Dünyanın herhangi bir sabahı...

Deniz kırlangıçları erken saatte salvo yapıyorlar. Sanki vaktin kanatlarını iki yandan tutmuşlar, onu ölümsüz bir şenliğe götürüyorlar. Denizin kıyıya vurduğu yerde balçıktan sığ bir adacık oluşmuş ve üstünde iki coşkun köpek balıkçıllara doğru oynaşarak koşuyor. Gökte sicim bulut kümeleri sanki geride, evlerde henüz uyanmamışların ağır uykusunu sürüklüyor. Zambakgiller, şakayıklar, mor lavantalar, turuncusuna hiç doymayan karanfiller ve elbette prenses kediler yayılmış her bir yana. Göz avcılık etse hayretten şaşkına dönecek.

Bir sabahı sabah kılmak için bunlar yeter diye düşünebilirdiniz. Fakat cart bir karga sesi değerli bir kumaşı bodoslama biçercesine devreye girer. Araya çöp kamyonu, uçak sesi, dalga vuruşu, martı şamatası da karışır. Islık çala çala balık avlamaya çalışan tutkulu eller, geceden kalmışlar, yitiğini ararcasına inleyen kumrular da cabası. Bunların her birinin varlığı ile yokluğu arasında bir fark yoktur eğer zihin kendi köşesine çekilip de dünyanın tek bir sabahının idrak muhasebesine girişmemişse.

Ömrün aslında tek bir sabahın muhasebesi olduğu, yaşanılanların ve gelecek günlerin onu izleyeceği düşüncesi bir deniz anası kolonisinin kıyıyı doldurması gibi şaşırtıcı gelebilir. Oysa hayat tam da dünyanın herhangi bir yerinde bir sabahı olup olmayan insanların kurduğu bileşkedir. Birazdan önünüze bütün sadakatiyle yaşlı bir köpek çöker. Dili dışarıda, yorgun gözleri sorularla dolu, su üstünde bir tekne gibi yalpalamaya başlar. Patilerinin üstüne uzattığı çenesiyle bir fanilik düşüncesi mi yoksa sükûnet telkininde mi bulunur size kalmış. Hafif öksürseniz birden irkilip doğrulur, daha güven gerektiren bir mesafeye çekilir. Başınızı kaldırırsınız o an mesela siz, bir gülibrişimin altına oturmaktasınızdır ve önde bir tüylü alev salkımı denizin ufkuna kadar uzanmaktadır.

Elinizin üstünde gezinen karıncayı fark edersiniz sonra. Buraya, bu sabaha neden düştüğünüzü düşünürsünüz istemeden. Karınca daima tefekkürdür. Erken, çok erken uyanmasını istediğiniz sevdikleriniz ise uyku kovanında bal arılarının müziğiyle kendilerinden geçmiştirler. Bilirsiniz. Belki bir sabah burada, bu ağacın altında birlikte yaşanacaktır bir sabah faslı fakat çoktan zihnin tenha ve güzel köşesinde güvenliğe alınmıştır artık onlar. Karınca, şaşkınlıkla hangi zamana akacağını, nereden yol bulup da kendi sabahına kavuşacağını içgüdülerinin telaşıyla arayadursun, hafıza bir define avcısı gibi çoktan torbasını sırtlamış, elinde gümüş kazma yola çıkmıştır. Bir görüşe göre, yerin altı asıl üstüdür. Altı ise üstü. Bir gün alttan gelenlerle üsten inenler arada buluşacaklardır. Buluşma anının sabah olduğu kesindir fakat, yer, ara konusunda şiddetli itilaf vardır. Kimsenin, kimsenin hakkını ihlal etmeyeceği bir gök boşluğu ya da deniz dibi düşünülebilir. Ne var ki insan doğası şimdilik buna uygun değildir. Sabahı aramak, dünyanın herhangi bir yerinde bir sabahın yüzünü takınmak bundandır. Sabah insan yüzüdür. Sabah arayıştır. Aradalığın mahrem, delinmemiş zarında konaklamaktır.

Öyledir, belki tam da budur, sabahları insan ara bir yüz takınır kısa bir süreliğine. O süre içinde bütün jestler ve mimikler, arzular ve hayaller asıl önemlisi insan olmanın halleri gün yüzüne çıkar. Elimde olsaydı, dünyanın her yerinde her sabah tekrarlanan ve bir benzeri yaşanmayan yüz takınışlarını görmek isterdim. Belki de varoluşumuzun sırrı buradadır. Dün gün boyunca bizi yoran, gece süresince epriyip solan yaşam yorgunluğu taze ve diri bir heves aramaktadır. Şimdi ayakkabılarımı çıkarıp kumsal boyunca yürüsem birer jel maske gibi düşmüş yüzler göreceğim. Onların inleyişleri, yazıklanışları arasında dolanacağım.

Ama hayır bu deniz kırlangıçlarının salvoları, bu görünmez kumruların içten telkinleri keskin bir kayalık gibi denizi kesen yamaçta yankılanırken bunu görmek istemem. Belki dikkatle baksam pek çok ölü yüz göreceğim orada da. Denizin bir derin iç çekişle her vuruşta telkin ettiği ürpertici yaşam katsayısını tercih ederim. Bir sabahı varsa insanın ve hâlâ bir sabahı olabiliyorsa bunca kötülük içinde belki umudun tohumları da biz görmeden yeşeriyordur. Daha da güzeli, dünyanın pek çok yerinde pek çok sabah insanı, güneşi karşılar gibi varoluşun huzuruna çıkıyordur. Huzur, bir mutlu uyuşukluk değil, ürpertici silkiniştir insana. Sabah bunu hatırlatır.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum