Faiz belası

Türkiye’nin başında asırlardan beri bir faiz belası var. Zamanımızda faizle siyasi olarak en fazla mücadele eden hiç şüphesiz AK Parti iktidarı oldu ama faiz belası en çok bu iktidarın son yıllarında büyüdü, adeta canavarlaştı.

Rakamları iktisatçı Birol Aydemir’den aldım. Aydemir yurt içinde ve dışında Türkiye’nin önemli kurumlarında görevler üstlenmiş, son olarak TÜİK başkanlığı yapmıştı.

Rakamlar şöyle: Bütçeden Türkiye’nin ödediği faiz 2015 yılında 53 milyar liraydı…

2020 bütçesinde öngörülen faiz ödemesi 138 milyar lira!

Dolar kuru ve faiz oranlarının yükselmesi sebebiyle bu seneki faiz yükümüzün 138 milyar lirayı aşması bekleniyor.

Telefonla görüştüğümüzde Merkez Bankası faizleri 2 puan artırmıştı. Aydemir bunun dövizi tutamayacağını, çünkü hem çok geç kalındığını hem ekonomi yönetimine güvenin böyle birkaç münferit kararla sağlanamayacağını söylemiş, “ortaya inandırıcı bir program koymalılar” demişti.

‘YETKİYİ VERİN’

Besbelli faiz belası çok büyümüş. Ama son beş yıl bu iktidarın faize karşı miting meydanlarında verdiği büyük mücadelelerle geçmemiş miydi? Bunun için Ali Babacan ve Mehmet Şimşek bakanlıktan uzaklaştırılmamış mıydı?

CB sisteminin faizi de aşağı çekeceği söylenmemiş miydi?

Ne denilmişti?

“Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.” (19 Haziran 2018)

Yetki verildi… Merkez Bakası Kanunu’nda KHK’larla değişiklikler yapıldı, “laf dinler” hale getirildi.

Dahası, faiz artmasın diye, doları 7’liranın altında tutma uğruna Merkez Bankası’nın rezervlerinden 120 milyar dolar saf edildi.

Faiz indirtildi, krediler körüklendi…

Ama bir de baktık ki, enflasyon da döviz de almış başını gidiyor! 2 puan faiz artışı yapıldı.

Hani faiz indirilince enflasyon da inecekti? Aksine enflasyonu tutmak için faiz artırıldı.

‘OSMANLI’NIN TORUNLARI’

İktisadi polemiklerde bile “Osmanlının torunları… Osmanlı tokatı” söylemlerinin kullanıldığı biliniyor.

Üç asır süreyle yükselerek ‘Cihan Devleti’ olan Osmanlı mı?

Ama izleyen üç asır süreyle gerileyen, çöken Osmanlı mı?

Viyana önlerinden Çatalca’ya çekiliş!

Bu iki dönemi kurumlar, zihniyet, bilim ve sanayi devrimleri açısından incelenmeden sağlıklı bir düşünceye sahip olamayız.

Ben tabii şimdi oralara girmiyorum. Sadece faiz açısından bakacağım, buyurun:

“Osmanlı, 1854 yılından 1914 yılına kadar 359 milyon Osmanlı altın lirası borçlanmış fakat eline 222 milyon lira geçmiştir. Aradaki 137 milyon lira, faizdir; yani Avrupalı hisse senedi sahiplerine ödenen kupon faizleridir!”

Tavsiye ederim, o atıp tuttukları Lozan zabıtlarına baksınlar. Lozan’daki en büyük kavgalardan biri bu konudaydı.

Osmanlı bütün altı yüzyıl boyunca Orta Çağ metotlarıyla sürdürülen tarım ekonomisi düzeyindeydi. Bilim ve sanayi devrimlerini yapan Avrupa karşısında askeri mağlubiyetlere uğradığı gibi böylesine ağır faizlerle borçlanmak zorunda kalmıştı.

DÜŞÜK FAİZ NASIL?

Faizin ülke ekonomilerinde bela olmasının sebebi “sermaye birikimi” yetersizliğidir. Gelişmiş ülkelerde faizin sıfır civarında olması, “sermaye” bolluğu sayesindedir. Hatta gitmek için hukuken güvenli, kurumları sağlam ülke arıyorlar.

Türkiye’ye yabancı sermaye girişinin yüksek olduğu dönemler faizin de düşük olduğu dönemlerdir. AK Parti’nin reform döneminde böyleydi.

İktidar kabaca son on yılda verimlilik ve sanayi yatırımlarını ihmal etti, çabuk oy getiren inşaat ve tüketimi körükledi. Bunu kendilerinin hazırladığı 11. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda kendileri yazıyor. (Paragraf. 130-131)

İktidarın kadrosu da siyasi üslubu da buna göre değişti üstelik.

Türkiye’de sermaye birikimi dört yüz yıldır yetersizdir! Bu konuda değerli iktisat tarihçisi Mehmet Genç hocamızın “Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi” kitabını mutlaka, ama mutlaka okumak lazım. (Ötüken Yay.)

Sermaye birikimi yetersiz olduğu için elbette esnaf, tüccar ve sanayici düşük faizli kredi arıyor. Onlara düşük faiz vaad etmek de oy getiriyor. Ama bunu sağlamanın yolu emirle faiz indirtmek değildir. Ters sonuç verdiği artık görülmüş olmalı.

Bunu sağlamanın yolu kurallar ve kurumlar sistemiyle ülkeyi sermaye çeker hale getirmektir, iç tasarrufları arttırmaktır, fonları inşaat ve tüketime değil ihracatı arttıracak verimliliğe ve teknolojiye yöneltmektir.

YORUMLAR (96)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
96 Yorum