve “millet” şemsiyesinde iki büyük ittifakla yürüyebilecek olması bir siyasal stratejidir. Seçmenin geleneksel olarak sahip çıktığı partiye ilaveten ikinci bir partinin sempatizanı haline gelmesi de bir siyasal davranış değişikliğidir. Daha önce en azından bu kadar yaygın görülmeyen bu oy verme biçimi şimdi bir siyasi gerçek haline geliyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi yerel seçimlerde de artık sadece AK Parti’nin ve CHP’nin aldığı oylara değil diğer ortaklarla birlikte ittifakın kapasitesine bakılıyor. Bu tablo da özetle ortaya toplamda birbirine yakın iki siyasi blok çıkarmıştır. İl il yerel seçim tahminleri bu yeni durum üzerinden yapılıyor. Muhtemelen sonuçlarda da bunun yansıması olacaktır.

Bu yöntemin başarılı olup olamayacağı, verimlilik üretip üretemeyeceği veyahut da pazara kadar mı mezara kadar devam edeceği ayrı mesele ama bütün gelişmeler seçmenin gözü önünde cereyan ettiği için bir beka meselesine müracaat edilmeden yine seçmenin kararıyla neticeye bağlanacaktır. Neyin ne kadar önemli olduğunu seçmenin hissiyatı ve iradesi tayin eder.

Unutmayalım, sistem değişikliğini de 31 Mart’ta sandığa gidecek seçmen sağlamıştı. Devamı için en doğru kararın ne olacağını yine aynı seçmenin bileceğine de itimat edelim. Tecrübeyle sabit ki, dozu artan gerilim ve sertlik seçmenin kararını umulan istikamette değiştirmez, ancak geride tatsız bir tortu bırakır…

YORUMLAR (31)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
31 Yorum