Yalan rüzgârları: MEB-YÖK ortak yapım otobanı

Hem üniversite hem de liselere giriş sınavlarının sonuçları açıklandı ve her zamanki gibi en tepeden en aşağı sınav sonuçları ile ilgili bir sürü yorum-eleştiri yapıldı. Şaşırdık mı peki? Sanırım işin içinde olan hiç kimse şaşırmadı. Araya bir de KYK Kredi borçları girince iş bambaşka bir hal aldı ama işin özü yine unutuldu.

Her yıl aynı teraneler…

Hala 85+7 (mülteciler) milyonluk gücümüzü daha verimli nasıl kullanırız yerine nasıl boşa harcanır konusunda master yapmakta inat ediyoruz. KYK tartışmalarında sanki ana mevzu öğrencilere verilen krediler imiş bir hava esti ortalıkta. Halbuki asıl mevzu öğrencilere verilen kredilerin-bursların yerine ulaşıp ulaşmadığı ve neden bu kredilerin geri ödenemediği idi.

Asıl ilgilenmemiz gereken milyonlarca öğrenciye (kişi başı az ya da çok) verilen milyarlarca liralık desteğin ekonomimize ne getirip ne götürdüğünün hesabı olmalı değil mi?

“Parayı verdik, işimiz bitti” dediğinizde geçen hafta muhalefetin özellikle Kılıçdaroğlu’nun bastırması Erdoğan’ın da “biz faize karşıyız” diyerek -vatandaşın cebinden verilen- kredilerin faizlerini silmesi ile bir şekilde noktalanan krizleri yaşamaya devem edeceğiz demektir.

Halbuki ailece, devletçe destek verdiğimiz bu gençleri ekonomiye kazandırabilse idik, sanırım ahlaklı ve dürüst her vatandaş gibi onlar da aldıkları kredileri son kuruşuna kadar yasal faizleri ile birlikte zorlansalar da ödeyeceklerdi ama ödeyemediler.

Nedeni çok da belirsiz değil. Üniversitelerden mezun ettiğimiz milyonlarca gencin çok çok azı aldıkları eğitimle kendi ayakları üzerinde durabildiği için geri kalanı da aldıkları destekleri ödeyemiyor. MEB’in zorunlu eğitimi otobana çevirmesi, YÖK’ünde hükümet desteği ile buna ek yapması sonucu gençlerimiz hayatlarının yarısını öğrenci modunda ama hiçbir beceri öğrenemeden geçirmek zorunda kalıyorlar.

Biraz acımasız olacak ama atasözümüz gereği iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına diyerek öğrenci-veli ayağına bir eleştiri yapacağım.

Benim öğrencilerim, yeğenlerim, kuzenlerim de dahil pek çok genç sırf anne-babalarından, mahallelerinden uzaklaşıp sosyal çevrelerini değiştirmek, ebeveynleri de “gitsin 4-5 sene oyalansın sonra bir yoluna bakarız” diyerek uzatmalı liselere gitmelerine izin veriyorlar. Daha girerken aslında alacakları eğitimin kendilerine -o da varsa- sosyal görgü ve beşeri sermayeden başka bir şey vermeyeceğini bile bile gidip, üstüne kendilerini başkalarından ayıracak hiçbir birikim de elde etmek için çaba harcamadan yıllarını geçiriyorlar. Sonra da elde hiçbir işe yaramayan bir diploma ve arkasından gelen depresyondayız havaları… “O kadar okuduk ama…” “O kadar okuttuk ama…”

Bile bile lades!..

Bu nedenle çevremdeki gençlere her zaman şunu söylüyorum: “İlla okuyacaksanız büyük şehirlerde, üniversite şehirlerinde okuyun, hatta fırsatı bulursanız yurt dışında okuyun. Gidip taşranın kuş uçmaz kervan geçmez köyden bozma kasabalarında sürüneceğinize büyük denizde boğulun. En azından dünyayı öğrenmiş olur belki de önünüze çıkacak fırsatları kullanarak talihinizi değiştirebilirsiniz. Ve asla yeniden sınava girip bölüm değiştirmekten ya da kendinize daha faydalı göreceğiniz bir alana kaymaktan korkmayınız, çünkü geleceğin dünyasında diplomaların eskisi gibi bir önemi yok. Önemli olan sizin birikimleriniz.”

Sınav sonuçları açıklandığında kendi potansiyellerinin farkında olan öğrencilerin doğru yönlendirme ile neler yapabildiklerine de az da olsa şahit olabiliyorsunuz. Üniversite sınavında ilk 5000’e giren bir öğrencinin tercih yapmadığını duymak sanırım çoğunuzu şaşırtacaktır. Çünkü bu genç uzun süredir yurt dışındaki üniversiteleri takip ederek mühendislik alanında dünyaca ünlü bir Alman üniversitesinin sınavlarına girmiş ve bu üniversiteden tam burslu kabul almış.

Ve asıl üzücü olan gençleri direkt üniversite kapısına götürmek yerine ciddi bir yönlendirme ile mesleki eğitime almak gerek dediğimizde bunu eşitsizlik olarak görenler var. Bu insanların çoğunun var olan sistemde zengin ve dayısı olanların zaten hayata 10-0 galip başladıklarını, eşitlik adına milletin çocuklarının geleceklerini kararttıklarını anlamak istememeleri çok garip.

Arkadaşlar o çok küçümsediğiniz pek çok meslek sahibi gözünüzde büyüttüğünüz pek çok meslekten daha çok para kazanabiliyorlar. Bugün bir profesör saati 75 TL’den üniversitede ders verirken bir elektrikçi genç uydu girişlerini bağlayarak 10 dakikada 150 TL alıp gidebiliyor.

Ama ülkece hiç bitmeyen Brezilya dizileri gibi her konuda yalan rüzgarlarında savrulmayı tercih ediyoruz.

YORUMLAR (16)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
16 Yorum