İkili eğitim-öğretim çilesi

Bugün Türkiye’de yaşayan hemen her birey bir şekilde okulla iç içe, kendisi olmasa da ya çocuğu ya da çok yakınının bir çocuğu bu sürecin içerisinde. Dolayısıyla okullarda yaşanan sorunlar hayatımızın bir parçası durumunda. Bugün eğitim felsefemiz ve eğitimin genel sorunları üzerinden bir yazı yazma niyetinde değilim, tamamen alt yapı ile ilgili bir sorunu dile getireceğim.

Milli Eğitim Bakanlığı son yıllarda tüm yurt genelinde özellikle nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelerde tekli eğitim-öğretime geçme hedefini gerçekleştirmeye odaklanmış ve nitekim bu yıl pek çok ilimizde de bu hedefe ulaşılmıştı. Ancak Marmara’da yaşanan 5.8’lik son deprem, hedefi akim kıldı.

İşin üzücü yanı hemen tüm Türkiye’nin deprem sanki sadece gece olurmuş, gündüz ve mesai saatleri içinde olamazmış gibi davranması. Ancak gündüz gözü ile ve ders saati içinde gerçekleşen deprem hemen herkesi ciddi şekilde korkuttu. MEB’in deprem bölgesindeki okulları –özellikle 2000 öncesi inşa edilenlerin- tekrar gözden geçirilmesine karar verdiğini duyuyoruz. Nitekim ilk tespitlerin ardından İstanbul’da eğitime ara verilen okul sayısı 29’dan 36’ya çıktı, depremin merkezine oldukça yakın olan Çorlu’daki iki okulu da eklediğimizde eğitim-öğretime ara verilen okul sayısı 38’i buldu.

***

MEB’i bu hassasiyetinden dolayı tebrik etmek gerekiyor ancak diğer taraftan da aşağıdan yukarıya tüm mercilere bir eleştiri de şart.

Ya deprem 5.8 değil de 6.8 ve üzeri olsa ve daha uzun sürse idi; yaşanacak felaketin boyutunu düşünmek bile istemiyorum. 38 okul binası nereden bakarsanız bakın en az 40 bin öğrencinin hayatının tehlikede olması anlamına geliyor çünkü!.. Tedbir bizden takdir Allah’tandır diyerek üstümüze düşeni yapmamız gerektiği çok açık. Kısır siyasi tartışmaların gölgesinden sıyrılarak bu konuyu gündemimizden hiç düşürmemiz gerekiyor. Japonya bu tür depremlerin kat kat güçlüsüne nasıl sıradan muamelesi yapıyorsa bizim de öyle yapar hale gelmemiz şart. Bize işleyen kader (?) Japon’a işlemiyorsa orada kendimizi sorgulamamız şart…

***

Bu tahliyeler beraberinde bir o kadar daha okulun ikili eğitime geçmesine sebep oldu. Bilmeyenler için açıklayalım, öğrencilerin bir kısmı sabahçı bir kısmı öğlenci olacak. Sanırım benim gibi orta yaşa gelmişler için bu çok da şaşırtıcı bir durum değil ama geçmişe göre okullarda ders saatleri sayısının artırıldığını da belirtmek gerekiyor. Geçmişte ilkokullar 5, ortaokullar 6, liseler ise 7 saat ders yaparken bugün ise bu süre sırasıyla 6-7-8’e çıkarıldı. Mesleki eğitim yapan okullarda ise bu süre daha da artabilmekte. Bu kadar saate ihtiyaç var mı? O da bir başka konu…

İkili eğitim yapan okullarda sabahçı öğrenciler 08.00’da ders başı yaparken öğlenci öğrenciler ise, bir de ortaokul ile birlikte olurlarsa, okuldan çıkış saatleri neredeyse akşam saat 7’yi bulmaktadır. Yaz aylarında çok geç bir saat gibi durmayan bu saat kış ile birlikte tamamen karanlığa kalmaktadır. Tabii ki zorunluluk bazen bu tür durumlara katlanmayı gerektiriyor. Ancak tekli eğitimin avantajları düşünüldüğünde ikili eğitimin hem çocuklar hem de eğitimciler hem de aileler açısından pek çok olumsuzlukları var.

Sabahçı çocuklar herkesten erken kalkmak zorunda iken öğlenci çocuklar ise hemen tüm öğleden sonralarını okulda geçirmek ve bir de aileleri çalışıyor ise ebeveynleri ile sağlıklı zaman geçirme şansını kaybetmektedirler. Saat 7’den sonra evinde olabilecek bu çocuklara ebeveynleri ile geçirebilecekleri bir zaman dilimi kalmamaktadır. Ödevlerini mi yapsınlar yoksa biraz dinlensinler mi? Neredeyse tüm sabahın boş olması - çocuklarına bakacak bir yakınları yoksa- ebeveynleri çalışan çocuklar için bir şey ifade etmiyor. Bu kez de çalışan aileler ekstra bir masrafın altına girerek çocuklarını kreş ya da etüt merkezlerine bırakmak zorunda.

Türkiye’nin içinden geçtiği koşullar düşünüldüğünde bu durumun yaratacağı külfetin büyüklüğünü sanırım hepiniz takdir edersiniz. Tabii ki bir de bu işin öğretmen ayağı var. Gününün tamamını okulda geçiren, sabah çocuğunu okula bırakan ve öğlen kendisi okula giden, akşamın 7-8’i gibi ancak evinde olan eğitimciler var. Çocuklarımız için çalışan öğretmenlerin kendi çocukları için zaman ayıramamaları ne kadar da trajikomik bir durum değil mi?

Bu tür konuları ele alan üniversitelerimiz ve sosyologlarımız var mı acaba?

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
13 Yorum