Üç dört asgari ücretli birleşip sırayla ev alsın!..

Türkiye’deki ortalama bir seçmenin demokrasi ile olan ilişkisi seçimden seçime sandığa gitmekten öte değil. Bunda ülkemizde gerçek anlamda sivil toplum örgütlenmelerinin olmaması başat sebep gibi gözüküyor. O kadar ki sivil toplum dediğimiz örgütlerin ezici çoğunluğu ya devletle ya siyasi partilerle ya da başka güçlerle iç içe.

Bunun en güzel örneğini sendikaların halinden anlayabilirsiniz. Sendikalar birer çıkar grubu olmasına rağmen hemen her büyük partinin arka bahçesi gibi davranan sendikalarımız var. Memurlarımız da bunun hakkını vererek kendilerini masada temsil etmek yerine bu partileri üzmemek için çaba harcayan sendikaları desteklemekte bir beis görmüyorlar.

Vakıfların durumu ise çok daha kötü, vakıf anlayışına ters bir şekilde –bence ahlaksızca- pek çok vakıf kamu gelirlerine çökerek iş yürütüyor. Ve maalesef bu tavra hemen hiç kimsenin bir itirazı yok. Olanların itirazı da kamu kaynaklarının kullanılmasına değil, daha çok kimin kullandığı üzerine. Yoksa o kaynakların kendilerine kullandırılmasına bir itirazları yok!

Bunun temel sebebi ülkede bir vergi bilincinin olmaması. ‘Devlet versin’cilik öyle bir boyutta ki vatandaş kendisine verileni devleti yönetenlerin ceb-i hümâyunundan verdiğini sanıyor. Hâlbuki bu paralarda bu ülkede nefes alan herkesin hakkı var.

Vergi bilinci gibi hukuk bilincimiz de zayıf. Çarpıcı olduğu için söyleyeyim; İmam Hatiplerle ilgili Gülşen’in içeri alınması için kampanya yapanlar daha ağırını söyleyen ama sakallı olanına ses bile çıkar(a)madılar. Maalesef biz 5N 1K’yi yanlış anlıyoruz ve olan biteni taraf seçerek değerlendiriyoruz.

Türkiye maalesef göçebe çadırı gibi herkesin bir tarafından tırtıkladığı bir ülkeye benziyor. Adil bir paylaşımdan ziyade ganimetin kapanın elinde kaldığı bir düzen.

Memur zammı tartışmalarında bir kere daha bu acı gerçeği idrak ettik. Bırakın memur olanları, memurlar içinde bile memurların nerede ise asgari ücrete yakın maaş almalarını eleştirenlere karşı korkunç bir linç var sosyal medyada. “Beğenmiyorsanız istifa edin” diyenler adeta uzanamadığı ciğer misali memuru aç gözlülükle itham ediyor.

Memurun maaşına bağıranların TİP milletvekili Barış Atay’ın bahsettiği 955 Milyar TL’nin hesabını sormak aklına bile gelmiyor çünkü Atay’ın dediği gibi asıl bilmeleri gerekenlerden habersiz ve umarsızlar.
Devletin vazgeçtiği bu para ile geçen yıl devlet hane başına 10 bin TL karşılıksız destek dağıtabilirdi. Bu paranın yarısı ile memuruna seyyanen 10 bin TL zam verebilirdi.

Ben eminim ki bu paranın önemli bir kısmı işletmelerin yaşayabilmesi için gerekli idi ve bu sayede çok sayıda insanın ekmek yemesine vesile olundu. Ama geçen hafta örneğini verdiğim gibi ne iş yaptığı tam belli olmayan, topluma doğru düzgün bir katkısı olmayan, garanti para ile çalışan kurumların dahi devlete vermesi gereken vergilerin üstünün çizilmesi ne kadar doğru?

Kamu bankaları aracılığı ile gerçekleştirilen servet aktarımları ise bir başka yara. Ucuz krediler vasıtası ile zengin daha zengin olmakta. Geçen yıl kenarda biraz parası olan ve ödeme gücü olan hemen herkes kamu bankalarındaki ucuz kredilere hücum ederek parasını korumak ve kârına kâr katmak için adeta birbirini ezdi. İktidar bunu ancak sınırlama getirerek durdurabildi. Dar gelirli ise yine baka kaldı.
Ortam bu halde iken Emlak Konut Genel Müdürü Hakan Gedikli “İstanbul’da 3+1 daire 3-3,5 milyon TL’ye bulunabilir. Bunlar ulaşılabilir rakamlar” diyerek sanırım bir kara mizah örneği vermek istedi.

Bu yorum bana geçmişten bir anıyı hatırlattı.

Yıl 2000, Sivas’a yeni atanmış ve saçma bir becaiş ile merkezde kalmıştım, tabi o günler bunu akıllıca bir karar gibi görmüştüm. İlk günlerin telaşesini atlattıktan sonra kafa dengi birkaç arkadaş bulup ev arayışına girdiğimizde ilk büyük şoku o zaman yaşadım. Hiç unutmuyorum, yatan ilk maaşım 202 milyon Lira idi ve biz bekâr olduğumuz için 200 milyondan aşağı ev bulamıyorduk. Ev sahiplerinden birisine “sizde hiç mi insaf yok!” dediğimde sırıtarak 3-4 bekâr öğretmen birlikte tutarsanız size dokunmaz” demişti.

Sayın müdür de herhalde bir hanede 3-4 asgari ücretli çalışır, alabilir diye düşünüyordur…

Ve maalesef 2000-2006 yılları arası yaşanan kiralar ve maaşlar arasındaki korkunç çarpıklığı yeniden yaşıyoruz. İşin kötüsü bu kötüye gidiş sadece ekonomi ile de sınırlı değil.

Yaklaşan seçimler çözüm mü? O da meçhul!

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum