Şiddetsizlik adına, umudun hatırına…

Toplumun içinde bulunduğu ruh halini anlamak veya değişimi ölçebilmek kolay değildir. Milyonlarca insan, milyonlarca hikaye, birbirinden farklı milyonlarca psikolojik faktör aynı anda devasa bir mekanizma halinde çalışırken aksaklıkları görebilmenin zorluğu vardır. İşler kötüye gidiyor veya insanlar mutsuz gibi genel yargılar doğru yönü işaret etmekle birlikte çoğu kez sıradan hali ifade eder. Kötü gidişat denilen şeyin bir sınır vardır ve genel olarak insanların bundan çıkabilme umudu da var demektir.

Art arda yaşanan toplu intiharlar (Fatih, Antalya, Bakırköy) ve zaman zaman şahit olduğumuz ve son iki günde de peşpeşe gelen (İstanbul, Isparta) katliam haberleri toplum psikolojisiyle ilgili kanaatleri bütün istatistiklerden daha sarsıcı şekilde tanımlıyor. Bir yanda umutsuzluğa teslim olanlar, öte yandan şiddet dışında çözüm bilmeyenler…

Bütün olup bitenlerin arkasındaki sebepler kesinlikle birinci derecede önemlidir. Derinleşen ekonomik problemler, sosyal baskı ve dayanışma eksikliği, medya görünürlüğü ve kişisel hatalar vesaire… Trajedi bazen hiçbir sosyo-ekonomik gerekçe olmaksızın ortaya çıkar. Dolayısıyla, tek tek herhangi bir vakanın önüne geçebilmenin yolu gayet tabii bu sebepleri ortadan kaldırmaktır. Ölüme veya öldürmeye varan o cinnet aşamasına ulaşmadan insanları tutabilmek her vakanın birinci çözüm yoludur. Ne yazık ki bu zordur ve ne yazık ki hayat ne kadar kötü olsa da her zaman bir çıkışın bulunabileceği duygusu her insanda aynı yoğunlukta olamıyor. Veya en kötü yolu seçen herkesin çevresinde onu alıkoyabilecek bir dayanışma bulunamıyor.

Zor zamanlarda toplum başkasının derdine daha fazla sağırlaşıyor, daha fazla görmezden geliyor veya umursamazlık artıyor. Her zihinde ayrı ayrı büyüyen ‘Benim derdim bana yeter’ duygusu duyarlılığı azaltıyor.

Evet, ne yazık ki çok fazla intihar ve katliam vakası var. Böyle meseleleri konuşmak az ya da çok sıradanlaştırmaya yol açtığı için bir derttir ama konuşmamak da başka derttir. Aynı umutsuzluk ve aynı cinnet halinde olanlara mesaj ulaştırmak gerekir. Medyanın duyarlılığı elbette önemli ama bütün geçmiş tecrübelerden biliyoruz ki sadece bu kadarı ölümleri önlemek için yeterli değil. Medya aracılığıyla doğru ve etkili mesaj vermenin bir yolunu bulmak gerekecek.

Temel sorunları çözebilmek kolay değildir ancak umutsuz kitlelere mesaj verebilecek, söz dinletebilecek ve en azından kafalarını karıştıracak bütün uzmanlıkların konuşması bugün mutlaka zarurettir. Toplumun ruhuna, kalbine ve aklına hitap edebilecek, sözü dinlenen otoritelerin seferberlik zamanıdır. “İnsanlar üzerinde bu çapta moral verecek otoriteye sahip kim kaldı ki?” sorusu da zihnimi kurcalamıyor değil ama elde ne varsa artık…

Adı ve içeriği ne olursa olsun her türlü gerilimi azaltmayı deneyerek başlayabiliriz. İnsanların en yakıcı meseleleri bile birbiriyle konuşabildiği bir zeminin her meseleye faydası olacaktır. İnsani değerleri yükseltmenin zamanıdır. Duyarlılığı, empatiyi, dayanışmayı ve başkalarının derdine kulak kesilme duygusunu geliştirmek, hiç olmazsa artan gerilim seviyesini düşüren ve şiddetsizliği teşvik eden bir atmosfer yaratacaktır.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum