Beş yıllık acı ders

Türkiye’nin ekonomik krize sürüklenmesinin önemli sebeplerinden biri faiz konusunda istikrarlı bir politika uygulayamamış olmasıdır. Bağımsız Merkez Bankası ile Cumhurbaşkanı bu konuda hep çatıştılar.

Piyasalar hangisine bakacağı konusunda tereddütlere düştü, bu “öngörülemezlik” yüzünden Türkiye’nin "risk primi" yükseldi. Bunun türevi, faizin yükselmesiydi ama biz “faiz lobisi” yükseltiyor zannettik.

CB sistemi yetkiler konusunda “hangisi?” sorusunu ortadan kaldırdı. Tek yetkili Cumhurbaşkanı’dır, sistemin tanımı “tek kişilik hükümet”tir, “siyasi kararları verme konusunda tek yetkilidir.” (Mehmet Uçum, 16 Nisan, sf. 79-80)

‘LAF DİNLEMEK’

Merkez Bankası Kanun’nda KHK’larla değişiklik yapıldı, Merkez Bankası “laf dinler” hale getirildi. Fakat “öngörülemezlik” derinleşti çünkü tek yetkili belli olmuştu ama Merkez Bankası’nın bağımsızlığının kaldırılması daha büyük bir sorun çıkardı: Kurumsal yönetimin yerini kişisel yönetim aldı çünkü.

Ekonomi yönetimine güven kaybının en somut kanıtı Türkiye’nin “risk primi”nin yükselmesidir; yani Türkiye’nin yatırım yapılması riskli ülkeler arasında görülmesi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da nihayet bunu kabul etti, ünlü “acı ilaç” konuşmasında “ülke risk primini düşüreceğiz, yatırımcılara her türlü kolaylığı göstereceğiz” dedi. (11 Kasım)

Tabii ülke risk priminin niye Kenya ve Senegal düzeyine yükseldiğine değinmedi. 

Türkiye feci bir ödemeler dengesi krizine, yani yeterli ithalatı yapamama gibi feci bir buhrana gidiyordu ki Naci Ağbal ve Lütfi Elvan’ın görevlere gelmesiyle bir umut belirdi.

Bu umut üzerine “dış güçlerden” Goldman Sachs ve JPMorgan Türk lirası tavsiyesini yükseltti. Dolarda iniş, TL’de değerlenme başladı. (12 Kasım)

Ve beklendiği gibi Merkez Bankası faizleri yüzde 15’e çıkardı. Bu “acı ilaç” sayesinde uçurumun kenarından dönüldü.

Demek ki faiz enflasyonun sebebi değilmiş, aksine enflasyon yüzünden yatağa düşen hastaya verilen acı ilaçmış.

ELVAN VE BABACAN

Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, Uzunca bir açıklama yaptı. Şu cümlesinin altını çizdim:

“Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir. Bu amaç doğrultusunda, fiyat istikrarını sağlayacak politikaları ve araçları belirleme ve uygulama görevi Merkez Bankası’na aittir.”

Çok doğru…

Evet, bu görev ve yetki “Merkez Bankası’na aittir.”

Merkez Bankasına 2001 yılında bağımsızlık kazandıran kanun da aynen böyle diyor: “Banka, para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur.” (md. 4)

Elvan’ın bunu vurgulaması elbette tesadüfi değil, bilinçlidir. Başka türlü güven yaratılamaz.

Beş yıl önce, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını korumaya çalıştığı için “ihanet”le suçlandığı dönemlere dönelim…

Kur faiz tartışmaları sürüp giderken Başbakan Yardımcısı Ali Babacan şöyle diyordu:

“Bunlar siyasi polemik haline gelirse ülke komple zarar görüyor. O ülkede risk primi, faizler yükseliyor, öngörülebilirlik azalıyor. Kurla ilgili yetki ve sorumluluk Merkez Bankası’nındır.” (15 Şubat 2015)

Görüyor musunuz, geçen beş yılda adım adım ekonomiyi bu hale getirdikten sonra, geldik aynı yere: “Banka, para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur.”

Güven vermenin başka yolu da yok zaten. Güven “kurumsal” bir kavramdır.

ACI DERS

Faiz konusunda da geldiğimiz yer faizin “acı ilaç” olduğunu nihayet kabullenmek oldu! 

Faiz “sonuç değil sebep” olsaydı kuru ve enflasyonu aşağı çekmek için faiz aşağıya çekilirdi. Halbuki kuru ve enflasyonu aşağıya çekmek için faiz yüzde 15’e çıkarıldı.

Dünyada bu “sonuç değil sebep” görüşünü ifade eden tek akademik bulgu, uygulama örneği yoktur. 

Ve işte bir kere daha görüldü ki, faiz, enflasyonu ve dolayısıyla faizi de aşağı çeken bir araçtır, acı ilaçtır!

İslamcı kesim “kişiler arası borç ilişkileri” ile devletin “para politikası enstrümanı” olan faizi karıştırıyor. İkisini de faiz diyoruz ama işlevleri çok farklı.

Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve para politikası araçlarında tereddütler uyandırmak, öngörülemezlik yaratmak çok pahalıya mal oldu, çok acı bir ders yaşadık: Kişi başına gelirde 12.000 dolardan 8.700’a düştük!

Artık kurumları ve piyasayı kendi kurallarında serbest bırakmalıyız. Özeti, kurallı piyasa ve hukuk devleti.

YORUMLAR (137)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
137 Yorum