Sırrı Süreyya Önder'in kalbine doğru batan

Sırrı Süreyya Önder ile yollarımız hiç kesişmedi. İlgi ve çevre ortaklıklarına rağmen kısmet olmadı yüz yüze tanışıklık. Fakat onun yazdığı her yazıyı yaptığı her konuşmayı özellikle takip ettim. Her şeye meraklı insan bol bulunur fakat el attığı işte mahir az insan vardır. Hele bizde şöhret bir süre sonra sürpriz ve yaratıcılığını yitirip tekrarın alışkanlığına saplanır. Sırrı Süreyya Önder şöhret oldukça amatörleşti, bilindikçe kendi doğasına sadık kaldı. Hasbilik halk adamlığıyla gösterişsiz entelektüellik halinde sarmalanmıştı şahsında. Ben onda her zaman İmam-ı Azam aklıyla Cemal Süreya humoru arasında gidip gelişler gördüm. Doğunun Allah vergisi konuşma ve akletme yeteneği bir yandan çağdaş Nasreddin Hoca, Jim Jarmusch hatta Anadolu’lu bir Çetin Altan donu kazanmıştı. Adıyaman’dan çıkıp gelen esmer ve bıyıklı genç, el ne der ile değil bakın hele ben ne söylüyorum sevdasındaydı.

Sırrı Süreyya Önder şimdi hastanede ve ölümle pençeleşiyor. Umuyor ve dua ediyoruz ki ruh direnci, tıbbın yardımıyla onu ayağa kaldırsın. Gülen gözlerden insana yayılan umut daha bir görülür olur. Eskilerin feleğin çemberinden geçmek dedikleri hal tam da onun şahsında vücut bulur. Tuttuğu balığı bilerek suya bırakma bilgeliği yanında yakın erkek arkadaşının yanında sırf kız arkadaşı var diye onun yerine bilerek yumruk yeme hüneri ona aittir. Türkiye’de hemen hiçbir devirde hasbi ve yaratıcı adamlar ne devlet ne de toplum tarafından tutulurlar. Onlar her fırsatta karalamaların ve pek işlek kanun ve nizamnamelerin kurbanı olurlar. Kötülük bir elden ele ve bitmez gelenektir. Açıkçası ne onu zaman zaman hapislere tıkan devletin masumiyeti ne de sırf işlerine gelmiyor, kendileri gibi düşünmüyor diye her türlü laneti kusan cemiyetin affedilirliği yoktur. Bugün bir şey Sırrı Süreyya Önder’in kalbine doğru acımasızca yol almışsa hapishane duvarlarının, savcı kararlarının, polis şapkalarının, cemiyet fısıltılarının, yersiz suçlamaların, hain ilan edişlerin payı vardır. Bir kalp sadece fiziken yaralanıp yıkılmaz asıl tarihin kötü eliyle tahrip edilir. Bugün hastane odasında hayata dönmeye çalışan kalp cemiyetin kendisidir.

Nice insan tuluatın esintisiyle alkışlara boğuldu Türkiye’de. Sırrı Süreyya Önder, Gezi Parkı’nda kepçelerin önüne atıldığı zaman ne kadar samimiyse ‘Türkiye’de Kürtlerin sadece Kürt olması istenmiyor’ derken de samimiydi. Sırf anlamsız ve bedeli çok ağır Türk- Kürt karşıtlığı sona ersin, barış olsun, acılar son bulsun diye her kanatta cansiperane mücadele etti. Zor günlerde mücadeleyi bırakmadı maddeten rahatladığı zamanda konformizme gömülmedi. Belli ki okuyordu. Düşünüyor, muhakeme ediyor, eleştiriyor ve belli bir senteze varıyordu. Kadınlar, işçiler, emekçiler, emekliler, yoksullar, itilip kakılanlar onun meselesiydi. Meclis kürsüsünde yönetici olarak otururken iktidar pozuyla değil Türkiye insanının inişli çıkışlı gerçeğiyle karşılaşmanın soğukkanlılığıyla hareket ediyordu. İstese buzu kırabilir dilese lambayı üfleyebilirdi. Dur bakalım, durun bakalım, bir duralım hele, bir nefes alalım feraseti öne çıkıyordu onda. Feraset adamı kimdir diye sorsalar tereddütsüz onu gösterirdim.

Türkiye’de devlete hakim zihniyet son zamanda paradigma devrimine yöneldiğinde belki de herkesin ittifak ettiği yürütücü aktörlerden birisi Sırrı Süreyya Önder oldu. Sanatta olduğu kadar politikada hatta devlet işlerinde kendisine çalışmayan insana nadir rastlanır. En çetin toplantı ve görüşmelerin sonrasında onun bir semt meyhanesinde, sigarasının dumanına aşkla bağlanmış kasketinin altında tarihin çardağına dönmüşçesine köşeye çekildiğini görmek şaşırtıcı değildi. İnançlar, mezhepler, meşrep ve meslekler belli ki onda sadece bir kavramsal mesele değil insan araştırmasının kaynağıydı. Sinemada hatırı sayılır bir iz bırakmanın yanında mizahın da hakkını verebilmişti.

Türkiye’de şiirden anlayan, roman okuyup Hz. Ali Cenkleri yanında Don Kişot ve poker bilen adamlar, hoşgörüyü, bir sosyallik nezaketsizliği görüntüsünde değil ıralarının müdanasız çiçeği diye dillerinde yaşatırlar. Türkiye’nin yorgunluk ve bıkkınlık üreten iklimi, Kürt meselesinin en çetin eşiğinde onun sırtına ayrıca büyük bir yük bindirmişti. Onun bildikleri, tanıklıkları, tarihin doğru yazılmasının da kaynağı olacaktır. Duamız ve dileğimiz onun sağlıkla ayağa kalkması ve Türkiye’ye ne olmayarak yol yürüyemeyeceğini bir kez daha göstermesidir.

YORUMLAR (19)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
19 Yorum