‘Silinmiş el yazısı’ ya da Büyük Boşluk Oteli*
Cevdet Karal’ın son şiir kitabı ‘Büyük Boşluk Oteli’ çok yönlü okumaya imkan veren teatral yapısıyla daha bir öne çıkıyor. Hatta, müzik yönünden bakıldığında ‘oda müziği’ formuna sığdırılmış çok sazlı bir gösteri diye de yorumlanabilir. Perde arası olmayan, dekorsuz, tek oyunculu modern bir tiyatro bile denilse haksızlık sayılmaz. Karal’ın sinematografi kadar tiyatro bilgisi bir şema değil formunu bulmuş özgünlük diye akıyor biçimsel yönden. Fakat, altta değil ama dokuda, metafizik gerilim, inançların kültürle yozlaştırılmış ve tekrara boğulmuş çapaklarından soyularak arınık bir ses olmaya yelteniyor. İlk elde ‘Büyük Boşluk Oteli’ şiiri hayatla kendisine düş kadar düşünce edinmiş diri bir duyarlığın eseri. ‘Silinmiş el yazıları’ gibi ilk nazarda görünmeyen lakin ‘bir kere olanın ebedi varlığı’ içinde hep yaşaması kaderine dahil olma cinsinden bir girişim. ‘Otelin tek sakininin farklı görünümleri’ içsel dalışları, hayata bir imkan olarak sunan şiir dalgıçlığı, yüksek şiirin vuruş hamleleriyle örülmüş halde.
Oluş, isimler, görüntüler, renkler, canlılar, varlıklar halinde dizilirken ‘damla damla çözülen buz sarkıtı gibi’ varlığın öz ışığına dokunurlar. ‘Damla damla’ çözülüş, minimal bir ölçü değil aslında insanın ana rahmine ilk tutunması benzeri bir dölsel olgusallığı karşılar. Şair bilinç, kainat algısını ‘bir damla sudan’ olmakla birleştirir böylece. Hatta kitabın temel gerilimlerinden biri olan ‘doğurmak isteyen kadın’ personasını, güzellik kraliçesi İlkay’ın şahsından böylece okutur. ‘İki uçtan ayrılıp’, ‘düz bir çizgiye çevrilen’ kaderin hareket saati diye yoruma imkan verirken bu mısra, ‘Bir gökyüzü varmış, onu da hissettim/ Soyulup kaldırılmış derisiymiş yeryüzünün’ diyerek evrenini genişletir. İşte böylesi mısralar sadece imgesel çarpıcılıklarıyla değil asıl şiirimize yön veren duyuş yenilikleri olarak anılmalıdır. Bir şiir, kendini kırdığı yer ile inatla yenilediği yerin şuurunda ilerliyorsa ne yapmalı? ‘Aynı alevden ertesi gün hepsi tekrar üreyen’ nedircik yavruları gibi etrafa yaydığı şenlik duygusunu ne yapmalı?
‘Büyük boşluk otelini’ olmayan bir yerde, şeksiz şüphesiz ama ‘kendi kendine konuşma yeri’ diye konumlarken bir büyük cüreti de açık etmez mi şair? İnsan, Tanrısal bir davranış olarak kendi tekilliğinin karşısına, hatta Tanrı’ya rağmen geçme fırsatını kaçırırsa ne olur? ‘Aynı yerdeyiz, bilen yok yerini/ Ve otel gerçekte tek kişilik’ derken şair acaba Tanrı’dan miras ya da takas neyi indirmek ister yeryüzüne? Eğer, büyük oluş, Tanrı ile insan arasındaki, ne güneş ile ayın ne de geceyle gündüzünkine benzeyen, fakat tam ‘Kürekleri çektikçe seninle karaya doğru gelen bir deniz vardı’ mısraında açığa çıkan hal döngüselliği bir hiçliğe kapı aralamaz mı? Cümle kainat, ‘cihan bana sığar ben cihana sığmazım’ sözündeki gibi şairin içinde ‘kim var kim yok toplanıp seçilen boşlukta otel ‘ diye anılmaz mı? Bu yönden bakıldığında dünya dayatmasına bir karşı dünya çıkarmaktır bu. Uyuşmamanın uçurumunda konaklamayı göze almaktır.
‘Ruhlarla ne kalabalık bir dünya’ bakışıyla güya hayat hakkını itermiş gözükürken başka bir paralaksı koyar önümüze şair; yaşamsızlık. Literatür ve kavrama boğulmuş tekrar. Ağız kuruluğu gibi konuşmayı zorlaştıran illet. Sonuçta, dünyaya ve çağa karşı bir sorudur Büyük Boşluk Oteli. Sorduğu şeyin derinliğini görmek için ‘Değiştirmek ister miyiz otelle Nuh’un Gemisini…’ mısraına dönmek gerekir. İnsanın karanlık yanları tıpkı ‘ışığın karanlığa çekildiği yerde’ soluk alıp verir bu şiirde ayrıca. ‘Küçük düşürülmüşlük duygusu’ sadece hayata indirgenemez. Daha dipte, insanın ‘oluş yokuşunu tırmandığı’ yeri de imler. Bir reçete şiir olmamasıyla da okunma açıklıklarını sürekli artırır.
Bir kitabı okuyup ‘geçtiğimizde’ kendi hayatımızın da özetini yaşarız. Bizde bıraktığı tedirgin edici köz parçacıkları metinle kurduğumuz irtifa ile doğrudan orantılıdır. Görsel bir atmosferde, sesin, ışığın ve zarif içlenişlerin otağı varlık olmaktan duyduğumuz soruların yüceliğini de artırır. ‘Büyük Boşluk Oteli’, yarı ölü, yaralı, kirli beyaz, yeşil, kırmızı, çürük portakal, siyah, barmen, alkolik, ölüm, zeliha, hüseyin, anna, ilkay, engin görüntüleri altında, ‘silinmiş el yazıları’ gibi şiir olmaya daima teşne ve dünyanın ‘bir koltuğa oturmaya’ sığmayacak süzülüşlerinin yoklanması. Sağlamaya alınması dahası, şiirle.
* Cevdet Karal. Büyük Boşluk Oteli. Büyüyenay Yay. Nisan 2025.














